11 Ekim 2019 Cuma

İnsanin Kıtalararası Yolculugu

İnsanin Kıtalararası Yolculugu

İnsanin Kıtalararası Yolculugu


Mevcut insan türünün tarihi 200.000 yıl öncesine dayanıyor. Ayrıca diğer insan türlerini de hesaba katarsak milyonlarca yıllık bir evrim sözkonusu.

Homo Sapien: 200 bin yıl yaşındadır. 100 bin yıl önce Afrikadan çıktı.
Neanderthal: Asya-Avrupa da 300 bin yıl yaşadı. 70 bin yıl Homo sapien ile yaşadıktan sonra 36 bin yıl önce yok oldu. Avrasya da bir çok insanda %4 e varan oranda hala genleri yaşamaktadır. Döneminde Denisovans da yaşamıştır.
Denisovan: Avrasya da 300 bin yıl, homo sapien ile 60 bin yıl yaşadıktan sonra 40 bin yl önce yok oldu. Genlerine Papua Yeni Gine, Avsutralya Aborijinleri, Fiji, Polinezya, Endonezya ve Güney Amerika'da rastlanır.
Arkaik Afrikalı: 150 bin yıl homo sapien ile yaşadıktan sonra yok olmuştur. Bugün genlerine Tanzanya ve Kamerun'da rastlanıyor.
Homo Floresiensis Hobbit: 95 bin yıl yaşamıştır. Homo sapien ile 40 bin yıl yaşadıktan sonra 12 bin yıl önce yok oldu. Endonezya' da genlerine rastlanmakta.
Atalarımızın yüzbinlerce yılda yapabildikleri tek şey kemik ve ağaçları sivriltip belki ateş yakabilmekten ibaretti. Ne dil konuştukları ise tam bir muammadır. Mağara duvarları ve kayalar üzerine çizilen bazı şekiller dışında düşünce ürünü herhangi bir eser yoktur.
Yeryüzü 11-12 bin yıl önce değişmeye başladı. Buzul çağı sona erince bir daha hiçbir şey eskisi gibi olmayacaktı. Neolitik çağın başlamasıyla birlikte yeryüzünde ilginç gelişmeler olduğunu görüyoruz. Bunların ilki 11 bin yıl önce Urfa Göbeklitepe’de yapılan tapınaktır. Bu insan eliyle yeryüzünde yapılan ilk inşaattır. Yukarıda dediğim gibi, on binlerce yıl boyunca hiçbir şey icat edemeyen homo sapiensler birden bire hızlı bir değişim sürecine girdiler. Ama ortada hala bugünkü gibi bir dil olduğuna dair elimizde bir kanıt yok.
Her ne olduysa bundan yaklaşık 7-8 bin yıl önce oldu. Artık buzul çağının etkileri iyice kayboldu, deniz seviyesi 100-120 metre yükseldi, İstanbul Boğazı tahminen 6.000 yıl önce oluştu. Karadeniz daha önce tatlı su gölüydü, Marmara denizinin suyu boğazdan taşarak Karadeniz’e dökülünce bugün bildiğimiz halini aldı. Bu dönemde insanlar yerleşik hayata geçtikler ve tarımı öğrendiler. İlk köy ve toplum hayatı böyle başladı. Artık insanlar buzul çağındaki gibi sürekli yer değiştiren dağınık ve birbirinden kopuk gruplar halinde değildi, birlikte yaşıyorlardı. Gelecek yılın hasatı için plan yapıyor, ekiyor, biçiyor ve iletişim halinde oluyorlardı. Yakın köylerle bir şekilde anlaşmak zorundaydılar çünkü ticaret yapmaları gerekiyordu. İşte bugün konuşulan diller o tarihlerde oluşmaya başladı.
avcı toplayıcılar
İlk defa metal araçları yapan toplumlar diğerlerine karşı önemli bir üstünlük elde ettiler. Bilinen en eski kılıç günümüzden 6.000 bin yıl öncesine, Maykop kültürüne aittir. Bugün Rusya Federasyonu içinde yer alan Adıge özerk cumhuriyetinin başkenti olan Maykop civarında yaşayan bu toplumun ilk madeni silahları yaptığını ve atları evcilleştirdiğini biliyoruz.
Artık devlet diyebileceğimiz çapta oluşumların gerçekleşmesi için gerekli alt yapı hazırdı. At üzerinde onlarca kilometrelerce uzağa gidebilen ve ellerindeki güçlü silahlarla düşmanlarına üstünlük kurabilen bu toplumlar hakimiyet alanlarını genişlettiler.
Oysa eskiden insanlar yaya olarak en fazla birkaç bin metre öteye gidebilirdi. Üstelik ellerindeki sopa ve kemik aletlerle karşılaştıkları köylerdeki rakiplerini hakimiyet altına almaları da mümkün değildi. Dolaysıyla devlet kurulması teknik yetersizlik nedeniyle imkansızdı. Bu yüzden o dönemin yaşam düzenine devlet değil “kültür” adını veriyoruz. Maykap kültürü, Andronova Kültürü gibi…
At arabası ve demir silah insanlık tarihinin dönüm noktası oldu. Bunlara sahip olan toplumların bir bölümü Kafkas dağlarını aşarak güneye indi, Anadolu ve Mezopotomya’da ilk devletler böyle kuruldu. Sümer dilinin İbero-Kafkas dil grubuna olan yakınlığı dikkate alınırsa binlerce yıl Orta Doğu’da hüküm süren bu insanların orijini daha iyi anlaşılır. Sümer devleti Semitik halklar tarafından ortadan kaldırıldığında artık at ve silah üstünlüğü kimsenin tekelinde değildi. Pontik steplerinden Batı Avrupa’ya, Ural dağlarından doğuya ve Orta Asya’ya kadar geniş bir coğrafyada insanlar demir silahlar üretebiliyor, at arabalarını kullanıyorlardı. Artık dillerin oluşması için zemin hazırdı. Elindeki olanakları en iyi kullanan liderler konuştukları dili hakimiyet altına aldıkları toplumlara öğretiyor ve sınırlarını genişletiyorlardı.
Sümerlerin orijini hep tartışma konusu olmuştur. Yeryüzünde bilinen ilk medeniyeti kurdukları için paylaşılamayan bu halkı sahiplenmek isteyen çoktur. Ortada kesin bir kanıt bulunmadığı için bilim dünyasında tartışmalar halen devam etmektedir. Gerçek olan şu ki konuştukları dil Hint-Avrupa grubundan değildir. Mezopotomya’da yaşamalarına rağmen Semitik olmadıklarını da biliyoruz. Dil yapısı eklemeli (agglutinative) olması yönüyle Ural-Altay ve Ibero-Kafkas dil aileleriyle benzerlik göstermektedir. Ancak Ergatif yapısı da dikkate alındığında en güçlü ihtimal Ibero-Kafkas olarak görünmektedir. Yeryüzünde sadece Basklar ve Kuzey Kafkasya’nın otokton halkları tarafından konuşulan bu dilin, ilk defa kılıcı yapan ve atı evcilleştiren Maykop kültürünün insanları tarafından Mezopotomya’ya taşınmış olması kuvvetle muhtemeldir.
Bütün bunlar son birkaç bin yılda cereyan ederken (anne ve baba tarafından) haplogruplar yeryüzüne çoktan dağılmış ve bazıları da karışmıştı. Pek çok toplum birkaç haplogruptan oluşmaktaydı.
mitondriyal dna
Bazı haplogruplar ise (Q gibi) çok geniş bir coğrafyaya yayılmıştı. 12 bin yıl önce buzul çağında Bering boğazı yoktu. Yani Alaska ve Rusya birbirine bağlıydı ve yürüyerek geçmek mümkündü. İşte o çağlarda (büyük ihtimalle bir geyik sürüsünü takip eden) bazı insanlar Amerika kıtasına geçtiler ve Kanada üzerinden daha güneye yayıldılar. Q grubu insanlarının torunları Güney Amerika’ya kadar giderken bir bölümü Sibirya’da kalmıştı. Buzul çağı sona erince deniz seviyesi 100 metre yükseldi ve Bering boğazı oluştu, geri dönüş yolu kapandı.
Yandaki haritada, Afrika’da yaşayan ilk kadın (mitokondrial Havva) ve ondan ayrılan haplogrupların yeryüzüne dağılış rotası görülmektedir.
Aşağıdaki tabloda da Türkiye’de görülen mt.DNA haplogruplarının oranları görülüyor. Mesela orta asya kaynaklı M grubuna nüfusumuzun yalnızca %10 nunda rastlanıyor.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder