28 Eylül 2019 Cumartesi

Tarihsel Açıdan Küçük Buzul Çağı




   Tarihsel Açıdan Küçük Buzul Çağı



Tarihsel Açıdan Küçük Buzul Çağı
Küçük Buzul Çağı’na Genel Bakış
Küçük Buzul Çağı dönemini ayrıntılı incelemeden önce bir önceki dönem olan Ortaçağ Sıcak Dönemi’nin özelliklerine birkaç paragrafta olsa değinmekte yarar var. Çünkü ileriki bölümlerde sık sık bu iki dönem arasındaki özellikleri karşılaştırarak Küçük Buzul Çağı’nın etkisini belirginleştireceğiz. Ortaçağ Sıcak Dönemi kavramı ilk kez Lamb tarafından 1965 yılında “ The Early Medieval Warm Epoch and Its Sequel” adlı eserde kullanılmıştır. Daha sonra bu kavram bilimsel çalışmalarda referans olarak literatüre geçmiştir. Ortaçağ Sıcak Dönemi (Medieval Warm Period- MWP) M.S 850-1300 yıllarında etkili olan sıcak bir ara dönemidir. Küçük Buzul Çağı başlamadan önce özellikle Avrupa kıtasında etkisini gösteren MWP ’ta sıcaklıklar bugünkü koşullarla benzer özellikler göstermiştir.
Ortaçağ Sıcak Dönemi’nde iklimdeki ısınmaya bağlı olarak sıcaklık artışları yaşanmıştır. Oluşmasında daha çok solar radyasyondaki artışın ve güneş lekelerinin rol oynadığı düşünülmektedir. Güneş lekelerinin bu dönemde artmasına bağlı olarak, güneşten gelen radyasyon miktarı artmış böylece atmosferin sıcaklığı yükselmiştir. Etkileri bakımında Küçük Buzul Çağı gibi tartışmalı bir dönemdir. Tüm dünyayı etkileyen küresel bir dönemi mi yoksa lokal olarak daha çok Avrupa başta olmak üzere kuzey bölgelerini mi etkilediği noktasında bugün bile tam olarak uzlaşma sağlanamamıştır. Tüm bu tartışmalar sürüp giderken dünya üzerindeki birçok alanı etkilemiş olmakla birlikte, etkileme kuvvetinin bölgeden bölgeye değişiklik gösterdiği kabul gören bir yaklaşımdır. Bununla birlikte iklim bilimciler bakımından önemli bir dönemdir. Bunun nedeni ise herhangi bir şekilde insan etkisi olmadan da sıcaklıkların doğal olaylardan ( güneş lekeleri ve solar aktivite vb.) kaynaklı olarak artabileceğini göstermesidir. Bu bakımından özellikle küresel ısınma üzerinde yoğunlaşan iklim bilimcilerin dikkatini topladığı bir dönemdir.
Küçük Buzul Çağı’ndaki soğuma ve bunun özellikle olumsuz etkilerinin tersi olarak, MWP’da sıcaklık yükselmesi ile tarımsal üretimde artışı yaşanmıştır. Tarımsal ürünlerdeki fazlalık bolluk ve bereketi doğurmuş nüfus artışı yaşanmıştır. Bu dönemde İskandinav kökenli Viking yayılması yoğunlaşmıştır. Vikingler Avrupa kıtasının büyük bölümüne İspanya’dan İngiltere’ye kadar yayılmışlardır. İlaveten sıcaklık artışı ile kuzey deniz ısınmış buzullar eriyerek İzlanda ve Grönland’ın yerleşilmesini kolaylaştırmıştır. İzlanda ve Grönland’a yerleşen Vikingler daha batıda Vinland’da yerleşmişlerse de burada Vinland yerlilerince hoş karşılanmadığı için kısa sürede burayı ya terk etmek zorunda kalmışlar ya da onlar tarafından öldürülmüşlerdir.
Küçük Buzul Çağı ise (Little Ice Age-LIA) günümüzden 7 yüzyıl öncesinde başlamış ve etkisi neredeyse 5 yüzyıl devam eden döneme verilen isimdir. LIA’ in zamanlaması ve etkileri bölgeden bölgeye değişmekle birlikte Ortaçağ Sıcak Dönemi’nden sonra gelen ve ortalama sıcaklıkların yaklaşık olarak 1o C düştüğü dönemdir. LIA süresince sıcaklık ve yağış yıldan yıla değiştiği gibi bölgeden bölgeye göre de değişiklik göstermiştir. Örneğin Avrupa’daki en soğuk zaman ile Asya ve Amerika’daki en soğuk zaman arasında fark bulunmaktadır. LIA’ in bölgelere göre değişmesine örnek olarak 17. yüzyılın Avrupa’da en soğuk dönem olmasına rağmen Kuzey Amerika’da ise alışılagelmişin üzerinde bir soğukluk gözlenmemesini gösterebiliriz. Tersi olarak da 19.yy’da ise en soğuk zamanlarını geçirmiş olup bu sürede New York limanının donduğu kayıt edilmiştir. LIA’ in etkileri kuzey yarım kürede daha iyi bir şekilde gözlemlenmektedir. Bu bölgelerin başında yapılan çalışmaların fazlalığı ve tutulan kayıtlar nedeniyle Kuzey Avrupa ülkeleri gelmektedir. Avrupa dışındaki bölgelerde kayıt tutulma oranı daha azdır. Küçük Buzul Çağı ile ilgili olarak Kuzey Amerika’daki bilgilerimiz ancak 18. yüzyıla kadar gitmektedir. Yani Avrupalıların Amerika kıtasına yerleşmesinden çok sonra düzenli kayıtlar tutulmuştur. Ondan önceki bilgilerimiz ancak Amerikan yerlilerinin sözlü anlatımlarına dayanmaktadır ki buda çok bilimsel değildir.
Küçük Buzul Çağı’nda iklimdeki soğumaya bağlı olarak ürün yetişme zamanı olan yaz ayları kısalmış ve normalden daha serin geçmiştir. Özellikle yazları olgunlaşmak için sıcaklığa ihtiyaç duyan buğday gibi tahıllar sıcaklık düşmesinden en çok etkilenen ürünler olarak karşımıza çıkmaktadır. Örneğin İngiltere’de 17.yy’da bitkilerin yetişme devresi 13.yy’a göre 5 hafta kadar azalmıştır. 17. yy Küçük Buzul Çağı’na, 13.yy ise Ortaçağ Sıcak Dönemine karşılık gelmektedir. Bu örnek ile Küçük Buzul Çağı’nın kendinden bir önceki dönem olan Ortaçağ Sıcak Dönemi ile arasındaki farkın anlaşılması bakımından önemlidir.
Bununla birlikte LIA süresince hastalıklar ve kuraklıklar artmış, üretim artışı azalmış ve buna bağlı olarak da ürünlerin fiyatları ile yaşam maliyeti kayda değer şekilde yükselmiştir. Tahıl fiyatlarının özellikle Avrupa’da yükselmesi çiftçileri mutsuz etmiştir. Ünlü “Ekmek bulamıyorlarsa pasta yesinler” sözünün kurak geçen yılların ardından söylenmesi yüksek olasılıktır. Kuşkusuz bu sözün arkasındaki kıtlığın boyutu büyük bir trajediye dayanmaktaydı. Sonuçları ise tarihteki en ünlü devrimlerden biri olan Fransız Devrimine yol açmıştır. Bununla birlikte tarihsel birçok olayın Küçük Buzul çağı ile doğrudan ve dolaylı ilişiklileri bulunmaktadır. Aşağıdaki tabloda da görüldüğü gibi 1315-21’in Büyük Kıtlığı Küçük Buzul Çağı’nın başladığı tarihe denk gelmektedir. İleriki bölümlerde ayrıntısı ile verilecek olan Büyük Kıtlık sonrasında Avrupa’da büyük oranda üretim düşmüş buda Avrupa ekonomisi üzerinde olumsuz etkilere yol açmıştır. Büyük Kıtlığın ekonomik buhranının daha sonraki Yüzyıl Savaşları’nın ortaya çıkmasındaki önemli nedenlerden biri olduğu düşünülmektedir.
Küçük Buzul Çağı’nda en çok etkilenen yerlerin başında dağlık alanalar ve zaten soğuk olan ama bir şekilde yaşamın devam ettiği Kuzey Avrupa ülkeleri gelmekteydi. Örneğin soğukların artması ile Finlandiyalı birçok çiftçi yurtlarını bırakıp göç etmek zorunda kalmıştır. Bu dönemde buzullar dağ alanlarında alansal bakımdan ilerlemiş ve daha aşağı etek kısımlarına doğru genişlemiştir. Daha önceki dönemlerde ilkbaharda ortadan kalkan ve eriyen karlar Küçük Buzul Çağı’nda ise sonbaharın sonlarına kadar yerden kalkmamıştır. Bu durum ise bu dönemdeki sığır yetiştiriciliğini son derece olumsuz etkilemiştir. Böyle bir duruma örnek olarak Fransa’daki Mont Black dağının yakınında olan Chomanix vadisinde buzul ilerlemesine bağlı olarak çok sayıda köy ve tarlanın zarar görmesini gösterebiliriz.
Yine dağlarda bulunan buzullar bugün buzul çalışmaları ve geçmiş dönem iklim olaylarını anlamamız bakımından oldukça önemlidir. Özellikle Küçük Buzul Çağı’nı daha iyi anlamak için yaptığımız çalışmalar daha çok dağlardaki buzul ilerleme ve gerilemelerine dayanmaktadır. Özellikle 1500-1600 yılları arasında soğukların da artmasına bağlı olarak Alp dağları başta olmak üzere pek çok dağlık alanda buzul ilerlemesi meydana gelmiştir. Daha öncede bahsedildiği gibi LIA süresince dağlardaki buzulların eteklere doğru ilerlemesi yaklaşık 100 metreyi bulmuştur. Sıcaklıların dalgalanmasına bağlı olarak zaman zaman ilerleyen ya da gerileyen bu buzullar, hareketleri sonrasında kendilerine has izler bırakmışlardır. Buzul jeomorfolojisi olarak bilinen bu izler vasıtasıyla önceki süreçlerde yaşanan iklim değişikliğinin şiddeti hakkında da bilgi sahibi olabiliyoruz.
Küçük Buzul Çağı’nı buzul çağı olarak değerlendirmek yanlış olacaktır. Daha çok Holosen sıcak dönemi içerisindeki küçük bir soğuk salınım olarak değerlendirmek daha doğru olacaktır. Küçük Buzul Çağı’nı Pleistosen buzulları ile karşılaştıracak olursak ayrımı daha net bir biçimde görebiliriz. Küçük Buzul Çağı’nın Pleistosen buzullaşmalarından farkı genel olarak yayılım alanı ve kararlılığı noktasındadır. Pleistosen buzullaşmalarında ortalama sıcaklık bugünkünden 2-3o C daha aşağıda iken (son buzul çağında yaklaşık olarak 4-5o C) bu oranın Küçük Buzul Çağı’nda ise ortalama olarak 1o C kadar olduğu bilinmektedir. Yine Küçük Buzul Çağı her yerde aynı oranda etkili olmamıştır. Bu nedenle küresel bir buzullaşmadan söz etmek çok mümkün değildir. Örneğin Avrupa’daki etkisi ile Kuzey Amerika’daki etkisi birbirinden farklı olmakla birlikte kuzey ve güney yarım kürelerde de birbirinden farklılık göstermiştir.
Küçük Buzul Çağı’nın Nedenleri
Küçük Buzul Çağı’nın iki temel nedeni vardır. Bunlar Güneş etkinliği (Güneş lekeleri) ve Volkanik aktivitedir. Bu iki unsurun bir sonucu olarak atmosfer hareketlerinin değişmesi ile Küçük Buzul Çağı dediğimiz dönem yaşanmıştır. Güneş lekeleri ve volkanik faaliyetler sürekli olarak yaşanmamış olup etkileri değişiklik göstermiştir. Bu nedenle Küçük Buzul Çağı’nda iklim belirgin salınımlar yapmıştır. Güneş lekeleri en kısa tanımıyla güneşin dış kısmında bulunan boyutlarının değişken olduğu (dünyadan çok büyük olabilecekleri gibi küçük de olabilirler), güneşe göre yüzey sıcaklıklarının düşük olduğu (güneşin yüzey sıcaklığı 5000 oC iken bu oran lekelerde ortalama olarak 4000 oC civarındadır) içinde elektromanyetik faaliyetlerin ve fırtınaların olduğu, güneşe göre daha koyu renkli leke benzeri alanlardır. Güneş lekeleri ile solar radyasyon arasında da bir ilişki bulunmaktadır. Genel olarak güneş lekelerinin fazla olduğu dönemlerde solar aktivite de artmaktadır. Bunun dünyaya yansıması ise ısının artması şeklindedir. Güneş lekelerinin azaldığı dönemlerde ise sıcaklık azalması ve yağış azlığı meydana gelmektedir.
Küçük Buzul Çağı süresince güneş lekelerinin çok az olduğu bilinmektedir. Sıcaklıkların düşük olduğu dönemlerde güneş lekelerinin de az olması nedeniyle iklim bilimciler güneş lekelerinin dünya sıcaklığı üzerinde doğrudan bir etkiye sahip olduğunu düşünmektedirler. Küçük Buzul Çağı’nda özellikle güneş lekelerinin az olduğu dönemler ise şu şekildedir;
 1420- 1570 yılları arasında Spörer Minimumu,
 1645- 1715 yılları arasında Muander Minimumu,
 1795- 1823 yılları arasında Dalton Minimumu’dur.
Bu dönemler aynı zamanda Küçük Buzul Çağı’nın en soğuk dönemlerine karşılık gelmektedir. Güneş lekelerinin sayısının azaldığı veya hiç görülmediği bu dönemlerde sıcaklığında buna paralel olarak düşmesi güneş lekeleri sayısının dünya iklimi üzerindeki etkisi göstermesi bakımından önemlidir.

Şekilde 5 bin yıllık güneş lekeleri ve buzul aktivitesindeki salınımlar gösterilmektedir. Güneş lekelerinin sayısında azalma yaşandığı tarihlerde sıcaklıklarda düşme yaşanmış buzul hareketlerinde ise ilerleme meydana gelmiştir. Güneş lekelerinin en az olduğu tarihlerden bir kaçı ise Küçük buzul Çağı’na denk geldiği görülmektedir. Küçük Buzul Çağı’na denk gelen Spörer ve Muander Minimumunda güneş leke sayısı oldukça azdır. Güneş lekelerinin çok az olduğu M.S 1500 ve 1700’lü yıllarda (Spörer ve Muander Minimumu) buzul aktivitesinin en fazla arttığı buna paralel olarak da sıcaklığın düştüğü dönemlere karşılık gelmektedir. Bir diğer önemli faktör ise volkanik faaliyetlerdir. Volkanik karekterli dağların patlaması sonucunda patlamanın şiddetine bağlı olarak atmosfere yoğun miktarda sülfür gazı ve çeşitli büyüklükte katı parçacıklar salınmaktadır. Salınan bu sülfür gazı ve katı parçacıklar atmosferdeki karbondioksit dengesine belirli ölçülerde etkide
bulunmaktadır. Bununla birlikte volkanik aktivitenin iklim üzerindeki etkisi daha çok kısa sürelidir.
Volkanik patlama sonrasında atmosferin üst katlarına çıkan volkanik unsurlar havada belli sürelerde asılı kalırlar. Atmosferin üst katlarında bilindiği gibi jet rüzgarları vardır. Eğer patlama şiddetliyse, atmosfere salınan bu unsurlar jet rüzgarlarına yakalanabilirler ve böylece tüm dünyanın etrafına yayılabilirler. Bu nedenle belirli bir bölgede yaşanan patlama küresel bir etkiye sahip olabilir. Böyle bir senerayo gerçekleşirse atmosferde salınan bu çeşitli büyüklükteki unsurlar nedeniyle güneş ışınları atmosferden geçerken büyük oranda bu unsurlara çarparak yansır. Bunun sonucunda yer yüzü güneş radyasyonundan belirli sürelerde ve belli oranda mahrum kalabilir. Yer yüzü güneş ışınlarını yeterli ölçüde alamadığı için ısınma gerçekleşmez ve soğma meydana gelir. Birkaç volkanın eş zamanlı yada kısa aralıklarla patlaması sonucunda ise yeterli ısınmanın olamamasına bağlı olarak soğumanın etkisi 10 yılları bulabilmektedir.
Sıcaklık değişmeleri volkanik patlamanın büyüklüğüne bağlı olarak 1 ila 5 oC olarak değişebilir. Bu oranlar ise Buzul Çağı’nı başlatmak için yeterli seviyededir. Ortaçağ Sıcak Dönemi’nin sonlarına doğru yaşanan büyük volkanik patlama olaylarının, Küçük Buzul Çağı’nı başlattığından kuşkulanılmaktadır. Küçük Buzul Çağı içinde yaşanan büyük volkanik faaliyetler ise şunlardır; 1452’de Kuwae volkanı, 1580’de Billy Mitchell volkanı, 1600 yılında Peruda Huaynaputina volkanı, 1660’da Papua Yeni Gine’deki “Long Island” volkanı, 1783-1784 yılında İzlanda’daki Laki volkanı, bu patlama sonrasında ingiltere’de yüksek ölüm nedeniyle “kriz yılları” olarak nitelendirilmiştir, 1815 yılında Endonezya’da Tombora yanardağının patlaması sonucunda 1816 yılında neredeyse hiç yaz mevsimi yaşanmamıştır.
Tüm bu nedenlere ilave olarak son zamanlarda bilim dünyasında tartışılan bir konu daha vardır. Yine Küçük Buzul Çağ’ını etkileyen süreçler içerisinde doğal nedenlerle birlikte insan kaynaklı bir etkininde olduğu düşünülmektedir. İnsanın bu dolaylı etkisi nüfusunun artması yada azalmasına bağlı olarak değişiklik göstermektedir. Bilindiği gibi insan nüfusu belirli dönemlerde değişik faktörlere bağlı olarak artmış yada azalmıştır. Bunun yanında özellikle Sanayi Devriminden sonra ise sürekli artma eğilimini sürdürmektedir. Nüfusun azaldığı dönemler genellikle büyük savaşlar ya da salgın hastalıklarla bağlantılı olarak değişiklik göstermektedir. Jared Daimond’ ın eseri olan Tüfek, Mikrop ve Çelik’te özellikle salgın hastalıklarların insan nüfusu üzerindeki dramatik etkisi
detaylı bir biçimde aydınlatılmıştır.
İnsan nüfusunun azaldığı dönemler içinde en büyüklerinden biri büyük veba salgınıdır. Bu salgın sonrasında nüfüs azalması o kadar büyük bir hal almıştır ki Avrupa nüfusu neredeyse yarı yarıya ortadan kalkmıştır. Fakat bu tecrübe sonrasında Avrupalılar eşi benzeri görülmemiş derecede bir avantaj sağlamış ve tarihteki ilk ve belkide en büyük biyolojik savaşı yapmışlardır.
Bilindiği gibi eski kıta insanları göçebelikten yerleşime yeni kıta da bulunan insanlara göre çok erken bir zamanda geçmişlerdir. M.Ö 8 binlerden sonra Bereketli Hilal olarak nitelendirilen mezopotamya ovasında ilk köy yerleşmeleri kurulmuştur. Yerleşime geçme ile birlikte tarımsal faliyetler ile hayvan evcileştirme hızlanmıştır. Buna bağlı olarak kurulan köylerde hızla nufus artışı yaşanmış, nüfus artışı ile birlikte köylerden çiftliklere doğru bir geçiş yaşanmıştır. Böylece daha çok çiftlik hayvanı beslenmesi gerekmiş olup sonrasında evcil hayvanlarla birlikte yaşayan insanlar bu hayvanlardaki hastalıkların insanlara bulaşması sonucunda sık sık salgın hastalıklara maruz kalmıştır. Süreç içerisinde hayatta kalan insanlar bu virüslere karşı daha dayanıklı hale gelmişlerdir. Hıyarcıklı veba başta olmak üzere tüberkiloz, kabakulak ve domuz uyuzu gibi salgın hastalıklara karşı güçlenen eski kıta insanları keşvettikleri yeni kıtadaki insanlar ile temaslarından kısa süre sonra yeni kıtadaki insanların neredeyse 3’te 2’sinden fazlası savaşmaksızın bahsedilen salgın hastalıklardan kaynaklı olarak ölmüşlerdir. Ölen insan sayısı tam olarak bilinmesede 50 ila 100 milyon arasında olduğu tahmin edilmektedir. 1600’lü yılların ikinci çeyreğine gelindiğinde amerikada bulunan toplam yerli sayısının ise ancak 5 milyonun biraz üzerinde olduğu düşünülmektedir.
İnsan nüfusundaki azalma ya da artmanın iklim üzerindeki etkisi atmosferdeki gazlardaki değişimden kaynaklanmaktadır. Bu etki daha çok atmosferde bulunan karbondioksit ve metan gazları üzerinde olmaktadır. Nüfus kaybeden yerler gittikçe ıssızlaşmakta ıssızlaşan bu yerlerde özellikle tarım alanları giderek ormanlık alanlara dönüşmektedir. Ormanlar ise karbondioksiti tuttukları için atmosferdeki karbondioksit oranı düşmektedir. Bunun ise belirli bir soğumayı getirdiği tahmin edilmektedir (Cho, 2014). Ormanlaşma sürecinin zaman almasından kaynaklı olarak bu etki hemen kendisini göstermeyip belirli bir süreyi gerektirmiştir.
Daha önce geçmiş iklim çalışma yöntemlerinden bahsedilmişdi. Bunlardan bir tanesi de buzullar üzerinde yapılan sondajlar (karotlar)dı. Alınan buzul karotları sonucunda geçmiş iklim koşulları hakkında detaylı bilgiler edinebilmekteyiz. İklim hakkında genel bilgilerin yanında o dönemde atmosferdeki gazlar ile ilgilide saptama yapılabilmektedir. Örneğin 1570- 1604 yılları arasında atmosferdeki karbondioksit değişimi önemlidir. Bu değişim değeri 8 ppm dir. Bu düşme 281.9 ppm’den 274.3 ppm’ye kadar olmuştur. Bu değerde bir karbondioksit değişiminin 0.8o C’lik bir soğuma getireceği düşünülürse soğumanın ne kadar şiddetli olacağı tahmin edilebilinir. Kuşkusuz tek başına bir iklim soğumasının nedeni olmasa bile genel kanı, nüfus
azlamasına bağlı olarak yayılan ormanların özellikle karbondioksit üzerindeki etkisinin iklim üzerinde belirli bir etkiye sahip olduğu yönündedir.
Küçük Buzul Çağı’nın Önemi
Küçük Buzul Çağı’nın önemi ortalama iklimdeki değişimden çok iklim çeşitliliğinin önemli ölçüde farklılaşmasıdır. LIA süresince özellikle sıcaklıklar bir önceki ve bir sonraki yıl benzerliği oldukça nadir göstermiştir. Hatta bazı yıllarda, bir yıl içindeki mevsimlerin sürelerinde bile farklılık gözlenmiştir. Dalgalanmaların bu derece yüksek olması hem ürünlerin hem de çiftçilerin doğal şartlara adaptasyonunu zorlaştırmıştır. Bilindiği gibi hiçbir canlı uzun süren bir kaos ortamında varlığını sürdüremez. Canlı yaşamı için uygun çevresel şartlar ile iklim en önemli çevresel faktörlerdendir. Bu kural insan ve toplumlar içinde geçerlidir. İklimdeki değişim küçük ölçekte insanları büyük ölçüde ise toplumları doğrudan etkilemiştir. Bu dönemde görülen kıtlığın ve bunun sonucu olan yetersiz beslenme ve ölüm oranı artışının nedeni yine iklimde yaşanan bu belirsizliktir. Bu dönemi bir süreç olarak alırsak uzun vadeli iklimdeki bu belirsizlik ve buna bağlı yaşanan sıkıntılardan dolayı hoşnutsuz büyük bir çiftçi kitlesinin ortaya çıkması anlaşılır bir durumdur. Bunun nedeni ise çiftçilerin doğrudan toprağa ve iklime bağlı olmalarıdır. Bu iki unsurda yaşanan olumsuzluklar verimin düşmesine neden olmuştur. Bu dönemin ekonomik özellikleri dikkate alındığında sanayi ve makinanın da geniş yayılıma sahip olmadığı düşünülürse, ürünlerdeki verim düşüşünün genel ekonomik yapı üzerinde ne kadar etkili olacağını tahmin edebiliriz. Tüm bu süreç birlikte düşünüldüğünde 1789’un yazında Fransa’nın başkenti Paris’te son derece hoşnutsuz çiftçilerin başını çektiği bir isyanın patlaması anlaşılır bir durumdur. Kuşkusuz bu devrimin birçok farklı nedeni olmakla birlikte önemli bileşenlerinden biriside iklimdeki ani salınımların doğrudan ya da dolaylı etkileri olduğu düşünülmektedir.
Küçük Buzul Çağı’nın bir diğer önemli özelliği insanların bu dönemi yaşaması ile bir iklim değişikliğinin nasıl olabileceğini gözlemlemesi ve bu gözlemlerini kayıt altına almasıdır. Kuşkusuz ki ilk insanlar Kuvaterner döneminin başlangıç tarihi olan 2,5 milyon yıldan beri dünya üzerindeler ve özellikle Pleistosen dönemindeki buzul dönemlerini yaşamışlardır. Fakat burada kastedilen durum uygarlıkların ilk ortaya çıktığı ve yazının bulunarak kullandığı tarih olan M.Ö 3 binlerden sonra yaşanmış en uzun süren iklim değişikliklerinden biri olmasıdır. İlaveten, Küçük Buzul Çağı’nı günümüz küresel ısınması ile de karıştırmamak gerekir. Küresel ısınmada daha çok insan etkisi söz konusuyken, Küçük Buzul Çağı’nda ise böyle bir etki söz konusu değildir ya da sınırlı olduğu düşülmektedir. Önceki bölümde açıklandığı gibi oluşumunda çeşitli doğal sebepler yatmaktadır. Küçük Buzul Çağı’nın bir diğer önemli özelliği ise birçok alanda etkisinin olmasıdır. LIA’ in etkileri ekonomi üzerinde ve tarımda, sağlık alanında, sanat ve edebiyatta, sosyal hayatta ve doğal şartlar üzerinde (ormanlar ile kıta ve dağ buzullarının ilerlemesi ve gerilemesi) görmek mümkündür. Bu etkileri kısaca maddeler halinde sıralayacak olursak;
 Öncelikle Küçük Buzul Çağı’nın en önemli etkileri tarım üzerinde olmuştur. Bu etkinin hiç kuşkusuz ciddi ekonomik sonuçları olmuştur. Bu etkilere örnek olarak İngiltere’yi verebiliriz. Örneğin LIA süresince İngiltere’de ürünlerin yetişme süresi günümüze göre 3 ay daha kısalmıştır. Örneğin 1300’lerden önce üzüm bağları bugünkü yetişme yerlerinden yaklaşık 450 km daha kuzeyde bulunuyordu. Fakat Küçük Buzul Çağı’nın 1300’den sonra etkisinin artmaya başlamasına bağlı olarak üzüm bağlarının sınırlarında güneye doğru kayarak İngiltere, Almanya ve Fransa gibi ülkelerde derece derece geri çekilmeye başlamıştır. LIA’in etkileri sadece üzüm bağlarında olmayıp tüm tarımsal ürünlerde gözlemek mümkündür.
 Ormanlarda LIA’deki iklim değişikliğinden etkilenmiştir. Örneğin soğukların artmasıyla birlikte ılıman iklim koşullarında yaşam alanı bulan kayınlar ortadan kalkmaya başlamıştır. Kayınların yerini ise soğuğa karşı daha dayanıklı türler olan çam ağaçları almıştır.
 LIA’de buzul hareketleri de artmıştır. Hem kıta buzullarında hem de dağ buzullarında artma gözlemlenmiştir. Kıta buzulların da yoğunluk artışı şeklinde ve daha alçak enlemlere doğru bir yayılma söz konusu iken, dağ buzullarında ise zirvelerden yamaçlara doğru bir ilerleme meydana gelmiştir. Örneğin Ladurie 1971’de yaptığı çalışmasında LIA süresince büyük buzul hareketleri kayıt edilmiştir. Bazıları aşağıdaki gibidir.
 1595’te İsviçre’deki Gietroz’da buzul ilerlemesi sonucunda Dranse nehri taşmış ve 70 kişinin ölmesi ile sonuçlanmıştır.
 1600-10 tarihleri arasında Fransa’daki Chamonix buzulu büyük bir taşkına sebep olmuş üç köyü yok etmiş bir köyü ise kötü bir biçimde tahrip etmiştir.
 1670-80 tarihleri arasında Alpler ’in doğusunda buzul ilerlemesi en yüksek noktaya ulaşmış, bu ilerleme nedeniyle Avrupa’nın diğer bölgelerinde nüfus artışı yaşanmasına rağmen Alpler ’de ise dramatik bir şekilde azalmıştır.
 1695-1709 tarihleri arasında İzlanda’daki buzullar ilerlemiş ve birçok tarlayı ve çiftliği yok etmiştir.
 1710-1735 tarihleri arasında ise Norveç’teki buzullar her yıl neredeyse 100 m kadar ileriye sarkmış bu 35 yıl devam etmiştir.
 1748-50 tarihleri arasında Norveç buzulları maksimum seviyesine ulaşmıştır.
 LIA süresince soğuk hava koşulları Avrupa’da sağlık alanında da büyük bir etkiye sahip olmuştur. Soğuk ve nemli koşullar nedeniyle türeyen parazitler ciddi oran da ürün yıkımına neden olmuştur. Bunlardan en ünlüsü FUSARIUM PATCH (Pembe Kar Küfü) dür. Avrupa’da bulunan çiftlikler o dönemde bu hastalık nedeniyle çok fazla ürün kaybı yaşamıştır. Bu hastalığa Fusarium Nivale adında bir parazit neden olmuştur. Bu parazitin oluşması için sıcaklıkların düşmesi ve toprağın uzun süre buzun altında kalması gerekmektedir. Yine bu parazitin yayılması için sıcaklığın 15o C’nin üzerine çıkmaması ve yoğun kar yağışı gerekir. Bu parazit kar altında ya da karlar erirken gelişmesini sürdürebilmektedir. LIA’de iklimsel koşullar bu türden hastalığın gelişmesi bakımından oldukça elverişli şartlar oluşturmuştur. Uzun süren kış aylarında Avrupalı çiftçiler saman stoklarını tükettikleri ve hayvanlarını bu hastalığa sahip bitkilerle besledikleri için birçok çiftlik hayvanının ölmesine sebep olmuştur. Hastalıklar sadece tarımsal ürünleri değil aynı zamanda insan sağlığı açısından da tehlikeli bir hal almıştır. Çok fazla ürün kaybının yaşadığı dönemlerde iyi beslenememe sonucunda insanların bağışıklık sistemi çok düşmüş olup buda salgın hastalıkların yayılmasını kolaylaştırmıştır. Örneğin bu dönemde birkaç kez ortaya çıkan veba (türleri arasında en ünlüsü Hıyarcıklı Veba) neredeyse Avrupa nüfusunun 3’te 1’ini yok etmiştir. Yine bu dönemdeki salgın hastalıklardan bir diğeri de sıtmadır. Uzun yıllar insanları kırıp geçiren sıtma sonucunda binlerce insan hayatını kaybetmiştir.
 Küçük Buzul Çağı’nın belki de en ilginç etkisi edebiyat üzerinde olanıdır. Bu dönemde ortaya çıkan romanların niteliğine baktığımızda LIA’in ciddi etkisi söz konusudur. Bu eserlerden en ünlüleri “Frankenstein” ve “Vampire” dır. Bu iki roman daha sonra Amerikan sineması Hollywood tarafından sinemaya uyarlanmıştır. Bu eserler içinde Frankenstein adlı romanın yazılması LIA ile bağlantılı bir olaya rastlamaktadır. 1816 yılında Tambora volkanının patlaması sonucunda aynı yılın yaz mevsimi neredeyse hiç yaşanmamıştır. Bu yıl daha sonra literatüre “yaz mevsimi yaşanmayan yıl” olarak geçmiştir. Bu yılda yazar Maria Shelly ve kocası tüm vakitlerini Cenevre gölü çevresindeki evlerinde geçirmişlerdir. Yaz mevsimi o kadar kasvetli bir hal almıştır ki kendilerini eğlendirmek için bir birlerine korkunç hikâyeler anlatmışlar, bu anlatımlar ise daha sonra Frankenstein adlı eserin doğmasına kaynaklık etmiştir.
Yararlanılan Kaynaklar
Güneyi Vural, Fiziki Özellikleri Ve Beşeri Etkileriyle; Küçük Buzul Çağı

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder