30 Mart 2020 Pazartesi

İç Moğolistan Avcı köpeği ve kaplanları ile keçi avlıyor



Taş Üzerindeki Çizimler Bilinen En Eski İnsan Yerleşimi Betimi Olabilir




Marcos García-Diez, Manuel Vaquero

Taş Üzerindeki Çizimler Bilinen En Eski İnsan Yerleşimi Betimi Olabilir
Yaklaşık 13,800 yıl önce avcı toplayıcılar tarafından bir taş parçası üzerine oyulmuş çadır benzeri çizimler, bilinen en eski insan yerleşmesi ve evi betimi olabilir.  Kuzeydoğu İspanya’da Molí del Salt kaya sığınağı yakınında keşfedilen taş üzerindeki ev betimleri, Paleolitik avcı toplayıcıların, günümüz avcı toplayıcılarınınkine benzer evlerde yaşadığını düşündürüyor.
Yedi adet çadır/kulübeden oluşan çizim, bir avcı toplayıcı kampının günlük bir görüntüsünü betimliyor gibi. Eğer öyleyse keşif, bilinen en eski insan yerleşimi betimlerinin tarihini 5,000-6,000 yıl kadar geriye çekiyor.
Magdalenian kültürüne ait avcı toplayıcılar günümüzden 15,000 yıl öncesi ile 9,000 yıl öncesi arasında Molí del Salt kaya sığınağına gelmeye devam ettiler. Magdalenian kültürü, Batı Avrupa’daki son Üst Paleolitik kültürüydü.
Katalan İnsan Paleoekolojisi ve Sosyal Evrim Enstitüsü’nden (IPHES) Manuel Vaquero ve meslektaşları çizimleri 2013 yılında keşfetti. Taş parçası üzerinde her birinin içinde paralel çizgiler olan yedi yarım daire şekli bulunuyordu. Ekip bu şekilleri mikroskop altında incelemeye karar verdi, ve çizgilerin şekil ile derinliklerini analiz etti. Araştırmacılar çiziklerin kısa bir süre içinde, aynı teknikle yapıldığını belirtti.
Ekip ayrıca yarım daire şekillerinin ölçülerini analiz etti, modern avcı toplayıcılarının yaygın olarak kullandığı çadır ya da yuvarlak kulübelerin ölçüleriyle eşleştiğini keşfetti. Birçok Amerikan yerlisi tarafından yakın geçmişte kullanılan “wigwam” isimli evler, araştırmada kullanılan modern örneklerden biriydi.
moli2
García-Diez et al.
Betimlenen evler büyük ihtimalle tahta kazıklardan yapılan bir çerçeve üstüne, deri, çalılık ya da ot gibi çabuk bozulan bir çatı malzemesi örtülerek hızlıca yapılmıştı.
Bask Ülkesi Üniversitesi’nden Marcos García Diez “Modern insanların yaptığı gibi, her evde 4-5 kişinin yaşadığı farz edilirse her avcı-toplayıcı yerleşiminde en az 28-35 kişi olması gerekiyor” diyor.
Diez, çizimlerin konusunun da bu dönem için beklenmedik olduğunu söyledi. Günümüzden 40,000 yıl öncesine kadar uzanan daha önceki dönemlerdeki kaya resimleri insanların evlerini ya da yaşadıkları yerleri değil, hayvanları ya da avlanan insanları temsil ediyor.
Diez LiveScience’a yaptığı açıklamada “Molí del Salt çizimleri, Paleolitik dönemde ruhani ya da dini bir anlamı olmayan, seküler bir sanat da olduğu teorisini destekliyor. Tek olmasından dolayı bu çizimin, Paleolitik sanatın soyut hayvan betimleri geleneğini bozan birinin, kişisel bakış açısının ifadesi olduğunu düşünüyoruz” dedi.
Bu resim, betimlenen avcı toplayıcı köyünün dijital bir rekonstrüksiyonu. Vimbodí i Poblet, İspanya’da bulunan köy günümüzde Francoli nehri olarak bilinen nehrin bir kolunun yanında kurulmuş. Görsel: Dijital Rekonstrüksiyon: Luis Alberto Marcos. Kulübe dizaynı: Apaçi Wickiup’ı, Edward Curtis, 1903 – Library of Congress
Diez “İlk defa olarak, tarih öncesi avcı toplayıcıların toplumu resmetme ve betimleme becerisine sahip olduğunu gösteriyor bu keşif. Kulübelerin bir araya gelerek bir kamp yeri, bir Paleolitik köy oluşturmasının en erken temsili!” diye ekledi.
Fakat bütün uzmanlar ikna olmuş değil. Durham Üniversitesi’nden Paul Pettitt, bu döneme tarihlenen sanat eserlerinin çoğu zaman eksik ve oldukça soyut olduğu düşünülürse, bu çizimlerin ziyadesiyle stilize edilmiş hayvanları temsil edip etmediğini merak ediyor.
Molí del Salt arkeolojik alanı, yakılmış ateş kalıntıları ve yemeklerden arta kalan hayvan kemikleri gibi avcı toplayıcı hayatın kanıtları olan buluntular açısından da zengin. Köy içinde avcı toplar sosyalleşmiş, yemek pişirmiş, uyumuş ve günlük hayatın sıradan işlerini yapmış olmalılar. Garcia Diez “15,000 ila 9,000 yıl önce köyün yerleşildiği zamanda, köyün sakinleri avlanmak ve deriyi işlemek için aletler yaptı, et tüketmek için hayvanları parçaladı, yemek pişirdi, ve büyük ihtimalle bu kulübelerde uyudu” diyor.
Taş parçasının üstünden kopyalandığında, iki sıra halinde yerleştirilmiş yedi olası ev görülebiliyor. Marcos García-Diez ve Manuel Vaquero
Discovery News, New Scientist, Live Science

16 Mart 2020 Pazartesi

İNSANLIĞIN KORKULU RÜYASI OLMUŞ 24 SALGIN- 1

Görüntünün olası içeriği: 4 kişi, oturan insanlar


İNSANLIĞIN KORKULU RÜYASI OLMUŞ 24 SALGIN- 1
Salgın hastalıklar tarih boyunca insanlığın en büyük korkularından biri olmuştur.
Tarihte yaşanmış ve günümüzde yaşanmaya devam eden büyük salgın hastalıkları sizin için derledik.
1- Atina Veba Salgını (M.Ö. 430-427) – Tahmini 1.000 ölüm
Tarihçi Thucydides’in aktardığı, MÖ 430 yılında Atina’yı vuran büyük salgını tasvir eden, Michiel Sweerts’ın Atina Veba Salgını tablosu (1652–1654).
Atina Veba Salgını, Antik Yunanistan’da Peloponez Savaşı (MÖ 430) sırasında, Atinalıların savaşı kazanacağı düşünülürken Atina Kent Devleti’ni kasıp kavuran büyük bir salgındı.
2- Jüstinyen Veba Salgını (541-542) – On milyonlarca ölüm
Jüstinyen Vebasını tasvir eden bir tablo.Jüstinyen Veba Salgını, tarihte bilinen en büyük can kaybına yol açmış olan salgındır. Doğu Roma İmparatorluğu’nun ve başkent Konstantinopolis’in nüfusunu neredeyse yok eden salgın Sasani İmparatorluğu’na ve Akdeniz genelindeki bütün liman kentlerine yayılmıştır.
3- Kara Veba (1346-1350) – Tahmini 50.000.000 ölüm
Kara Veba salgını sırasında Avrupa’da, salgına müdahale eden hekimlerin giydikleri maskenin bir çizimi. “Göz yerleri camlı olan bu maskenin içine karabiber veya başka baharatlar, kurutulmuş bitkiler konuyor böylelikle nefes yoluyla burundan mikrobun bulaşmasına engel olunacağına inanılıyordu.”
Kara Veba, Kara Ölüm, Büyük Veba, Büyük Salgın ya da yalnızca Veba adıyla da anılan, insanlık tarihindeki en büyük salgınlardan biridir. Avrasya’dan Batı Avrupa’ya kadar geniş bir coğrafyaya yayılmış ve on milyonlarca insanın ölümüne neden olmuştur. Kara Veba’ya Yersinia pestis adlı bakterinin neden olduğu sanılıyor. Kısa süre içerisinde geniş bir coğrafyada etkili olan salgın, aynı zamanda Avrupa’da birçok dinsel, toplumda ve ekonomik başkaldırıya da neden olmuştur.
Pieter Bruegel’in, ortaçağ Avrupasını kasıp kavuran büyük veba salgının ardından yaşanan toplumsal altüst oluşu ve korkuyu tasvir ettiği Ölümün Zaferi (1562) başlıklı tablosu.
4- Amerika yerlilerinin salgın hastalıkları (1492-1900)
Franciscan friar Bernardino de Sahagún tarafından 16. yüzyılda gerçekleştirilmiş olan Florentine Codex (derleniş 1540-1585) adlı araştırmada yer alan bir çizim: Çiçek hastalığından ölen Aztekler.
Amerika’nın keşfi sırasında nüfusun 2.000.000 ila 10.000.000 arasında olduğu tahmin ediliyor. 1492’den başlayıp 1900’lere gelinene dek çiçek, kızamık, tifüs gibi hastalıklar yüzünden Amerika yerlilerinin nüfusu 500.000’e düşmüştür.
Çiçek hastalığına yakalanmış bir çocuk.
5- Büyük Londra Vebası (1665-1666) – Tahmini 100.000 ölüm
Londra’da meydana gelen büyük veba salgını, 1340’larda Avrupa’da meydana gelen büyük salgından yüzyıllar sonra meydana gelen ikinci salgındır.
6- Birinci Kolera Pandemisi (1817-1823) – Tahmini 110.000 ölüm
Vibrio cholerae (aynı zamanda Kommabacillus), insanlarda koleraya sebep olan bir eğilmiş-çubuk şekilli gram negatif bakteridir.
Aynı zamanda ilk Asya kökenli kolera salgını olarak da bilinen Birinci Kolera Pandemisi, Kalküta yakınlarında ortaya çıktı ve Güneydoğu Asya’dan Ortadoğu’ya, Doğu Afrika’dan Akdeniz kıyılarına kadar yayıldı.(7)
7- İkinci Kolera Pandemisi (1829-1849) – Tahmini 200.000 ölüm
Başta İngiltere olmak üzere Batı dünyasına da sıçrayan Asya kökenli kolera salgınında, Sunderland’de hayatını kaybetmiş bir hastaya ait çizim. Wellcome Kütüphanesi, Londra.
Asya kökenli bir kolera salgını olan İkinci Kolera Pandemisi, Hindistan’dan Batı Asya’ya, Avrupa’dan Amerika kıtasına; hatta Çin ve Japonya’ya kadar sıçramış çok büyük bir salgındı.
8- Tifüs Epidemisi (1847) – Tahmini 20.000 ölüm
Theophile Hamel’in Le Typhus tablosu (1848).
Tifüs, Rickettsia bakterilerinin etken olduğu bulaşıcı hastalıktır. 1847 yılında Kuzey Amerika’da meydana gelen büyük salgın, İrlanda’da yaşanan büyük kıtlığın ardından İrlanda’dan Amerika’ya gerçekleşen göç ile birlikte ortaya çıkmıştır. Kanada ve Amerika Birleşik Devletleri’nde on binlerce ölüme neden olmuştur.

Anadolu’nun İlk Çiftçileri, Tarımı Benimseyen Yerel Avcı Toplayıcılardı



15.000 yıllık bir Anadolu avcı toplayıcısının mezarı. C: Prof. Douglas Baird

Anadolu’nun İlk Çiftçileri, 

Tarımı Benimseyen Yerel Avcı Toplayıcılardı


Avrupa’ya tarımı getiren ve günümüzdeki Avrupalıların en büyük atasal bileşenini oluşturan Anadolu’nun ilk tarımcıları, bölgenin yerel avcı toplayıcılarının soyundan gelmiş.
Yani tarım ilk olarak Bereketli Hilal’de keşfedilmiş, daha sonra Anadolu’daki avcı toplayıcılar herhangi bir göç almadan tarımı benimsemiş ve Avrupa’ya göç ederek tarımı götürmüşlerdi.

Max Planck İnsan Tarihi Bilim Enstitüsü’nden bilim insanları tarafından yönetilen ve İngiltere, Türkiye ve İsrail’den bilim insanları ile işbirliği içinde olan uluslararası bir ekip, 15.000 yıllık bir Anadolu avcı toplayıcısının genom verisi de dahil olmak üzere, tarih öncesinden sekiz kişiyi analiz etti. Sonuçlar, ilk Anadolu çiftçilerinin, doğrudan yerel avcı toplayıcıların soyundan geldiğini ortaya koydu.
Bu bulgular, çiftçiliğin, başka bir bölgeden geniş bir insan göçüyle gelmesi yerine, geçim stratejilerini değiştiren yerel avcı toplayıcılar tarafından benimsendiği ve geliştirildiğini gösteren diğer arkeolojik kanıtlara destek sağlıyor.
İlginçtir ki, çalışma 7.000 yıl boyunca Anadolu avcı toplayıcı gen havuzunun uzun süreli kalıcılığını gösterirken, aynı zamanda komşu gruplarla genetik etkileşim modeline de işaret ediyor.
Tarım yaklaşık 11.000 yıl önce bugünkü Irak, Suriye, İsrail, Lübnan, Mısır ve Ürdün’ün yanı sıra, Anadolu’nun güneydoğusu ve İran’ın batısını içeren bir bölge olan Bereketli Hilal’de geliştirildi. MÖ 8.300’lerde bugünkü Orta Anadolu’ya yayıldı. Bu erken dönem Anadolu çiftçileri, daha sonra Avrupa’ya göç etti ve bu yeni geçim stratejisini ve genlerini Avrupa’ya getirdi. Bugün günümüz Avrupalılarının soylarının en büyük bileşeni, bu Anadolu çiftçilerinden geliyor.
Ancak uzun süredir tarımın Bereketli Hilal’den bir grup göçmen çiftçi tarafından Anadolu’ya getirilip getirilmediği ya da Anadolu’daki avcı toplayıcıların tarım uygulamalarını komşu gruplardan benimseyip benimsemediği tartışılıyor.
Nature dergisinde yayımlanan yeni çalışma, Anadolu’daki avcı toplayıcıların gerçekten de kendilerinin tarıma geçtiğini ve daha sonra Anadolu çiftçilerinin 7.000 yıldan fazla bir süre boyunca istikrarlı kalan bir gen havuzunun soyundan geldiğini gösteren arkeolojik kanıtları doğruluyor.
Yerel avcı toplayıcılar, tarıma dayalı yaşam tarzını benimsedi
Bu çalışma için araştırmacılar, sekiz kişiden antik DNA’yı analiz etti ve ilk defa 15.000 yıllık bir Anadolu avcı toplayıcısından elde edilen bütün genom verilerini elde etmeyi başardı. Bu genom verileri, bu bireyin DNA’sını, daha sonraki Anadolu çiftçileriyle ve komşu bölgelerden gelen bireylerle nasıl ilişkili olduğunu belirlemek için karşılaştırılmasını sağladı.
Araştırma ekibi ayrıca yeni analiz edilen bu bireyleri, daha önce analiz edilmiş 587 antik birey ve 254 günümüz bireyi ile karşılaştırdı.
Araştırmacılar, erken dönem Anadolu çiftçilerinin atalarının büyük çoğunluğunun (~%90), araştırmadaki Anadolu avcı toplayıcısına bağlı bir popülasyon olduğunu buldu.
Michal Feldman, “Bu durum, iklim ve geçim stratejisindeki değişikliklere rağmen, orta Anadolu’da 5.000 yıldan uzun bir süre boyunca genetik bir istikrar olduğunu gösteriyor.” diyor.
Araştırmanın eş yazarı Choongwon Jeong, “Sonuçlarımız, daha önceki arkeolojik kanıtlara genetik destek sağlamasına ek olarak; Anadolu’nun, erken dönem çiftçilerin Bereketli Hilal’den Avrupa’ya geçişinde yalnızca bir basamak taşı olmadığını gösteriyor. Bunun yerine Anadolu, yerel avcı toplayıcıların tarımsal geçim ekonomisine yol açan fikirleri, bitkileri ve teknolojiyi benimsedikleri bir yerdi.” diyor.
Komşularla genetik etkileşimleri anlamak için daha fazla çalışma gerekiyor
Araştırmacılar, Anadolu atalarının ana bileşeninin uzun süreki istikrarına ek olarak, aynı zamanda komşuları ile bir etkileşim modeli olduğunu ortaya koydu.
MÖ 8.300-7.800 yılları arasında Anadolu’da çiftçiliğin kök saldığı tarihte, yerel halkın bugünkü İran ve komşu Kafkasya’da yaşayan nüfustan %10 civarında genetik katkı aldığı bulundu. Geri kalan tüm %90 ise Anadolu avcı toplayıcılarından geliyordu.
Bununla birlikte, Anadolu çiftçileri MÖ 7.000-6.000 yılları arasında, atalarının yaklaşık %20’sini Levant bölgesinde yaşayan nüfustan almıştı.
Araştırmanın baş yazarı Johannes Krause, “Halihazırda çalışma için elimizde olan genomlarda, hem zaman hem de coğrafya olarak bazı büyük boşluklar var. Bu boşluklar, kısa vadeli yüksek sayıda insan hareketleriyle mi, yoksa daha sıklıkla ama az etkileşim gibi daha detaylı genetik etkileşimlerin nasıl gerçekleştiğini belirlemeyi zorlaştırıyor.” diyor.
Araştırmacılar, burası ve komşu bölgelerdeki daha fazla araştırmanın, bu soruları cevaplamaya yardımcı olabileceğini umuyor.

Türkçe altyazıları açmayı unutmayın.


Max Planck Institute For The Science of Human History. 19 Mart 2019.
Makale: Michal Feldman, Eva Fernández-Domínguez, Luke Reynolds, Douglas Baird, Jessica Pearson, Israel Hershkovitz, Hila May, Nigel Goring-Morris, Marion Benz, Julia Gresky, Raffaela A. Bianco, Andrew Fairbairn, Gökhan Mustafaoğlu, Philipp W. Stockhammer, Cosimo Posth, Wolfgang Haak, Choongwon Jeong & Johannes Krause. 2019. Late Pleistocene human genome suggests a local origin for the first farmers of central Anatolia. Nature Communications.

13 Mart 2020 Cuma

Sasani seçkinlerinin saraylarının ve evlerinin süslemelerinde kalıp yapımı sıva duvar panellerinde hayvan motifleri sık görülür.


Fotoğraf açıklaması yok.

Fotoğraf açıklaması yok.

Fotoğraf açıklaması yok.


Sasani seçkinlerinin saraylarının ve evlerinin süslemelerinde kalıp yapımı sıva duvar panellerinde hayvan motifleri sık görülür.
Bu panel, Ctesiphon bölgesindeki Umm ez-Za’tir'deki büyük bir evin doğu eyvanına (tonozlu salon) aittir.
Sahnede kayalık dağlık bir manzara içinde ağaçların arasından koşan bir ayı bulunmaktadir : Hayvan seçimi Mezopotamya'yı çevreleyen Kuzey dağlarını veya elit bir avcı oyununu temsil edebilir.
Sasani ikonografik repertuarında saray eğlencesi,ileri gelenler ve hükümdarlar,ve yöneticilerin eğlencelerinde av için imalar popülerdi.
Benzer bir panel Berlin'de Islamische Kunst, Staatliche Museen zu Berlin Müzesi'nde de bulunmaktadir.
.
Görsel: Jacqueline Engel
M.Ö. 6 yüzyıl
Mezopotamya

12 Mart 2020 Perşembe

VAKVAK AĞACI


Fotoğraf açıklaması yok.

Fotoğraf açıklaması yok.

Fotoğraf açıklaması yok.

Görüntünün olası içeriği: bitki
Fotoğraf açıklaması yok.

Görüntünün olası içeriği: bitki ve açık hava

Görüntünün olası içeriği: ağaç, gökyüzü ve açık hava

VAKVAK AĞACI
Doğu mitolojisinde Hint Okyanusu’ndaki adalardan biri olan ve adaya ismini veren Vakvak Ağacı, meyveleri insan ya da hayvan şeklinde olan, Haziranda olgunlaşıp yere düştüğünde vak vak diye sesler çıkaran ve sonrasında toprağa karışan efsanevi bir ağaçtır. Bu ağaçla ilgili ilk yazılı belgelere 8. yüzyılda Çin kaynaklarında rastlamaktayız.

Ortaçağ Anadolu Türk Mimarisinde 13. yüzyıldan itibaren kıvrım dal ve yapraklar arasında insan veya hayvan başlarından oluşan bezemeler sıklıkla karşımıza çıkmaktadır. Anadolu'da özellikle Selçuklu dönemi yapılarında görülen bu tip süslemeler, Vakvak Ağacı'nın üsluplaştırılarak mimari bezemeye aktarılmasıyla ortaya çıkmıştır. Mimari süslemenin yanında Vakvak üslubu; kitap, seramik, maden, cam, ahşap, kumaş gibi sanat dallarında da yaygın olarak kullanılmıştır.

Vakvak Ağacı, İslam Mitolojisinde ise cehennemde bulunan ve meyveleri insan kafası olan efsanevi bir ağaçtır. Öte yandan; Osmanlı döneminde tarihsel bir olaya da “Vakvak Ağacı” adını vermiştir. Bugün İstanbul gezilerimizde pek dikkat etmesek de Alman Çeşmesi'nin hemen yanında yer alan Çınar Ağacı (son fotoğraf) bu tarihi olayın en önemli aktörlerinden biridir. 1655 yılında Girit Savaşı'ndan dönen yeniçeriler, düşük ayarda akçe aldıkları için isyan ederler. 4. Mehmet (1642-1693) yeniçerilerin kellesini istedikleri Kızlar Ağası ile Kapı Ağasını boğdurtarak cesetlerini isyancılara verir. İsyancılar cesetlerin kafasını keserek At Meydanı (Sultanahmet)'ndaki çınara asarlar. Bu çınar ağacına sonrasında o kadar çok adam asılmış ki bu ağaca "Şecere-i Vakvak", insanların bu ağaca asılmasıyla oluşan olaya da ‘Vaka-i Vakvakiye’ denilmiştir. Ayrıca, 2. Mahmut (1785-1839) 1826'da Yeniçeri Ocağını kaldırmasıyla isyan eden yeniçerileri idam ettirir ve kesik başlarını Vaka-i Vakvakiye olayının yaşandığı çınar ağacının dibine koydurtur.

1 Mart 2020 Pazar

Erken dönem Avrupalılar; Cro-Magnonlar


buzul çağı erken dönem Avrupa'da avcılık ile ilgili görsel sonucu
Görüntünün olası içeriği: 1 kişi, gece

Erken dönem Avrupalılar; Cro-Magnonlar

Hayat, Avrupa'da yaşayan ilk insanlar için zorluydu. İklim bugün olduğundan daha sertti. Yiyecek bulmak güçtü ve ormanlarda tehlikeli hayvanlar pusuda bekliyordu. İnsanlar uyum sağlayıp alet ve barınak gibi şeyler yapmada ustalaşarak hayatta kalıyorlardı. Yavaş yavaş binlerce yıl boyunca hayatta kalmak için elzem olan becerileri mükemmelleştirdiller.
_
Erken dönem Avrupalılar; Fransa, Dordogne'de bir site bulunmasından sonra sıklıkla Cro-Magnonlar olarak adlandırılır. Cro-Magnonlar, hayvan derilerinden giysi yaparak kendilerini sıcak tutmuşlardır. Bulabildikleri mağaralarda yaşamışlardır fakat doğal barınak bulmak her zaman kolay olmamıştır. Bulabildikleri malzemeleri kullanarak basit evler yapmayı öğrenmişlerdir. Ağaç dalları bir çerçeve sağlamış; bu dallar rüzgar ve yağmurdan korunmak için çalı veya hayvan derileri ile kaplanmıştır. Başka bir çözüm, öldürdükleri yünlü mamutların iri kemiklerinden bir çerçeve oluşturmaktı.
_
Cro-Magnonlar becerikli alet yapıcılardır. En iyi ve en keskin aletleri çakmak taşından yapmışlar, bununla da mızraklar için küçük uçlar ve bıçaklar yapabilmişlerdir. Ayrıca alet yapmak için kemik ve geyik boynuzu gibi maddeleri kullanmışlardı. Sivri uçlu iğne yapmak için küçük kemik parçaları oyulabiliyor ve boynuzlar çekiç gibi aletler yapmak için uyarlanabiliyordu.
_
Tahta başka bir kullanışlı malzemeydi. Çakmak taşının küçük pulları, sapı olan bir bıçak yapmak için ince dallarla sıkıştırılıyordu. Mızrakların gövdesi de tahtadan yapılıyordu. Büyük olasılıkla basit kaplar yapmak gibi başka şekillerde de tahta kullanılıyordu fakat bunlar zaman içinde çürümüş olduğu için kanıt kalmamıştır.
Kaynak:  Tarih Ansiklopedisi - Pegasus Yayınları.