MİNYATÜR NEDİR?
MİNYATÜR kelimesi Latince miniare kökünden gelir. Sözlük anlamı çok ince işlenmiş küçük boyutlu resim ve bu tür resim sanatına verilen addır.
Ortaçağ’da Avrupa’da el yazma kitaplarda baş harfler kırmızı boyanırdı. Bunun için Latince adı MİNİUM olan kurşun oksit kullanılırdı. Minyatür kelimesi buradan türemiştir.
Osmalıca’da NAKIŞ veya TASVİR, yapan sanatçıya da NAKKAŞ veya MUSAVVİR denirdi.
Minyatürler, el yazma kitaplarda metnin içeriğini açıklamak için yapılan resimlerdir, o yüzden boyutları küçüktür.
Günümüzde bu minyatürler kıymetli birer tarihi belge niteliğindedir.
TARİHÇESİ
MÖ 2. yüzyılda Mısırlılara ait papirüs yaprakları üzerinde resimler bulunmuş, fakat bu kağıda iyi resim yapılamadığı ve korunamadığı için zamanımıza fazla örnek kalmamıştır.
8 ve 9. Yüzyıla ait UYGUR şehirlerinde minyatürlü el yazmalar bulunmuştur. Türklerin İslamiyeti kabul etmeden önceki devreye ait minyatürlerde Uygur prens ve prensesleri ve rahipler vardır.
13. yüzyıla kadar olan gelişimini gösteren minyatürler kaybolup gitmiştir.
“VARKA” ile “GÜLŞAH”, 13. Yüzyıl Selçuklu dönemini anlatan en güzel örnektir. Selçuklu Sultanı Gıyaseddin Keyhüsrev’e sunulan “ASTROLOJİ KİTABI” (Paris’de bulunuyor) doğu motifleri içeren, güçlü konturlar ve hafif gölgelendirme olan bir eserdir. Bu özellikte sanatçının Bizans minyatürlerini tanımış olduğunu gösterir.
Türkistan’da yaşamış MEHMET SİYAH KALEM kendine has bir ekol geliştirmiştir. İçinde Sultanın portresi olan “FATİH ALBÜMÜ” adlı derlemeleri vardır. Figürleri hacimli ve koyu renklidir.
Fatih döneminde Edirne’de yazılan “DİLSUZNAME” yada “GÜL VE BÜLBÜL adlı edebi eser önemlidir. Batı etkilerini yansıtan “HÜSREV-İ ŞİRİN” (Metropolitan Müzesi), Venedik San Marco Kütüphanesin’de yer alan İskendername dönemin önde gelen el yazmalarıdır.
“NİGARİ” ünlü portre ustasıdır. En ünlü eseri II. Selim’in hedefe ok attığı minyatürdür.
1465 yılında Amasya’da yazılmış olan “CERRAHİYE-İ HAKANİYYE” (Paris’de) taşra üslubunun önemli örneğidir.
Bu minyatürlerin en güzel özelliği, çeşitli cerrahi müdahaleleri çizgisel bir üslupla , yalın şekilde açıklamalarıdır.
İstanbul’da ise Fatih Sultan Mehmet, İtalya’dan Centile Bellini’nin de olduğu sanatçıları getirtmiş yağlıboya resmini, büstünü ve atlı portresinin olduğu madalyonları yaptırtmıştır.
Sinan Bey’in yaptığı “FATİH PORTRESİ” önemli bir eserdir. Padişahın gözleri dalgın, elindeki gülü kokarken, resmiyetten uzak bir şekilde tasvir edilmiştir.
Kanuni dönemi ile pek çok yenilik gelmiş, ŞEHNAMECİLİK başlamıştır (tarihi olayları yazarak kayda geçirirken, bir yandan da minyatürlemek). Savaşlar, fetihler, tahta geçişler, yabancı elçilerin kabulü ve bayram kutlamaları başlıca konulardır. “SÜLEYMANNAME” bu dönemde yazılmıştır.
Beyazıt döneminde deniz seferleri minyatürlenmiştir. En ünlü sanatçı “MATRAKÇI NASUH” topografik minyatürler yapmıştır.
16.yüzyıldan sonra parlak renkli süslemeler sadeleştirilmiş, minyatür üslubu, klasik bir yetkinliğe ulaştırılmıştır. “SEFER-İ ZİGETVAR” dönemin önemli eserlerindendir.
III. Murat zamanı en parlak dönemdir. Şenlikler minyatürlenmiştir. “NAKKAŞ OSMAN”en ünlü sanatçıdır.
Bu dönemde SİLSİLENAME’ler yani biyografi kitapları yazılmıştır. “ZÜBDET ÜT TEVARİH”de Hz. Muhammed’den başlayıp dönemin Sultanına kadar gelen önemli kişilerin hayatları yer alır. 6 ciltlik “SİYER-İ NEBİ” bu dönemde yazılmıştır.
III. Mehmet devrinde edebi eserlerde resimlenmiştir. FİRDEVSİ’nin “ŞEHNAME”si önemlidir.
16. yüzyılın sonu , 17. yüzyılda albüm resimleri öne çıkmıştır. “FALNAME”, I. Ahmet albümü önemli eserlerdir. Tek tek figürler ya da günlük yaşam sahneleri gösterilmiştir.
18.yüzyılda serbest minyatürler başlamıştır. Erkekler açık havada eğlenirken, sema ayini, müzik aletleri çalan figürler vardır. LEVNİ öne çıkan nakkaştır.
Batıya yönelişin başladığı Lale Devri’nden sonra minyatür sanatı gerilemiş, duvar resimleri öne çıkmıştır. 19. Yüzyılda çöküşünü tamamlayıp yerini batı resim tekniklerine bırakmıştır.
KULLANILAN MALZEMELER
Boya
Osmanlı dönemi sanatçıları, toprak boyalar kullanmış, renklerin karışmaması için yumurta sarısı eklenerek boyanın kağıda sabitlenmesi sağlanırmış. Daha sonraları bir miktar tutkal, birkaç damla üzüm suyu karıştırılarak kuruyan boyanın su ile tekrar acılması sağlanırmış. Günümüzde Alman (Schmincke) İngiliz (Winsor & Newton) ve Rus (St. Petersburg) profesyonel suyu boyalar kullanılmakta.
Ayrıca boyayı sabitlemek için çeşitli malzemeler (medium) bulunuyor. Zemin boyalamalarında akrilik boyalardan faydalanılmakta. Mürekkep’de kullanılan malzemelerdendir.
Fırça
Osmanlı döneminde üç aya kadar olan kedi yavrularının gıdı tüyleri fırça yapımında kullanılırmış.
Artık sanat malzemeleri satan dükkanlarda çok kaliteli ve iyi sonuç veren fırçalar bulunuyor. Tercihen DaVinci 10 serisi ve Winsor Newton 7 serisi kullanılmaktadır.
Fırça Nasıl Seçilmeli ?
Dibi etli, kılları uzun, ışıkta bakıldığında ucu sıfırda bitmeli. Tek, uzun bir kılı olmalı, buna kılavuz kıl denir.
Kağıt
Eski yöntemlerle kağıt hala yapılmakta. AHER ve MURAKKA minyatürün olmazsa olmazıdır. Ebru yapılmış kağıtlarda birçok sanatçının tercihi. Şekersiz nişasta su ile boza kıvamında pişirilir, soğutulur ve kağıda sürülür . Kurutulup, mührelenir yani parlatılır. Bu kağıda AHERLİ KAĞIT denir.
Bir başka yöntemde yumurta akı, şap ile kestirildikten sonra kağıda sürülüp kurutulur ve mührelenir. Şap ve şekersiz nişasta kullanılması kurtların zaman içinde kağıttan uzak durmasını sağlar. AHERLİ KAĞITLAR murakka denilen yöntemle boyanmaya hazır hale getirilir. Her minyatür sanatçısı kağıdını ve murakkasını kendi yapabilir. Ya da zaman kazanmak için hazır alır.
Murakka yapılmış kağıdın avantajı yanlış yapıldığında kolay silinebilir olmasıdır. 1 kişilik yani tek kağıt için:
2 kaşık nişasta, 1 jelatin tablet ideal ölçüdür.
Kağıt tavlama: Islattıktan sonraki uzama sürecidir. Uzayamaz duruma gelince kağıt tavlanmış demektir. Asitsiz (Kraft) kağıt çeşitleri doğal malzemelerle boyanır, gerilerek kurutulur. Tek kat olduğu gibi birkaç kat üst üste de yapılabilir. Daha sonra mührelenir. Murakka yapılmış kağıt boya ile ıslandıkça dönmez.
MİNYATÜRDE İŞLENEN KONULAR
Minyatür, genel olarak zamanın örf ve adetleri, giyim kuşam ve Osmanlı Türk tarihini anlatır. Seferler, saray yaşamı, portreler, Topkapı Sarayı, şenlikler, edebi eserler, dini olaylar, doğa ve kent görünümleri, günlük yaşam sahneleri, doğa üstü yaratıklar, kadın ve erkek tasvirleri ve minyatürde işlenen konulardır. Figürler birbirini kapatmayacak şekilde üst üste dizilir. Padişah gibi önemli devlet adamlarının figürleri diğerlerine göre daha büyük çizilir ve önde gösterilir. Bahçe resmi yapan ‘TARRAH’ portre yapan’ ŞEBİHVİST’ olarak anılırdı. Ayrıca el yazma eserleri bezeyene ‘MÜZEHHİP’, cetvelleri çekene ‘CETVELKEŞ’, boya hazırlayana ‘RENKZEN’ denir.
MİNYATÜR SANATININ ÖNEMLİ USTALARI
Minyatür sanatında birçok yetenekli nakkaş olmasına rağmen bazıları hem tarzı ile hem de getirdikleri yeniliklerle göze çarpar. Dönemlerinde bu sanata değer katmışlardır. Aşağıda tanıttığım üç nakkaş yaşadıkları devirde yaptıkları yeniliklerle beni en çok etkileyen sanatçılardır.
Ali Üsküdâri:
18. yüzyılın başlarında Sultan III. Ahmet zamanında en güzel eserleri vermiş olan nakkaş. Çiçek resimlerinin yanı sıra LAKE KUBUR (silindirik kutu), SADAK ve LAKE CİLT’de yapmıştır. Hem hatai lerle yarattığı geleneksel süsleme üslubu ile hem de natüralist çiçek üslubu ile son derece zarif eserler vermiştir. Gölgelendirme yaptığı çiçeklerin genellikle tek tek çalışmış, bazen de yanına menekşe, çiğdem gibi küçük bir çiçek ekleyip, kurdela ile bağlı olarak göstermiştir. Osmanlı sanatında saz üslubunun ilk temsilcisi olan ŞAHKULU’nun üslubuna kendine has yorum katmış çok seçkin örnekler vermiştir. Havalı boyamayı hemen bütün eserlerinde kullanmıştır. Çok iyi bir müzehhip olan nakkaşın bizi ilgilendiren özeliği çiçek ressamlığıdır. Yaşadığı dönemin sanat anlayışını yansıtan hem doğal, hem de yarı stilize edilmiş çiçekler eserlerinde ön plandadır. Çiçeklerin doğal yapıları korunarak, gerçekçi gözle resmedilmiş, tarama ve noktalamalarla hacimlendirilmiştir. ‘MECMUL GAZELLİYYAT’ 1727 tarihli ve her biri ayrı sayfada yer alan 30 çiçek resmi içeren şiir kitabıdır. Çiçeklerin her biri 61 x 177 mm ebatlarındadır. Ayrıca 40 çeşit minyatürünün yer aldığı ‘SÜMBÜLNAME’ önemli eserlerinden biridir.
Matrakçı Nasuh el Silâhî:
Osmanlı minyatüründe yeni bir tasvir türünün yaratıcısıdır. Aynı zamanda kağıttan kaleler yapmada usta, matematikçi, hattat ve yazardır. MATRAK denilen ve o devirde sevilen bir oyunun da mucididir. Kanuni’nin Irak ve İran’a yaptığı seferlerde kendisine eşlik ederek geçilen güzergahtaki liman, kale ve kentleri kısmen kuşbakışı ve yarı topografik bir görünümde figürsüz olarak resmetmiştir. ‘BEYAN-I MENAZİL-İ SEFER-İ IRAKEYN’ adlı eseri Kanuni Sultan Süleyman döneminde gelişen gerçekçilik akımına uyar. Bu tarzı ilk uygulayan sanatçıdır. Yani tam bir Rönesans tipidir. Son eseri ise ‘TARİH-İ FETH-İ ŞİKLOŞ ve ESTERGON ve ESTONİBELGRAD’ tır. Eserlerindeki her bir resmin belge niteliğinde olduğu araştırmalarda tespit edilmiştir. Sadece kentlerin görünümü değil, çöl olan araziler ve bitki dokusu da işlenmiş, yaşayan hayvanlar dahi gösterilmiştir.
Levnî:
Lale devri olarak bilinen dönemde ‘LEVNİ’ mahlaslı ABDÜLCELİL EFENDİ öne çıkmıştır. Edirne’de doğmuş, devşirme olarak saraya girmiş ve zamanın ünlü nakkaşlarından ders almıştır. Kısa sürede saraya nakkaşbaşı olmuştur. Eserlerinde bilinen resim anlayışının dışına çıktığı görülmektedir. Minyatürlerinde batı resminin etkisi az da olsa hissedilir. Arka plandaki doğru perspektif ile çizilmiş binalar, gittikçe küçülen ağaçlar bu hissi vermektedir. Seçtiği konularda renk uyumu, hareket kıvraklığı değişik ifadelerdeki yüzler hayranlık uyandırıcıdır. Döneminde ilk Türk matbaasının da kurulmuş olması sanatını etkilemiştir. Geleneksel kalıpları yeni bir anlayış ile yorumlamıştır. 48 kadın ve erkek tasviri içeren bir albüm yapmıştır. Figürleri çiçeklerle süslenmiştir. Bazen bir kadının hotozunda, bazen de bir erkeğin elinde. Bununla da yetinmeyerek, giysilerinde, giyisilerindeki oyalarda hep çiçek vardır. ‘SİLSİLENAME’, ‘Sultan Osman’dan III. Ahmet’e kadar olan padişahların portrelerini içerir. ‘SURNAME-İ VEHBİ’ de ise 137 minyatürü vardır. III. Ahmed’in 4 şehzadesinin sünnet şölenini anlatır. O da bir Rönesans tipidir.
20. yüzyılın ikinci yarısında Ord. Dr. Süheyl Ünver’in olağanüstü gayretleri, verdiği eğitimler, yetiştirdiği öğrenciler sayesinde Türk minyatürü canlanmış, kendine has formları ile günümüze taşınmıştır.
Benim için minyatür tarihe renkli bir yolculuk.
Masalsı minyatürleri anlamak için onları okumayı bilmek gerek.
Gün geçtikçe değeri artan bu geleneksel Türk sanatının, çağdaş yorumlarla gelişeceği inancını taşıyorum.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder