12 Ocak 2020 Pazar

GÖÇEBE TÜRKLERİN Yaylakta Avcılık HAYATI






                                            



Yaylakta Avcılık

 Yaylalara çıkan Türkmenlerin en önemli gıdasını beslenme bahsinde de zikredeceğimiz gibi et oluşturuyordu. Bu etlerin bir kısmı göçebelerin yetiştirdiği evcilleştirilmiş hayvanlardan sağlanırken bir kısmı da geyik, yabani at, sığır, balık ve çeşitli kuşlardan temin ediliyordu. Bu sayede yaylaklardaki Türkler her an elleri altında bulunan kendi evcil hayvanlarından temin ettikleri et stoklarını da muhafaza etmiş oluyorlardı 398. Göçebeler için avlanmak başta beslenme, eğlence, savaş olmak üzere hayatlarının her safhasında indirgenemez ve tecrit edilemez bir faaliyetti. Özellikle evcil hayvanlarının hiç olmadığı (telef olduğu) veya yetersiz olduğu durumlarda avlanarak yiyeceklerini temin ediyorlardı 399. Kaynakların çoğuna göre, avcılığın Türk ekonomisinde önemli bir yeri vardır 400.Yemeklerinin önemli bir kısmı avladıkları hayvan etleridir. 401

Oğuz ve Türkmen boyları, hayvancılığın yanı sıra, avcılıkla da meşgul olmuşlardır. Bu ilgi genel olarak av hayvanı etine duyulan ihtiyaç oranında göçebe ve yarı göçebelerin ana meşgalesi durumundaydı. Orta çağ kaynaklarının verdiği bilgilerin incelenmesi, bizi böyle bir sonuca götürmektedir. IX. Yüzyıl müelliflerinden Yakubi, bütün göçebe Türklerde – bunlar arasında Oğuzlar da yer almakta – “Her şeyden çok yabani hayvan etine cok büyük ilgi duyulmaktaydı.” diye ifade eder. Cahiz’in eserinde, IX. yüzyılda Türklerin kullandığı av yöntemleri ile ilgili bilgiler bulunmaktadır. Ona göre, Türkler, savaş esnasında bile avcılık yapmayı çok severlerdi. Ava ayrı ayrı çıktıkları gibi gruplar halinde de çıkarlardı. Avcılığın faydası sadece iktisadi yönden  değil savaş taktiklerinin öğretilmesi açısından da büyük önem taşırdı 402. Av ile avcı arasındaki hızdan kaynaklanan dengesizliği aşma vasıtalarının başında silahlar ve hayvanlar gelir. Silah olarak ok; hayvan olarak at, avcı kuşlar ve köpekler yaygın olarak kullanılan vasıtalardı. Göçebeler hızı, silah-hayvan-insan (ok-at-insan) şeklinde düzenlemişlerdir. İnsan daha hızlı canlıların doğal beslenme yollarını maniple ederek onları kendi çıkarları için kullanabilir. Avcı kuşlar, köpekler, bunun için en uygun hayvanlardı. Özellikle avcı kuşların göçebe Türklerin hayatında önemli bir yeri vardı. Türklerin çok eski zamanlardan beri kuş ve köpeği avcılıkta bir vasıta olarak kullandıkları bilinmektedir. VIII. yüzyılda Türklerde doğancılık artık gelişmiş bir durumdaydı 403.

X. ve XI. yüzyıl kaynaklarında, Oğuzların avcılıkla uğraştıkları kaydedilmektedir. Mesudi, Türk dilli bozkır halklarının aladoğan ve karga yediklerini ve onların avdan başka bir meşguliyetlerinin olmadığı belirtmektedir404. Hazarlardan da avlanacak ceylanların ve kuşların çokluğundan bahsedilir. 405

Göçebe Türk avcısı, av esnasında son derece sabırlıydı ve özelliklede avının hareketlerini ve davranışlarını takip ederken büyük dayanıklılık gösterirdi. Selçuklu boyları, kuş ve yabani hayvan avında, şahin, kartal ve av köpekleri kullanıyordu. Av şahinleri arasında hâlâ Türkmenler tarafından kullanılan “Balaban” veya “İtelgi” en dayanıklısı olarak biliniyordu406

Göçebe Türkler balık avlayacakları zaman “Tor” denilen tuzaklar kullanıyorlardı. Bu tuzaklar ağdan örülü olup kış aylarında da kullanılıyordu407. Göçebe Türkler, canlarının balık çektiği zamana “balıksamak” diyorlar ve balıksadıklarında balık avına çıkıyorlardı 408. “Argaç” da balık avlamakta kullanılan başka bir alet olup, Kaşgarlı bu aleti “Balık avlamada kullanılan eğik bir demir.” diye tarif eder409

Yaylaktaki Türkler, avlanacakları zaman büyük gruplar kurarlar ve avlanacakları yeri çepeçevre sararlardı. Çemberi daraltarak hayvanları bir bölgede tutmaya çalışırlar ve ok menziline girince de avlamaya başlarlardı 410. Bey, belki de halkla olan bağlarını daha da kuvvetlendirmek için teb’ası ile beraber sürek avlarına çıkardı. Bu ifade “Bey av avladı” 411 olarak Divanü Lûgat-it-Türk’te geçmektedir Bey ya da başka bir yönetici, mesela bir oba beyi teb’asıyla beraber ava çıktığında adamları ormanlara ve kırlara dağılır, yaban hayvanlarını önlerine katarak “Bey”in bulunduğu yere doğru sürerlerdi. Bey de bulunduğu yere gelen avları yorulmaksızın avlardı. Bir nev’i sürek avı olan bu ava göçebe Türkler arasında “Sıgır” denmekteydi412. Bu sürek avlarında yardımcı unsur olarak av köpekleri de kullanılmaktaydı. Bu köpekler avları önlerine katar ve avcıların bulunduğu yere doğru sürerlerdi ki buna “Havı Kovdı” yani “Köpek avı kovaladı” derlerdi. Bu işi en iyi yapan cins köpeğe Türkler “Barak” derlerdi. Çok tüylü olan bu köpek “İtlerin en çok avlayanı” diye anılırdı 413. Türkler eti leziz kuşlar da avlarlardı. Bunların etlerini yedikleri gibi tüyleriyle elbise, kürk, kalpak gibi giyim eşyalarını süslerlerdi. Ayrıca avladıkları geyik, yabani at ve sığır gibi hayvanların derilerinden de elbise, çizme, atlarına binek takımı vb. yaparlardı.

Kürk ticareti de avcılığın diğer önemli bir kazanç kapısıydı. Kürk avcılığı ile temayüz etmiş en meşhur Türk boyları; Hazarlar, Bulgarlar, Kırgızlar, Dokuz Oğuzlar ve Karluklar414 idi. İbn Fazlan Seyahatnamesinde de Bulgar ve Hazarlardaki kürk ticareti hakkında epeyce malumat bulunmaktadır. Bu bilgiler daha ziyade kışlak hayatı ile ilgilidir. Mesela, Bulgar Hakanı ülkesinden geçen tacirlerden vergi olarak kürk alırdı. Dokuz Oğuzlarda memleketlerinde bulunan siyah, kırmızı ve çizgili kürklere sahip tilkileri avlar, gri kürklü sincapların kürkleriyle beraber komşularına satarlardı 415.
Anlaşılacağı gibi avcılık, X-XIII. yüzyıllar arasında Oğuz ve Türkmen ekonomisinde kendi başına bir alan oluşturmuyordu. Göçebe ve yarı göçebe Oğuz boyları avcılıkla uğraşmışlardı. Muhtemelen Hazar Denizinin doğu kıyılarında, Oğuz kökenli bir grup deniz avcısı pelikan ve şahinle avcılık yapmışlardır. Özellikle fakir Oğuz ve Türkmenler arasında avcılık büyük önem taşıyordu416. Avcılık, eski Türklerde gıda kaynağı, giyim kaynağı ve askeri eğitim amaçlı bir tür spor olarak etkin  konumdadır. Bu üç boyutlu var oluşa rağmen, avcılık, bozkırlarda hiçbir zaman temel hayat biçimi olmamış fakat önemli bir uğraş alanı olarak yerini korumuştur417


Eski Türk devlet ve topluluklarının yazılı kayıtlarında av ve avcılık, beslenme kaynağı, savaşlara hazırlık yapmak üzere bir tür spor oyunu avcılık olarak karşımıza çıkar. Bir boyun saygı ve korku ilişkisi kurduğu canlıların (ongun/töz), bir başka boyun üyelerince türlü ritüellerle öldürülmesi bağlamında karşımıza çıkmıştır. Ötüken Türk Kağanlığı dönemi bulgularında av nesnesi olan hayvan türlerinin, il ve bodunun gıdasına, giyimine ve para birimine dayanak oluşturduğunu görebiliriz. Avcılığın, Yenisey havzası eski Türk toplumunda ise daha çok alp ve bagatur olma, er atı alma ve erlik erdemini biçimlendirme amaçlarına yönelik bir eylem olarak algılandığı anlaşılmaktadır 418. Kaşgarlı’da av419 (aw) 420 ve avlanmaktan (awlalmak421, awlamak422, awlanmak423) vahşi hayvanların avından da “es”424 olarak bahsetmiştir. Hatta şöyle bir parçada dahi geçmiştir:

 Todhgurmadı ıtımnı
Turgurgalır atımnı
Sürdi meninğ kutumnı
Kaz takı kordayımı

“Köpeğimi doyurmadı, atımı yordurdu. Kazımı ve kuğu kuşlarımı, talihimi beraber sürdü”.

 (O, benim köpeğimi doyuracak kadar av bulmadı. Çok koşturmaktan atımı arıklaştırayazdı. Kazımı, kordayımı koğarak benim talihimi alt üst etti.) 425



11. YÜZYILLAR ARASINDA GÖÇEBE TÜRKLERİN YAYLAK VE KIŞLAK HAYATI











Hiç yorum yok:

Yorum Gönder