Türkiye Neolitik Araştırmaları Üzerine Bir Değerlendirme
Tarihöncesi uygarlığında, Epipaleolitik/Mezolitik Çağ’dan sonra gelen,
Pleistosen’den Holosen Dönemi’ne geçişle birlikte oluşan yeni iklim
şartlarına ve onun oluşturduğu çevreye uyum sağlayan insanoğlunun
besin üretime geçtiği ilk döneme Neolitik1 Çağ adı verilmiştir. Eski
tanımlarda tarım, hayvan evcilleştirme, yerleşik yaşam ve çanak
çömleğin olduğu döneme Neolitik Çağ adı verilmekteydi. Son yıllarda
yapılan araştırmalar bu dönemin birbirinin içine giren karmaşık yapı
taşlarından oluştuğunu ve dönemi simgeleyecek tek bir olayın var
olmadığını göstermiştir2. Doğaya bağlı asalak bir yaşamdan, doğayla
ortak bir yaşama geçiş pek çok bilim adamı tarafından uzun yıllar bir
devrim olarak nitelendirilmiştir. Kültürel ve geleneksel değişimlerin çok
yavaş olduğu ve pek çok yerde bu devrimin belirgin aşamalardan
geçtiği saptanmıştır. Neolitik devrimin karmaşıklığı, bu dönemin daha
çok kuramsal olarak açıklanmasına yol açmış ve oluşturulan modellerin
bir kısmı günümüzde artık geçerliliğini kaybetmiştir
Türkiye Neolitik Çağ yerleşme yerlerinin dökümü verilirken, bu dönem
çanak çömleğin var olup olmamasına dayandırarak ve basite
indirgenerek Çanak Çömleksiz Neolitik Çağ3 ve Çanak Çömlekli
Neolitik Çağ olarak ikiye ayrılmıştır. Çanak Çömlekli Neolitik Çağ ise
yerleşme yerlerini anlatan bilgiler içinde İlk ve Son başlıklarıyla iki evre
olarak kabul edilmiştir. Günümüzde ise bu basit ayrım giderek
geçerliliğine kaybetmekte, bir gelişim süreci dikkate alınarak yeni bir
sıralamaya gidilmektedir. Son yıllarda Neolitik Çağ buluntu
yerlerindeki kazıların çığ gibi artması, buralardan elde edilen 14C
tarihleri ve diğer öğeler artık evrelerin numara, harf ve isim verilmeden
yeni bir sınıflandırılmaya gidilmesi zorunluluğunu ortaya çıkarmıştır.
Türkiye’deki Neolitik Çağ Araştırmaları
Türkiye’de 1960 öncesinde salt bu çağı aydınlatmaya yönelik bir
araştırmanın pek olmadığı kabul edilebilir. Ancak Coba Höyük, Mersin
Yumuktepe, Gözlükule gibi höyüklerin en alt tabakalarında Çanak
Çömlekli Neolitik Çağ tabakalarına inildiği de unutulmamalıdır. 1960
yılında İstanbul Üniversitesi Prehistorya Anabilim Dalı ile Chicago
Üniversitesi Doğu Bilimleri Enstitüsü’nün ortaklaşa yürüttükleri karma
proje ile “Bereketli Hilal” adı verilen çekirdek bölgenin kuzeybatı
uzantısında Toros Dağları üzerinde ilk tarımcı toplulukları
aydınlatabilecek, Çayönü, Biris, Göbekli Tepe gibi bir çok yer tespit
edilmiştir. Hemen hemen aynı yıllarda Hacılar ve Çatalhöyük’te
yapılan kazılar Anadolu’da bu çağın hem de olağanüstü buluntularla
var olduğunu ispatlamıştır. Biris Mezarlığı ve Çayönü dışında
Suberde/Görüklük Tepe, Erbaba, Can Hasan I ve III kazıları bu çağın
varlığını pekiştirmiştir. 1965 yılında I.A. Todd tarafından Orta
Anadolu’da gerçekleştirilen yüzey araştırması ve Mellaart, French gibi
araştırmacılar tarafından saptanan yeni buluntu yerleri bu çağın
sanılanından daha fazla yerleşme yerine sahip olduğunu ispatlamıştır.
Son yıllarda Çayönü ile beraber Köşk, Kuruçay, Gritille, Hayaz, Cafer
Höyük, Nevali Çori, Höyücek, Aşıklı Höyük, Hallan Çemi,
Hocaçeşme, Bademağacı, Çatalhöyük, Pınarbaşı kazılarının başlaması
Türkiye Neolitik Çağı konusunda bilgilerimizin değişmesine, farklı boyutlara ulaşmasına yol açmıştır. Çanak Çömleksiz Neolitik Çağ,
özellikle Doğu ve Güneydoğu Anadolu Bölgesi için, Levant Bölgesi’nde
olduğu gibi PPNA-PPNB-PPNC olarak evrelere ayrılmıştır4. Gene son
on yıl içinde Göller Yöresi, Ege Bölgesi, ve Marmara Bölgesi’nde yapılan
yüzey araştırmaları ile yeni yerler bulunmuştur. 1960’lı yıllarda
yorumlanan Neolitik Çağ modellerinde önemli değişiklikler olduğu bu
kazı ve araştırmaların sonucunda ortaya çıkmıştır. Bu değişimlere yeri
geldiğinde aşağıda çok kısaca değinilecektir.
Çanak Çömleksiz Neolitik Çağ
Güneydoğu ve Doğu Anadolu Bölgesi: Çanak Çömleksiz Neolitik Çağ’da
genellikle yurt yeri seçiminde hammadde kaynaklarına yakın, göl,
bataklık kıyısındaki yüksekçe doğal tepeler ve eşikler ilk sırayı almıştır.
Çeşitli av hayvanları dışında bu tip alanlar, kuş, balık ve çeşitli
yumuşakçaların bol bulunabildiği yerlerdir. Çayönü (Diyarbakır), Güzir
Höyük gibi mevkiler bu özellikleri taşımaktadır. Gene yaz-kış akan çay
ve derelerin kıyılarındaki yükseltilerde köy yeri olarak seçilmiştir.
Bunlara örnek olarak Hallan Çemi (Batman), Hayaz (Adıyaman),
Gritille (Adıyaman), Demircitepe (Batman), Akarçaytepe, Teleilat
(Şanlıurfa), Cafer Höyük (Malatya) mevkiileri verilebilir. Günümüzde
yarı kurak az yağış alan yerlerden birinde, Fırat Nehri’nin yan
vadisindeki Nevali Çori mevkiinin (Şanlıurfa) yurt yeri olarak
seçilmesinde daha başka bir özelliğe sahip olmasının rol oynadığı
sanılmaktadır. Tüm yer seçimlerinde en önemli özellik yakın çevrede
içimi tatlı bir pınarın var olmasıdır.
Bu dönem bütün evreleri (PPNA, PPNB, PPNC) ile bölgede yalnız
Çayönü’nde temsil edilmektedir. Şimdilik en eski yerleşme yeri olarak
yaklaşık olarak, PPNA’ya tarihlenen Hallan Çemi (Batman) yerleşmesi,
Çayönü ile birlikte Yakındoğu’daki PPNA evresine koşut bir evrenin,
Güneydoğu Anadolu Bölgesi’nde var olduğunu ve bu dönemde komşu
bölgelerden gelen etkileşmeyi değil, bu bölgemizde yöresel bir kültürün
geliştiğini ortaya koymuştur. Hallan Çemi, altı taş subasmanlı üstü dalörgü tipinde basit kulübelere sahip olmasına karşıt üzeri bezemeli taş
kapları ile dikkat çekmektedir. Çayönü ise Yakındoğu’da anıtsal
mimarisi ile bu çağın mimari gelişimini en iyi yansıtan yer olma
özelliğini taşımaktadır. Bu dönemde toplumun daha rahat ve daha
ekonomik şartlar için arayışlar içinde olduğu görülmektedir. Nevali Çori yerleşmesi (Şanlıurfa) konut mimarisinin yanısıra tapınağı ile
değişik bir yelpazede bulunmaktadır. Bu çağda insanlar doğa
güçlerinden etkilenerek dinsel inançlara yönelmişlerdir. Bunun etkileri,
özellikle PPNB evresinden itibaren olağanüstü özellikler taşıyan
tapınakların inşasında ve çok sayıda insan ve hayvan figürini
yapmalarında görülmektedir. Bazı figürler Nevali Çori ve Göbekli
Tepe’de (Şanlıurfa) olduğu gibi anıtsal boyutlara ulaşmıştır. Kadın
figürlerinin, önceleri kadın doğurganlığının doğanın doğurganlığını
simgelemesinden çıkarak bereketli mahsul toplamak için
şekillendirildiği ileri sürülmekteydi. Çayönü, Cafer Höyük ve Göbekli
Tepe (Şanlıurfa) kazılarında erkek heykellerinin de varlığı figürinlerin
başka bir amaçla olasılıkla tanrı adak heykelleri olarak yapıldıkları
fikrini akla getirmektedir. Uzun yıllar şiddetli kışları yüzünden Neolitik
Çağ’ın avcı toplayıcı hatta ilk tarımcı toplulukları için yaşanmayacak bir
bölge olduğu iddia edilen Doğu Anadolu’da Cafer Höyük (Malatya),
Boy Tepe (Elazığ) ve Çınaz III (Elazığ) yerleşme yerlerinin ortaya çıkışı
yaşanmayacak ortam savını ortadan kaldırmıştır. Böylece ilk tarımcı
toplulukların yanısıra avcı ve toplayıcı ekonomileri olan toplulukların
da uygun ortamı olan yerlere kolaylıkla intibak ettikleri anlaşılmıştır.
İlerki yıllarda yapılacak yeni yüzey araştırmaları özellikle Doğu
Anadolu Bölgesi’nde henüz bilinmeyen Neolitik Çağ buluntu yerlerini
ortaya çıkaracaktır.
İç Anadolu Bölgesi:
Anadolu’nun bu bölgesinde de yerleşim yeri olarak su kaynaklarının yakınları seçilmiştir. Genellikle Pleistosen dönemi büyük göllerin kıyılarında ilk yerleşmeler görülmektedir. Çevrede obsidien ve çakmaktaşı gibi hammadde yataklarının oluşu ve hayvan sürülerinin göç yolları üzerinde olma gibi yan özelliklerde bu seçimde rol oynamıştır. Melendiz Nehri’nin hemen yanında kurulan Aşıklı Höyük (Aksaray) bu tip yerleşim için iyi bir örnektir. Göl/Bataklık kıyısı yerleşimlere örnek olarak, kazısı henüz başlangıç safhasında olan Pınarbaşı (Konya) verilebilir. 1996 yılında Niğde-Nevşehir yöresinde gerçekleştirilen yüzey araştırmalarında obsidien yatakları çevresinde Kayırlıköy, Nenezi, Kaletepe’de atölyelerin bulunuşu, hammadde-ara yapım-alet yapımındaki teknolojik gelişmeleri ve ilişkileri ortaya çıkarması açısından çok önemlidir. İç Anadolu’da mimarinin yapım tekniği ve inşaat malzemesi kullanım açısından Toros Neolitiği’nden çok farklı olmadığı görülmektedir. Neolitik topluluklar doğal olarak çevrelerinde bol bulunan malzemeyi yapılarında kullanmışlardır. İç Anadolu Neolitiği’nde, dinsel öğelerin Güneydoğu Neolitiği’nde olduğu gibi baskın olduğu görülmektedir. Gene şimdilik farklı bir özellik, toplum içinde başkan olgusunun ayrı yapı kompleksi ile simgelenmesidir. Aşıklı Höyük’teki çevre duvarı, bu çağın topluluklarının korunma içgüdülerinin göstergesidir. Orta Anadolu’da Can Hasan III (Karaman) ve Hacılar’ın (Konya) Çanak Çömleksiz Neolitik Çağ5 tabakaları geniş bir alanda açılamadığı için buralardan elde edilen bilgiler yeterli değildir.Ege Bölgesi:
Gerek French gerek Meriç’in araştırmalarında bu bölgede şu ana dek çanak çömlek öncesi yerleşme yerlerinden bir tekine bile rastlanılmamıştır. Bu olasılıkla yüzey araştırmalarının daha çok ovalarda yapılmasından, ova yamaçlarının bu açıdan araştırılmamasından kaynaklanmaktadır.
Akdeniz Bölgesi:
Özellikle Antalya yöresi Epipaleolitik Çağ açısından
zengin bulgulara sahip olmasına karşıt bu yörede araştırmaların daha
çok ovalara kaydırılmasından dolayı Çanak Çömleksiz Neolitik Çağ
yerleşmelerinden hiçbiri bulunamamıştır. Yöre arkeolojisinin bir başka
sorunu da aslında Epipaleolitik kültürü yaşayan toplulukların İç
Anadolu Neolitik toplulukları ile çağdaş olup olmama sorunudur.
Doğu Akdeniz’de Antakya yöresinde de özellikle Amik Gölü’nün
çevresinde, Mersin-Tarsus dağ eşiğinde yapılacak yeni araştırmalar, bu
çağı aydınlatabilecek yeni bulgular bulma ümidi taşımaktadır.
Karadeniz Bölgesi:
1996 yılı araştırmalarında tespit edilen Sokukayası
(Kastamonu) şüpheli buluntu yeri dışında bu yörede herhangi bir
Neolitik yerleşme bulunamamıştır.
Marmara Bölgesi: Özdoğan’ın son 10 yılda gerçekleştirdiği yüzey
araştırmalarında yörede Epipaleolitik Çağ gelenekli yontma taş
endüstrilerin var olduğu ve çanak çömlek parçası bulunmayan bir çok
yerin (örneğin Değirmenlik Mevkii-Çanakkale) olasılıkla bu çağı temsil
ettiği görülmektedir. Yörede herhangi bir kazı yapılmadığı için kültürler
arasındaki ilişkiler bilinmemektedir.
Çanak Çömlekli Neolitik Çağ
Anadolu’da çömlekçiliğin birdenbire bir buluş olarak ortaya çıkmadığı,
çanak çömleksiz dönemde bile çanak çömlek denemeleri yapıldığı çeşitli
bulgularla saptanmıştır. Çanak çömleğin bulunuşu bir devrim olarak
kabul edilmese de özellikle gıda ekonomisinde insanları değişik
beslenmeye yöneltmiştir.
Güneydoğu ve Doğu Anadolu Bölgesi:
1989 yılından itibaren Çayönü’nün
Çanak çömlekli Neolitik katlarının kazılması gerek mimari gerek küçük
buluntular açısından bu bölgenin bu dönemi hakkında somut bilgiler
kazandırmıştır. Yerleşmenin çanak çömleksiz dönemine tarihlenen
“Hücre Planlı Yapılar Evresi”nin sonlarında kerpiç çamurundan
yapılmış kaba kaplar ortaya çıkışı ve bir kaç adet çanak parçasının
bulunuşu bu dönemin sonunda Çayönü’nün çevresinde çanak çömlek
yapmasını bilen toplumların olduğunu ama Çayönü’nde yaşayanların
buna gerek görmedikleri sonucu çıkartılabilir. Gritille (Adıyaman)
yerleşme yerinde de aynı bulgularla karşılaşılmıştır. Çanak çömlekli
tabakalarda ise en altta kırmızı astarlı ve boya bezemeli çanak çömlek
parçaları onun üstünde ise Hassuna malına benzeyen parçalar ortaya
çıkmıştır. Koyu Yüzlü Açkılı maldan önce başka bir mal türüne ait
parçaların bulunuşu bu bölgede mal gelişiminde Amik Ovasından farklı
bir sıralamanın olduğunu düşündürmektedir.
Çayönü’nde bu tabakalarda taş mimarinin ağırlıklı olduğu ve aralarda
geçitleri ile çok odalı etrafında kalın çevre duvarları olan karmaşık bir
yapı kompleksinin varlığı izlenmektedir. Buna karşılık Çayönü’ne çok
yakın olan Yayvantepe’de (Diyarbakır) ise kerpiç mimari vardır.
Kumartepe’de açılan alanların çok küçük oluşu buradaki mimari
hakkında fazla bir bilgi edinilmemesine yol açmıştır. Çanak çömleksiz
Neolitik Çağ’da olduğu gibi hammadde kullanımı açısından topluluklar
yakın çevrelerindeki malzemeyi tercih etmişlerdir. Doğu Anadolu’da
Tepecik (Elazığ) ve İkiz Höyük’te (Malatya) Koyu Yüzlü Açkılı maldan
örneklerin varlığına dayanılarak Son Neolitik Çağ’ın sonuna ait
yerleşimlerin var olduğu iddia edilmektedir
MÖ 5. bin yılda toplulukların ekonomisinde tarım en ön safhayı
almakta, sürü hayvancılığı ise daha bilinçli bir şekilde yapılmaktadır.
Avcılık ise besin ekonomisinde önemini kaybetmiştir.
İç Anadolu Bölgesi:
İç Anadolu’daki göllerin kuruması ile ortaya çıkan
verimli topraklarda tarım yapan tarımcı/çiftçi topluluklar olasılıkla artı
ürün ile yüksek bir kültür düzeyine ulaşmışlardır. Bu tip yerleşimlere en
iyi örnek Çatalhöyük’tür. Buradaki kazının yıllar sonra tekrar
başlaması, günün bilimsel kaynakları ile bu kazının desteklenmesi pek
çok sorunun çözülmesine yardımcı olacaktır. Kerpiç mimarinin en
mükemmel örnekleri bu yerleşme yerinde mevcuttur. Anadolu’nun
kerpiç mimarisinin bu çağda olgunlaştığı ve günümüze kadar pek
değişmeden geldiği görülmektedir. Olağanüstü duvar resimleri,
Çatalhöyük insanlarının dinsel düşüncelerini ortaya koymakta, o günün şartlarındaki yaşam tarzlarının öğrenilmesine yardımcı olmaktadır.
Köyde, tek tapınak yerine, yapılardaki bazı mekânların günlük yaşam
ile birlikte dinsel mekân olarak da kullanılmış olduğu tespit edilmiştir.
Yapıların bal peteği gibi birbirine yapışık ve dışa kapalı bir şekilde inşa
edilmeleri toplumun bir tehlike ile karşı karşıya olduğunun bir
belirtisidir. Çanak çömlek biçimlerinde çağın özelliklerini taşıyan
biçimler izlenmektedir. İç Anadolu Bölgesi’nin çok büyük oluşu doğal
olarak tek bir kültürün dışında komşu bölgelerden etkilenen bir çok
kültürlerin var olmasına yol açmıştır. Köşk Höyük (Niğde) malzemesi
hem gelişkin hem de basit olan öğeleri ile tarihlenmesi zor olan
yerlerden biridir. Özellikle hayvan ve insan kabartmalı çanak çömlekler
burada yaşayanların sanat açısından da zengin bir kültüre sahip
olduklarını göstermektedir
Akdeniz Bölgesi:
Antalya il sınırları içinde, Amik Ovası’nda yer alan Tell
el Cüdeyde ile Mersin Yumuktepe’de ortaya çıkartılan tabakalanma
düzeni, uzun yıllar Doğu ve Güneydoğu Anadolu hatta İç Anadolu’nun
kültürlerinin tarihlenmelerinde yol gösterici olmuştur. Tell el
Cüdeyde’nin Amik A-B dönemine konan tabakalarındaki mimari
konusunda bir bilgimiz olmamasına karşıt Mersin Yumuktepe’nin alt
katlarında, Güneydoğu Anadolu’ya koşut bir mimari gelişimin var
olduğu saptanmıştır. Akdeniz kıyısı kültürlerde çanak çömlekte ortak
özellik olarak kabuk ya da tırnak baskı bezemenin hakim unsur olduğu
görülmektedir. Basit tutamaklar dışında İç Anadolu’nun özellikle güney
kısmı ile benzerlikler kurulabilir. Amik Ovası’ndaki özelliklerin ise
genelde Kuzey Suriye ve Güneydoğu Anadolu ile ilgili olduğu
gözlenmektedir.
Anadolu’nun göller yöresini de içine alan Batı Akdeniz bölgesinde en
eski çanak çömleğin Bademağacı ve Beldibi’nde olduğu sanısı Kuruçay
Höyük kazıları ile son bulmuştur. Kuruçay’ın 13 ve 12. tabakalarındaki
çanak çömleğin şimdilik, yörenin en eski yapımları olduğu iddia
edilmektedir. Bir tapınak köyü olduğu söylenen Höyücek malzemesi
içinde de Anadolu’nun kuzeyi ile ilişki kurulabilecek parçalar
mevcuttur. Kuruçay biraz daha yeni olduğu gene 14C tarihlemeleri
ortaya çıkan Hacılar ise Kuzeybatı Anadolu ile ilişkiler veren tek merkez
olma hüviyetini uzun süre devam ettirmiş ve Fikirtepe-Pendik
yerleşmelerinde ortaya çıkan kültürün tarihlenmesini etkilemiştir.
Bademağacı’ndaki kazılar olasılıkla bu yörede kesin bir kronoloji
kurulmasına yardımcı olacaktır
Ege Bölgesi:
Bu bölgede Neolitik Çağ bulguları ancak yüzey
araştırmalarından gelen çanak çömlek parçalarına dayanmakta, Ege Adaları ve Yunanistan ilişkileri ancak kazılar sonucunda elde
edilebilecek tabakalı buluntular yardımıyla çözülecektir. Bölgede soluk
açkılı ve erken boyalı maldan örnekler şimdilik Neolitik Çağ’a
konmaktadır.
Marmara Bölgesi:
Çanak Çömlekli Neolitik Çağ’ın tabakalanması ve diğer
bilgiler son yıllarda gerçekleştirilen Ilıpınar ve Hocaçeşme kazıları ile
saptanmıştır. Ilıpınar kazısı (Bursa), Kuzeybatı Anadolu’nun Son
Neolitik-İlk Kalkolitik Çağ kültürlerini açığa çıkardığı gibi, yıllar boyu
göreceli kronoloji ile değerlendirilen Fikirtepe/Pendik kültürünün de
mutlak tarihlerle saptanmasına yol açmıştır. Fikirtepe kültürünün
yalnız balık avcılığına dayanan bir ekonomisi olmadığı, Eskişehir’de yer
alan Demircihöyük yanındaki bir yerleşmeden gelen Fikirtepe
mallarından anlaşılmaktadır. Gene Fikirtepe kültürünün yalnız Doğu
Marmara ve çevresinde değil Batı Marmara’ya kadar ulaştığı Kaynarca
Mevkii (Çanakkale) buluntuları ile kanıtlanmıştır. Hocaçeşme
Höyüğü’ndeki (Edirne) kazı ise Anadolu ile Güneydoğu Avrupa
arasındaki ilişkileri ve Güneydoğu Avrupa tarihöncesi kültürlere
Anadolu katkısını ortaya çıkarmıştır.
Kaynak: Harmankaya, S. - O. Tanındı - M. Özbaşaran, TAY - Türkiye
Arkeolojik Yerleşmeleri-2: Neolitik, Ege Yayınları, Takım ISBN 975-807-
003-7, Cilt ISBN 975-807-010-X, İstanbul, 1997.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder