14 Temmuz 2019 Pazar

Türkiye Neolitik Araştırmaları Üzerine Bir Değerlendirme


Türkiye Neolitik Araştırmaları Üzerine Bir Değerlendirme

Tarihöncesi uygarlığında, Epipaleolitik/Mezolitik Çağ’dan sonra gelen, Pleistosen’den Holosen Dönemi’ne geçişle birlikte oluşan yeni iklim şartlarına ve onun oluşturduğu çevreye uyum sağlayan insanoğlunun besin üretime geçtiği ilk döneme Neolitik1 Çağ adı verilmiştir. Eski tanımlarda tarım, hayvan evcilleştirme, yerleşik yaşam ve çanak çömleğin olduğu döneme Neolitik Çağ adı verilmekteydi. Son yıllarda yapılan araştırmalar bu dönemin birbirinin içine giren karmaşık yapı taşlarından oluştuğunu ve dönemi simgeleyecek tek bir olayın var olmadığını göstermiştir2. Doğaya bağlı asalak bir yaşamdan, doğayla ortak bir yaşama geçiş pek çok bilim adamı tarafından uzun yıllar bir devrim olarak nitelendirilmiştir. Kültürel ve geleneksel değişimlerin çok yavaş olduğu ve pek çok yerde bu devrimin belirgin aşamalardan geçtiği saptanmıştır. Neolitik devrimin karmaşıklığı, bu dönemin daha çok kuramsal olarak açıklanmasına yol açmış ve oluşturulan modellerin
bir kısmı günümüzde artık geçerliliğini kaybetmiştir

 Türkiye Neolitik Çağ yerleşme yerlerinin dökümü verilirken, bu dönem çanak çömleğin var olup olmamasına dayandırarak ve basite indirgenerek Çanak Çömleksiz Neolitik Çağ3 ve Çanak Çömlekli Neolitik Çağ olarak ikiye ayrılmıştır. Çanak Çömlekli Neolitik Çağ ise yerleşme yerlerini anlatan bilgiler içinde İlk ve Son başlıklarıyla iki evre olarak kabul edilmiştir. Günümüzde ise bu basit ayrım giderek geçerliliğine kaybetmekte, bir gelişim süreci dikkate alınarak yeni bir sıralamaya gidilmektedir. Son yıllarda Neolitik Çağ buluntu yerlerindeki kazıların çığ gibi artması, buralardan elde edilen 14C tarihleri ve diğer öğeler artık evrelerin numara, harf ve isim verilmeden yeni bir sınıflandırılmaya gidilmesi zorunluluğunu ortaya çıkarmıştır.

         Türkiye’deki Neolitik Çağ Araştırmaları

Türkiye’de 1960 öncesinde salt bu çağı aydınlatmaya yönelik bir araştırmanın pek olmadığı kabul edilebilir. Ancak Coba Höyük, Mersin Yumuktepe, Gözlükule gibi höyüklerin en alt tabakalarında Çanak Çömlekli Neolitik Çağ tabakalarına inildiği de unutulmamalıdır. 1960 yılında İstanbul Üniversitesi Prehistorya Anabilim Dalı ile Chicago Üniversitesi Doğu Bilimleri Enstitüsü’nün ortaklaşa yürüttükleri karma proje ile “Bereketli Hilal” adı verilen çekirdek bölgenin kuzeybatı uzantısında Toros Dağları üzerinde ilk tarımcı toplulukları aydınlatabilecek, Çayönü, Biris, Göbekli Tepe gibi bir çok yer tespit edilmiştir. Hemen hemen aynı yıllarda Hacılar ve Çatalhöyük’te yapılan kazılar Anadolu’da bu çağın hem de olağanüstü buluntularla var olduğunu ispatlamıştır. Biris Mezarlığı ve Çayönü dışında Suberde/Görüklük Tepe, Erbaba, Can Hasan I ve III kazıları bu çağın varlığını pekiştirmiştir. 1965 yılında I.A. Todd tarafından Orta Anadolu’da gerçekleştirilen yüzey araştırması ve Mellaart, French gibi araştırmacılar tarafından saptanan yeni buluntu yerleri bu çağın sanılanından daha fazla yerleşme yerine sahip olduğunu ispatlamıştır. Son yıllarda Çayönü ile beraber Köşk, Kuruçay, Gritille, Hayaz, Cafer Höyük, Nevali Çori, Höyücek, Aşıklı Höyük, Hallan Çemi, Hocaçeşme, Bademağacı, Çatalhöyük, Pınarbaşı kazılarının başlaması Türkiye Neolitik Çağı konusunda bilgilerimizin değişmesine, farklı boyutlara ulaşmasına yol açmıştır. Çanak Çömleksiz Neolitik Çağ, özellikle Doğu ve Güneydoğu Anadolu Bölgesi için, Levant Bölgesi’nde olduğu gibi PPNA-PPNB-PPNC olarak evrelere ayrılmıştır4. Gene son on yıl içinde Göller Yöresi, Ege Bölgesi, ve Marmara Bölgesi’nde yapılan yüzey araştırmaları ile yeni yerler bulunmuştur. 1960’lı yıllarda yorumlanan Neolitik Çağ modellerinde önemli değişiklikler olduğu bu kazı ve araştırmaların sonucunda ortaya çıkmıştır. Bu değişimlere yeri geldiğinde aşağıda çok kısaca değinilecektir.

               Çanak Çömleksiz Neolitik Çağ


Güneydoğu ve Doğu Anadolu Bölgesi: Çanak Çömleksiz Neolitik Çağ’da genellikle yurt yeri seçiminde hammadde kaynaklarına yakın, göl, bataklık kıyısındaki yüksekçe doğal tepeler ve eşikler ilk sırayı almıştır. Çeşitli av hayvanları dışında bu tip alanlar, kuş, balık ve çeşitli yumuşakçaların bol bulunabildiği yerlerdir. Çayönü (Diyarbakır), Güzir Höyük gibi mevkiler bu özellikleri taşımaktadır. Gene yaz-kış akan çay ve derelerin kıyılarındaki yükseltilerde köy yeri olarak seçilmiştir. Bunlara örnek olarak Hallan Çemi (Batman), Hayaz (Adıyaman), Gritille (Adıyaman), Demircitepe (Batman), Akarçaytepe, Teleilat (Şanlıurfa), Cafer Höyük (Malatya) mevkiileri verilebilir. Günümüzde yarı kurak az yağış alan yerlerden birinde, Fırat Nehri’nin yan vadisindeki Nevali Çori mevkiinin (Şanlıurfa) yurt yeri olarak seçilmesinde daha başka bir özelliğe sahip olmasının rol oynadığı sanılmaktadır. Tüm yer seçimlerinde en önemli özellik yakın çevrede içimi tatlı bir pınarın var olmasıdır.

Bu dönem bütün evreleri (PPNA, PPNB, PPNC) ile bölgede yalnız Çayönü’nde temsil edilmektedir. Şimdilik en eski yerleşme yeri olarak yaklaşık olarak, PPNA’ya tarihlenen Hallan Çemi (Batman) yerleşmesi, Çayönü ile birlikte Yakındoğu’daki PPNA evresine koşut bir evrenin, Güneydoğu Anadolu Bölgesi’nde var olduğunu ve bu dönemde komşu bölgelerden gelen etkileşmeyi değil, bu bölgemizde yöresel bir kültürün geliştiğini ortaya koymuştur. Hallan Çemi, altı taş subasmanlı üstü dalörgü tipinde basit kulübelere sahip olmasına karşıt üzeri bezemeli taş kapları ile dikkat çekmektedir. Çayönü ise Yakındoğu’da anıtsal mimarisi ile bu çağın mimari gelişimini en iyi yansıtan yer olma özelliğini taşımaktadır. Bu dönemde toplumun daha rahat ve daha ekonomik şartlar için arayışlar içinde olduğu görülmektedir. Nevali Çori yerleşmesi (Şanlıurfa) konut mimarisinin yanısıra tapınağı ile değişik bir yelpazede bulunmaktadır. Bu çağda insanlar doğa güçlerinden etkilenerek dinsel inançlara yönelmişlerdir. Bunun etkileri, özellikle PPNB evresinden itibaren olağanüstü özellikler taşıyan tapınakların inşasında ve çok sayıda insan ve hayvan figürini yapmalarında görülmektedir. Bazı figürler Nevali Çori ve Göbekli Tepe’de (Şanlıurfa) olduğu gibi anıtsal boyutlara ulaşmıştır. Kadın figürlerinin, önceleri kadın doğurganlığının doğanın doğurganlığını simgelemesinden çıkarak bereketli mahsul toplamak için şekillendirildiği ileri sürülmekteydi. Çayönü, Cafer Höyük ve Göbekli Tepe (Şanlıurfa) kazılarında erkek heykellerinin de varlığı figürinlerin başka bir amaçla olasılıkla tanrı adak heykelleri olarak yapıldıkları fikrini akla getirmektedir. Uzun yıllar şiddetli kışları yüzünden Neolitik Çağ’ın avcı toplayıcı hatta ilk tarımcı toplulukları için yaşanmayacak bir bölge olduğu iddia edilen Doğu Anadolu’da Cafer Höyük (Malatya), Boy Tepe (Elazığ) ve Çınaz III (Elazığ) yerleşme yerlerinin ortaya çıkışı yaşanmayacak ortam savını ortadan kaldırmıştır. Böylece ilk tarımcı toplulukların yanısıra avcı ve toplayıcı ekonomileri olan toplulukların da uygun ortamı olan yerlere kolaylıkla intibak ettikleri anlaşılmıştır. İlerki yıllarda yapılacak yeni yüzey araştırmaları özellikle Doğu Anadolu Bölgesi’nde henüz bilinmeyen Neolitik Çağ buluntu yerlerini ortaya çıkaracaktır.

İç Anadolu Bölgesi: 

Anadolu’nun bu bölgesinde de yerleşim yeri olarak su kaynaklarının yakınları seçilmiştir. Genellikle Pleistosen dönemi büyük göllerin kıyılarında ilk yerleşmeler görülmektedir. Çevrede obsidien ve çakmaktaşı gibi hammadde yataklarının oluşu ve hayvan sürülerinin göç yolları üzerinde olma gibi yan özelliklerde bu seçimde rol oynamıştır. Melendiz Nehri’nin hemen yanında kurulan Aşıklı Höyük (Aksaray) bu tip yerleşim için iyi bir örnektir. Göl/Bataklık kıyısı yerleşimlere örnek olarak, kazısı henüz başlangıç safhasında olan Pınarbaşı (Konya) verilebilir. 1996 yılında Niğde-Nevşehir yöresinde gerçekleştirilen yüzey araştırmalarında obsidien yatakları çevresinde Kayırlıköy, Nenezi, Kaletepe’de atölyelerin bulunuşu, hammadde-ara yapım-alet yapımındaki teknolojik gelişmeleri ve ilişkileri ortaya çıkarması açısından çok önemlidir. İç Anadolu’da mimarinin yapım tekniği ve inşaat malzemesi kullanım açısından Toros Neolitiği’nden çok farklı olmadığı görülmektedir. Neolitik topluluklar doğal olarak çevrelerinde bol bulunan malzemeyi yapılarında kullanmışlardır. İç Anadolu Neolitiği’nde, dinsel öğelerin Güneydoğu Neolitiği’nde olduğu gibi baskın olduğu görülmektedir. Gene şimdilik farklı bir özellik, toplum içinde başkan olgusunun ayrı yapı kompleksi ile simgelenmesidir. Aşıklı Höyük’teki çevre duvarı, bu çağın topluluklarının korunma içgüdülerinin göstergesidir. Orta Anadolu’da Can Hasan III (Karaman) ve Hacılar’ın (Konya) Çanak Çömleksiz Neolitik Çağ5 tabakaları geniş bir alanda açılamadığı için buralardan elde edilen bilgiler yeterli değildir.

Ege Bölgesi:


 Gerek French gerek Meriç’in araştırmalarında bu bölgede şu ana dek çanak çömlek öncesi yerleşme yerlerinden bir tekine bile rastlanılmamıştır. Bu olasılıkla yüzey araştırmalarının daha çok ovalarda yapılmasından, ova yamaçlarının bu açıdan araştırılmamasından kaynaklanmaktadır.


Akdeniz Bölgesi:


 Özellikle Antalya yöresi Epipaleolitik Çağ açısından zengin bulgulara sahip olmasına karşıt bu yörede araştırmaların daha çok ovalara kaydırılmasından dolayı Çanak Çömleksiz Neolitik Çağ yerleşmelerinden hiçbiri bulunamamıştır. Yöre arkeolojisinin bir başka sorunu da aslında Epipaleolitik kültürü yaşayan toplulukların İç Anadolu Neolitik toplulukları ile çağdaş olup olmama sorunudur. Doğu Akdeniz’de Antakya yöresinde de özellikle Amik Gölü’nün çevresinde, Mersin-Tarsus dağ eşiğinde yapılacak yeni araştırmalar, bu çağı aydınlatabilecek yeni bulgular bulma ümidi taşımaktadır.

Karadeniz Bölgesi: 


1996 yılı araştırmalarında tespit edilen Sokukayası (Kastamonu) şüpheli buluntu yeri dışında bu yörede herhangi bir Neolitik yerleşme bulunamamıştır.

Marmara Bölgesi: Özdoğan’ın son 10 yılda gerçekleştirdiği yüzey araştırmalarında yörede Epipaleolitik Çağ gelenekli yontma taş endüstrilerin var olduğu ve çanak çömlek parçası bulunmayan bir çok yerin (örneğin Değirmenlik Mevkii-Çanakkale) olasılıkla bu çağı temsil ettiği görülmektedir. Yörede herhangi bir kazı yapılmadığı için kültürler arasındaki ilişkiler bilinmemektedir.

            Çanak Çömlekli Neolitik Çağ 


Anadolu’da çömlekçiliğin birdenbire bir buluş olarak ortaya çıkmadığı, çanak çömleksiz dönemde bile çanak çömlek denemeleri yapıldığı çeşitli bulgularla saptanmıştır. Çanak çömleğin bulunuşu bir devrim olarak kabul edilmese de özellikle gıda ekonomisinde insanları değişik beslenmeye yöneltmiştir.

Güneydoğu ve Doğu Anadolu Bölgesi: 


1989 yılından itibaren Çayönü’nün Çanak çömlekli Neolitik katlarının kazılması gerek mimari gerek küçük buluntular açısından bu bölgenin bu dönemi hakkında somut bilgiler kazandırmıştır. Yerleşmenin çanak çömleksiz dönemine tarihlenen “Hücre Planlı Yapılar Evresi”nin sonlarında kerpiç çamurundan yapılmış kaba kaplar ortaya çıkışı ve bir kaç adet çanak parçasının bulunuşu bu dönemin sonunda Çayönü’nün çevresinde çanak çömlek yapmasını bilen toplumların olduğunu ama Çayönü’nde yaşayanların buna gerek görmedikleri sonucu çıkartılabilir. Gritille (Adıyaman) yerleşme yerinde de aynı bulgularla karşılaşılmıştır. Çanak çömlekli tabakalarda ise en altta kırmızı astarlı ve boya bezemeli çanak çömlek parçaları onun üstünde ise Hassuna malına benzeyen parçalar ortaya çıkmıştır. Koyu Yüzlü Açkılı maldan önce başka bir mal türüne ait parçaların bulunuşu bu bölgede mal gelişiminde Amik Ovasından farklı bir sıralamanın olduğunu düşündürmektedir.

Çayönü’nde bu tabakalarda taş mimarinin ağırlıklı olduğu ve aralarda geçitleri ile çok odalı etrafında kalın çevre duvarları olan karmaşık bir yapı kompleksinin varlığı izlenmektedir. Buna karşılık Çayönü’ne çok yakın olan Yayvantepe’de (Diyarbakır) ise kerpiç mimari vardır. Kumartepe’de açılan alanların çok küçük oluşu buradaki mimari hakkında fazla bir bilgi edinilmemesine yol açmıştır. Çanak çömleksiz Neolitik Çağ’da olduğu gibi hammadde kullanımı açısından topluluklar yakın çevrelerindeki malzemeyi tercih etmişlerdir. Doğu Anadolu’da Tepecik (Elazığ) ve İkiz Höyük’te (Malatya) Koyu Yüzlü Açkılı maldan örneklerin varlığına dayanılarak Son Neolitik Çağ’ın sonuna ait yerleşimlerin var olduğu iddia edilmektedir

MÖ 5. bin yılda toplulukların ekonomisinde tarım en ön safhayı almakta, sürü hayvancılığı ise daha bilinçli bir şekilde yapılmaktadır. Avcılık ise besin ekonomisinde önemini kaybetmiştir.

İç Anadolu Bölgesi:


 İç Anadolu’daki göllerin kuruması ile ortaya çıkan verimli topraklarda tarım yapan tarımcı/çiftçi topluluklar olasılıkla artı ürün ile yüksek bir kültür düzeyine ulaşmışlardır. Bu tip yerleşimlere en iyi örnek Çatalhöyük’tür. Buradaki kazının yıllar sonra tekrar başlaması, günün bilimsel kaynakları ile bu kazının desteklenmesi pek çok sorunun çözülmesine yardımcı olacaktır. Kerpiç mimarinin en mükemmel örnekleri bu yerleşme yerinde mevcuttur. Anadolu’nun kerpiç mimarisinin bu çağda olgunlaştığı ve günümüze kadar pek değişmeden geldiği görülmektedir. Olağanüstü duvar resimleri, Çatalhöyük insanlarının dinsel düşüncelerini ortaya koymakta, o günün şartlarındaki yaşam tarzlarının öğrenilmesine yardımcı olmaktadır. Köyde, tek tapınak yerine, yapılardaki bazı mekânların günlük yaşam ile birlikte dinsel mekân olarak da kullanılmış olduğu tespit edilmiştir. Yapıların bal peteği gibi birbirine yapışık ve dışa kapalı bir şekilde inşa edilmeleri toplumun bir tehlike ile karşı karşıya olduğunun bir belirtisidir. Çanak çömlek biçimlerinde çağın özelliklerini taşıyan biçimler izlenmektedir. İç Anadolu Bölgesi’nin çok büyük oluşu doğal olarak tek bir kültürün dışında komşu bölgelerden etkilenen bir çok kültürlerin var olmasına yol açmıştır. Köşk Höyük (Niğde) malzemesi hem gelişkin hem de basit olan öğeleri ile tarihlenmesi zor olan yerlerden biridir. Özellikle hayvan ve insan kabartmalı çanak çömlekler burada yaşayanların sanat açısından da zengin bir kültüre sahip olduklarını göstermektedir

Akdeniz Bölgesi: 


Antalya il sınırları içinde, Amik Ovası’nda yer alan Tell el Cüdeyde ile Mersin Yumuktepe’de ortaya çıkartılan tabakalanma düzeni, uzun yıllar Doğu ve Güneydoğu Anadolu hatta İç Anadolu’nun kültürlerinin tarihlenmelerinde yol gösterici olmuştur. Tell el Cüdeyde’nin Amik A-B dönemine konan tabakalarındaki mimari konusunda bir bilgimiz olmamasına karşıt Mersin Yumuktepe’nin alt katlarında, Güneydoğu Anadolu’ya koşut bir mimari gelişimin var olduğu saptanmıştır. Akdeniz kıyısı kültürlerde çanak çömlekte ortak özellik olarak kabuk ya da tırnak baskı bezemenin hakim unsur olduğu görülmektedir. Basit tutamaklar dışında İç Anadolu’nun özellikle güney kısmı ile benzerlikler kurulabilir. Amik Ovası’ndaki özelliklerin ise genelde Kuzey Suriye ve Güneydoğu Anadolu ile ilgili olduğu gözlenmektedir.

Anadolu’nun göller yöresini de içine alan Batı Akdeniz bölgesinde en eski çanak çömleğin Bademağacı ve Beldibi’nde olduğu sanısı Kuruçay Höyük kazıları ile son bulmuştur. Kuruçay’ın 13 ve 12. tabakalarındaki çanak çömleğin şimdilik, yörenin en eski yapımları olduğu iddia edilmektedir. Bir tapınak köyü olduğu söylenen Höyücek malzemesi içinde de Anadolu’nun kuzeyi ile ilişki kurulabilecek parçalar mevcuttur. Kuruçay biraz daha yeni olduğu gene 14C tarihlemeleri ortaya çıkan Hacılar ise Kuzeybatı Anadolu ile ilişkiler veren tek merkez olma hüviyetini uzun süre devam ettirmiş ve Fikirtepe-Pendik yerleşmelerinde ortaya çıkan kültürün tarihlenmesini etkilemiştir. Bademağacı’ndaki kazılar olasılıkla bu yörede kesin bir kronoloji kurulmasına yardımcı olacaktır

Ege Bölgesi:


 Bu bölgede Neolitik Çağ bulguları ancak yüzey araştırmalarından gelen çanak çömlek parçalarına dayanmakta, Ege Adaları ve Yunanistan ilişkileri ancak kazılar sonucunda elde edilebilecek tabakalı buluntular yardımıyla çözülecektir. Bölgede soluk açkılı ve erken boyalı maldan örnekler şimdilik Neolitik Çağ’a konmaktadır.

Marmara Bölgesi:


 Çanak Çömlekli Neolitik Çağ’ın tabakalanması ve diğer bilgiler son yıllarda gerçekleştirilen Ilıpınar ve Hocaçeşme kazıları ile saptanmıştır. Ilıpınar kazısı (Bursa), Kuzeybatı Anadolu’nun Son Neolitik-İlk Kalkolitik Çağ kültürlerini açığa çıkardığı gibi, yıllar boyu göreceli kronoloji ile değerlendirilen Fikirtepe/Pendik kültürünün de mutlak tarihlerle saptanmasına yol açmıştır. Fikirtepe kültürünün yalnız balık avcılığına dayanan bir ekonomisi olmadığı, Eskişehir’de yer alan Demircihöyük yanındaki bir yerleşmeden gelen Fikirtepe mallarından anlaşılmaktadır. Gene Fikirtepe kültürünün yalnız Doğu Marmara ve çevresinde değil Batı Marmara’ya kadar ulaştığı Kaynarca Mevkii (Çanakkale) buluntuları ile kanıtlanmıştır. Hocaçeşme Höyüğü’ndeki (Edirne) kazı ise Anadolu ile Güneydoğu Avrupa arasındaki ilişkileri ve Güneydoğu Avrupa tarihöncesi kültürlere Anadolu katkısını ortaya çıkarmıştır.

Kaynak: Harmankaya, S. - O. Tanındı - M. Özbaşaran, TAY - Türkiye Arkeolojik Yerleşmeleri-2: Neolitik, Ege Yayınları, Takım ISBN 975-807- 003-7, Cilt ISBN 975-807-010-X, İstanbul, 1997.


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder