8 Ekim 2019 Salı

YAZILI KAYNAKLAR VE ARKEOLOJİK BULUNTULAR IŞIĞINDA, MEZOPOTAMYA’NIN ERKEN DÖNEMLERİNDEN YENİ ASUR DEVRİ SONUNA KADAR KRALLARIN AV FAALİYETLERİ





YAZILI KAYNAKLAR VE ARKEOLOJİK BULUNTULAR IŞIĞINDA, MEZOPOTAMYA’NIN ERKEN DÖNEMLERİNDEN YENİ ASUR DEVRİ SONUNA KADAR KRALLARIN AV FAALİYETLERİ


Kral yıllıkları ve kitâbeler başta olmak üzere, çeşitli vesileler ile düzenlenmiş belgeler sayesinde, Mezopotamya’da kraliyet avcılığı hakkında birtakım değerlendirmeler yapmamız mümkün olmaktadır. Farklı dönemlerden ele geçen silindir mühürler, mühür baskıları ve bilhassa saraylardaki duvar kabartmaları da, avcılıkla ilgili bilgi veren en önemli görsel malzemeleri oluşturmaktadır. Şüphesiz avcılık, Mezopotamya’da krallar için sadece bir merak veya bir spor faaliyeti değildi aynı zamanda onların güç ve cesaretlerini göstermenin en etkili yollarından biriydi. Bilhassa, Asur krallarına ait kayıtlar, Mezopotamya’nın erken dönem silindir mühürleri ve yine Asur saraylarındaki duvar kabartmaları, kralların av faaliyetleri hususunda zengin bilgiler sunmaktadır.

 Kraliyet avcılığında, özellikle aslan ve boğa gibi güçlü ve tehlikeli hayvanların avlanması esastı. Oldukça güzel, ayrıntılı ve âdeta canlı gibi tasvir edilen av sahnelerine, Nimrud ve Ninive saraylarının duvarlarındaki rölyeflerde sıkça rastlanmaktadır. Bu rölyeflerde, kralların savaş arabası üzerinde, ayakta veya farklı pozisyonlarda, aslan ve boğa ile yaptıkları mücadeleler betimlenmiştir. Aslan ve vahşi boğa avı başta olmak üzere tehlikeli ve egzotik hayvan avcılığının bazı krallar için bir yaşam tarzı olduğu söylenebilir. Bunlar arasında Yeni Asur Dönemi krallarından II. Asurnasirpal ve Asurbanipal, yoğun avcılık merakı ile dikkati çekmektedir. Aslanlar ve vahşi boğaların yanı sıra fil, leopar, ceylan, geyik türleri, kuş çeşitleri, vahşi eşek, maymun, devekuşu ve adını bilemediğimiz daha pek çok hayvan da kralların avladığı hayvanlar arasındadır. Yazılı kaynaklar ve arkeolojik buluntular, bu tür bir avcılığın halk arasında değil, sadece saraya has bir kültür olarak geliştiğine işaret etmektedir. Krallar belgelerinde, avlanmayı tanrılardan öğrendiklerini söylemektedirler. Tanrılar tarafından onlara av hayvanları sunulduğundan ve avlanmaları için emir aldıklarından bahsederler. Bu kayıtlar, kralların ava giderken de tanrıların onayını ve yardımını aldıklarının göstergesidir. Krallar, kendi unvan ve sıfatlarından bahsederken de ‚aslan gibi‛ ‚vahşi boğa gibi‛ tanımlamalarla, güçlerini abartmışlar ve kendilerine vahşi hayvanların niteliklerini yüklemişlerdir Mezopotamya’nın erken dönemlerinden Yeni Asur Devri sonuna kadar mevcut arkeolojik verileri bir araya getirerek bir değerlendirme yapmaktır.

Mezopotamya’da kraliyet avı hakkında yerli ve yabancı birkaç çalışma mevcuttur. Ancak, bu araştırmalarda genellikle, Yeni Asur dönemi saraylarında resmedilen kraliyet avı ile ilgili sahnelerden yola çıkılarak ve bazen yazılı kaynaklar da kullanılarak birtakım değerlendirmeler yapılmıştır. Biz bu çalışmamızda, çiviyazılı belgelerle birlikte, elbette sarayların duvarlarındaki rölyefleri de esas alacağız. Ancak, özellikle Mezopotamya’nın erken devirlerinden itibaren, Yeni Asur devrine kadar farklı dönemlerden ele geçen ve bizlere avcılık konusunda önemli ipuçları veren silindir mühürleri ve ‚Uruk Aslan Avı Steli‛ gibi önemli arkeolojik buluntuları değerlendirerek, kraliyet avı konusunu aydınlatmaya çalışacağız. Makalede daha çok vahşi hayvan avı ele alınacaktır. Konumuz çerçevesinde, vahşi hayvanlarla mücadele faaliyetlerinin, kraliyet unvanlarına nasıl yansıdığına da kısaca değinilecektir

İnsanoğlunun yerleşik yaşama geçmeden önce besin ihtiyaçlarını karşılamaya yönelik bir geçim kaynağı olarak ortaya çıkan avcılık, besin sağlama faktörünün yanında, zaman içerisinde kralların ve kahramanların, fizikî ve siyasi güçlerini halklarına ve çevre bölgelere ispatlamak istemelerinin de en etkili yollarından birisi haline gelmiş, vahşi hayvanlar iktidarın gücünü temsil etmeye başlamıştır. Yönetimin, gücünü göstermek amacıyla bir araç olarak kullandığı avcılık faaliyetlerini, en iyi mühürlerde ve daha geç dönemlerde Asur saraylarının duvar kabartmalarında görmek mümkündür.

 Hayvan motiflerinin arkeolojik eserler üzerindeki tasviri, erken dönemlerde başlamıştır. Mezopotamya’nın tarih öncesi kültürlerine ait mühürlerde, geometrik desenler ve genellikle boynuzlu vahşi hayvan tasvirleri görülmektedir. (bkz. Pittman-Aruz, 1987, s. 18). Bilhassa Halaf Dönemi çanak çömlek bezemeleri arasında kuş, yılan, boğa başı, geyik, eşek, keçi, balık kılçığı gibi hayvan motiflerine rastlamak mümkündür.

(bkz. Köroğlu, 2011, s. 44). Evcilleştirilmiş hayvan ve vahşi hayvan motifi, Geç Uruk Dönemi silindir mühürlerinde de karşımıza çıkmaktadır. (Pittman-Aruz, 1987, s. 20)

Mezopotamya’da avcılığın daha çok saraya has bir faaliyet olduğu anlaşılmaktadır. Krallar en çok aslan ve vahşi boğa avlamışlardır. Çünkü krallar, ne kadar güçlü ve tehlikeli hayvanlar öldürürlerse o kadar cesaretli ve güçlü görülmüşlerdir. Tasvirlerde kralın yanında koruyucu muhafızlar da bulunsa, aslanı öldürmek sadece kralın işidir

Aslanla mücadelenin anlatıldığı en eski ‚rahip-kral‛ motifi olduğu düşünülen eser (Res. 1), yaklaşık M.Ö. 3300’den daha eskiye tarihlenen, Uruk’ta bulunmuş, bazalttan ‚Uruk Aslan Avı Steli‛ dir. (McMahon, 2009, s. 121). Gerçekten de bu eser, bildiğimiz kadarıyla kraliyet aslan avının resmedildiği tek ve en eski steldir. Aslana ok atarken tasvir edilen kral, aslanın çok yakınındadır. Kralın cesaretini göstermek için olsa gerek, kral aslanla neredeyse yüzyüze tasvir edilmiştir. Bu tasvir türü, sonraları Yeni Asur sanatındaki avcılık sahnelerinde de görülmektedir. Uruk Aslan Avı Steli’nde, ok ve yay, kralla bütünleşen av silahı olarak ön plana çıkartılmaya çalışılırcasına, bilindik avcılık betimlemelerinde görmediğimiz kadar büyük çizilmiştir. Kralın, alt ve üst sahnede iki kere tasvir edildiği, diz hizasında oldukça sade ve rahat bir av kıyafeti giydiği görülmektedir.

 Krallığı ve gücü çağrıştıran aslan, kralların kullandığı birtakım aksesuarlarda da betimlenmiştir. Girsu’da, Ningirsu tapınağında bulunan, 26. yy’a ait, Kiş Kralı Mesilim’in ünlü topuz başında (Res. 2), birbirine dolanmış 6 aslan ve en üstünde de aslan-kartal içimli Anzû (Imdugud) kuşu görülmektedir. (Dick, 2006, s. 245). Benzer şekilde, aslanla birlikte sıklıkla tasvir edilen boğa başları da, Sumer sanatında duvarlarda, arp süslemelerinde ve armalarda kullanılmıştır. (Brentquet, 2002, s. 158).

Avcılık sahneleri, mühürler üzerinde de erken dönemlerden itibaren karşımıza çıkmaktadır. Erken Dinasti IIIa (M.Ö. 2600-2500) dönemine tarihlenen mühürde (Res. 3), geyik ve aslan avlayan, çıplak olarak tasvir edilmiş avcılar görülmektedir. Av aleti olarak ok ve yay değil, mızrağa benzer bir alet görülmektedir. Av sahnelerinde avcılar çıplak (Avcıların kıyafetleri kısa şort tarzı da olabilir, çünkü çok net anlaşılamıyor) tasvir edilmiştir.

Akad Dönemine ait bir başka mühürde de (Res. 4), ormanlık alanda çıplak olarak tasvir edilmiş, geyik avlayan avcılar vardır. Akad Dönemine ait bir diğer mühürde de (Res. 5) mızrağa benzer bir aletle geyik avlanmaktadır. Çıplak avcıların aksine uzun tunik giyen avcılar vardır ki bunlar herhalde saraya bağlıdırlar

Ur Kraliyet mezarlarında bulunan silindir mühürler ve mühür baskılarında da avcı sahneleri mevcuttur. Bir mühürde (Res. 6), birbirlerine saldıran hayvanlar ve avcı görülmektedir. Ur Kraliyet mühürleri konusunda çalışmalar yapan Legrain, çok net anlaşılamamakla birlikte bu sahneyi, aslan ve boğaların çarpışması olarak yorumlamıştır. (Legrain, 1951, s. 16). Ur’dan bir başka mühür tasvirinde de (Res. 7) benzer şekilde bir avcı, aslan ve boğalarla mücadele ederken betimlenmiştir ve arazide akrep de görülmektedir. (Legrain, 1951, s. 16). Mührün üst tarafı tahribata uğramıştır ancak ortadaki avcıyı, püsküllü eteği ile net görebiliyoruz. Legrain’in verdiği bilgiye göre (1951, s. 16) avcı, hançer kullanmaktadır ki hançer, sık rastladığımız bir av silahı değildir. Yine kraliyet mezarlarından bir mühür baskısında da (Res. 8), çıplak olarak tasvir edilmiş iki avcı bulunmaktadır. (Legrain, 1936, s. 28). Ortada bir aslan, geyiğe saldırmakta, avcılardan biri aslanın arkasından kuyruğunu yakalayıp mızrak saplamaktadır. Diğer avcı ise, geyik ve aslanın önünde tasvir edilmiştir. Etrafta bir kuş, ceylan kafası ve bitkiler görülmektedir. Orman ya da av parkı tarzında bir mekân betimlenmiştir. Bu avlanma sahneleri canlandırılırken, av faaliyetlerinin yürütüldüğü yerler de tasvirlerde unutulmamıştır.

 Bir başka mühürde de (Res. 9), üstte şölen sahnesi, altta aslanlar hareket halinde geyiklere saldırırken betimlenmiştir. Aynı mühürde iki farklı sahnenin tasvir edilmesi, kralın verdiği bir şölen sırasında gösteri amaçlı yapılan av etkinliğini akla getirmektedir. Gerçekten de daha sonraki zamanlara Yeni Asur dönemine ait, Tanrı Nabû ve Tašmetu’nun kutsal evliliğinin anlatıldığı bir kayıtta (SAA 13, 070), kralın bir şölen verdiği ve şölenin ardından Tanrı Nabû’nun av parkına gidip vahşi öküzü öldüreceği anlatılmaktadır.1 Dolayısıyla, bu mühürdeki av sahnesinde belki de bir kral değil de bir tanrının hayvanlarla mücadelesi anlatılıyor olabilir. Benzer bir başka kayıt yine Yeni Asur dönemine tarihlenmektedir. III. Salmanassar’ın (M.Ö. 858- 824) Urartu Seferi’nin anlatıldığı kayıtta (SAA 3, 17)2 , kralın Asur kentinde bir aslan avı sergilediği, ardından da İštar’ın tapınağına girdiği anlatılır. Bu bilgilerden hareketle, Mezopotamya’da av faaliyetlerinin, kralların zaferlerinin ardından yapılan eğlencelerde, tanrılar için düzenlenen şölenlerde ve belki de başka özel günlerin kutlamalarında, krallar tarafından bir gösteri niteliğinde yapıldığını söyleyebiliriz

Ava çıkarken giyilen özel kıyafetler var mıydı bilemiyoruz. Mühürler üzerindeki tasvirler (Res. 10) ve Asur saraylarının duvarlarındaki av sahneleri, krallarının av faaliyetleri sırasında bazen uzun bazen de diz hizasında bir tunik giydiklerini göstermektedir. Asur krallarının günlük hayattaki kıyafetleri de genellikle kısa kollu, kol kenarı çepeçevre nakışlarla süslenmiş, uzun bir tunik (Madhloom, 1970, s. 66) olduğu için, kralların günlük kostümleri ile av kıyafetleri arasında çok belirgin bir fark görülememektedir. Kralların av kıyafeti, Res. 1’deki ‚Uruk Aslan Avı Steli‛ örneğinde olduğu gibi daha basit ve daha farklı olmalıydı. Bahsettiğimiz mühürlerdeki avcıların da, çıplak olarak tasvir edilmesinin sebebi, herhalde onların avcı-krallardan farkını göstermek içindi.

 Asur sanatında, hayvanlar ve insanların portleri gerçeğe yakın resmedilmiştir. Anatomik detaylar, özellikle kas sistemi iyi bir şekilde gözlemlenmiş ve sunulmuştur. (MunnRankin, 1975, s. 304). Avcı-kral ikonografisi de genellikle aynı tiptedir. Kral, av hayvanlarıyla çok yakın temasta yüz yüze, ayakta, savaş arabasında ya da at üstünde ok atarken tasvir edilir. Kralların savaş arabası üzerinde ok atarak, aslan, vahşi boğa ve diğer hayvanları avlama sahneleri, çeşitli arkeolojik buluntular üzerinde ve Yeni Asur Dönemi saray rölyeflerinde sıklıkla işlenmiştir. 2. binyılın sonlarında Eski Yakın Doğu’da, savaş arabasında kraliyet avı motifinin ilk örnekleri, Babil’den Kasit dönemine ait bir silindir mühür baskısında (Res. 11, lev. 30-i) ve Ninurta-tukulti-Aššur’un saltanatına tarihlenen Asur’dan bir grup kil tablet (Res. 12, 13, 14, 15) üzerinde görülmektedir. (Albenda, 1972, s. 169). Asur kentinde ele geçen bu kil tabletlerde, bazen bir bazen iki kişi savaş arabası üzerinden geyik, ceylan ve vahşi boğalara ok atarken; hayvanlar da ölmüş bir şekilde yerde yatarken, yaralanıp düşerken ve etrafta kaçışırken tasvir edilmiştir. Avlanacak hayvanlar, zaman zaman avcının hem önünde hem arkasında görülmektedir. Esasen bütün bu tasvirler, av faaliyetlerinin anlatıldığı arkeolojik eserlerin çoğunda görülen bir motiftir

Bir Asur kralının vahşi hayvan avı tasvirinin en erken rölyefleri ise, I. Asurnasirpal’e ait ‚Beyaz Obelisk‛3 adı verilen anıtın, en altındaki kabartmada görülür. (Albenda, 1972, s. 169). (Res. 16, 17, 18). Kralın, savaş arabası üzerinde boğa, dağ keçisi ve vahşi yaban eşekleri avı (Albenda, 1972, s. 169), Beyaz Obelisk’in konuları arasındadır. Krallar, avcılık sporunu önemsiyorlardı ve onlar için av, merakın ötesinde cesaretlerini sınamanın bir yoluydu.

 Arkeolojik eserlerde gördüğümüz av sahneleri, kralların yıllıklarında ve kitâbelerinde4 anlatılanlarla aynı olmakla birlikte birtakım detayların eksik kaldığı anlaşılmaktadır. Şöyle ki, av sahnelerinde betimlenemeyen durumlar, anlatılamayan soyut duygular ve olaylar gibi bazı detayları, kralların kayıtları sayesinde öğrenebiliyoruz. Aynı şekilde av tasvirlerinde göremediğimiz ama kraliyet kayıtlarında adı geçen daha pek çok vahşi ve egzotik av hayvanı da bulunmaktadır. Yine bu kayıtlarda krallar, ava çıkarken bazı tanrıların (Urta, Nergal, Ninurta, Aššur) yardımını aldıklarından, tanrıların verdiği emir ile onların av isteklerini yerine getirdiklerinden sürekli bahsederler. Mezopotamya’da krallığın ve adaletin tanrısal olması gibi, avcılığı da bazı tanrılarla ilişkilendirmişler ve bu faaliyetin de tanrıların isteği olduğunu düşünmüşlerdir. Sözünü ettiğimiz bu kayıtlardan birkaçını değerlendirelim: Orta Asur Dönemi krallarından I.Tiglat-Pileser’in (M.Ö. 1114- 1076) av seferlerinin anlatıldığı yıllıklarından bir bölümde, kralın avladığı hayvanların sayısını, cinsini ve kullandığı av aletlerini öğrenebiliyoruz. Ok ve yay arkeolojik betimlemelerden bildiğimiz tipik av aletleridir ancak I. TiglatPileser, bu metinde ok ve yayla birlikte demir zıpkın ve keskin mızrak da kullandığını belirtir. Metinde dikkate değer bir diğer nokta da, kral öldürdüğü vahşi boğaların derilerini ve boynuzlarını Asur’a getirdiğinden söz eder. Anlaşılan o ki, avcılık faaliyetlerinin amaçlarından biri de hayvanlardan farklı şekillerde (derileri, kemikleri ve belki de hastalıkların tedavisinde veya ritüellerde kullanmak amacıyla bazı organları) faydalanmaktır.

Metne göre, av hayvanları arasında aslan ve boğaların dışında fil ve kuş çeşitleri de vardır. I. Tiglat-Pileser, Tanrı Urta’nın emriyle ava çıktığını söyleyerek başlamaktadır. Metnin ilgili satırları şöyledir: Col. VI, II, 58-84: ‚Beni seven Tanrı Urta’nın emrinde, Mitanni ülkesinde, çölde ve Hatti memleketinin karşı tarafındaki Araziki kentinin yakınlarında, güçlü yayım, demir zıpkınım ve keskin mızrağım ile güçlü ve canavar gibi 4 vahşi boğayı öldürdüm. Onların derilerini ve boynuzlarını kentim Asur’a getirdim. 10 kuvvetli boğayı, filleri, Harran kenti ve Habur nehri civarında döndürdüm. 4 fili canlı yakaladım. Onların derilerini ve fildişlerini, 5 fille birlikte kentim Asur’a getirdim. Beni seven Urta’nın emrinde, 100 ölü aslanım var ve benim atılgan yürekliliğim ve güçlü saldırılarım ile 20 aslan ayakta ve 800 aslan mızraklı savaş arabalarımın altına yattı (altına aldım). Tarlaların/kırların bütün hayvan türlerini ve av ganimetlerim arasında uçan cennet kuşlarını yere düşürdüm (yok ettim). (Luckenbill, 1926, s. 85- 86).

Benzer şekilde II. Adad-nirāri de (M.Ö. 911-891) yıllıklarında, Tanrı Urta ve Nergal’in desteği ve onlardan aldığı emirle avlanmaya çıktığını belirtmektedir. Kral, av sonrası yakaladığı, aslan, öküz, fil, geyik, keçi, vahşi eşek, ceylan ve kuş türlerini kafeste topladığını ifade etmektedir. Anlaşılan avlanma sırasında yakalanan hayvanların hepsi öldürülmüyor, özel günlerdeki kutlamalarda yapılacak av gösterileri için kente getiriliyor ve muhtemelen sarayın av parkında tutuluyordu. İlgili satırlar: ‚Sevgili rahiplerim, tanrılar Urta ve Nergal, kırların/arazilerin hayvanlarını bana verdiler ve avı takip etmem için emrettiler. 360 aslanı, güçlü saldırılarım ve hızlı ayaklarım ile av arabamdan devirdim. Mızrakla 240 vahşi boğayı devirdim. 7 güçlü vahşi boğayı, peş peşe canlı yakaladım. 6 fili hemen öldürdüm. Çukura onları döktüm. 4 canlı fil yakaladım. 5 ashkippu yakaladım. Aslanlar, vahşi öküz, filler, geyik, vahşi keçiler, vahşi eşekler, ceylanlar, MAL.SHIR kuşları, onların sürülerini kafeste topladım‛. (Luckenbill, 1926, s. 116).

Kralların av partilerinde hedeflenen yaban hayvanlarının yaşam alanı, ilk kentlerin ve uygarlıkların geliştiği Fırat ve Dicle nehir vadisinden birkaç yüz km uzaklıkta, Suriye stepleri, Zagros Dağları ve Toros Dağları’nın ormanlarla kaplı yamaçlarıydı. (Köroğlu, 2008, s. 4). Eski zamanlardan modern zamanlara kadar Yakındoğu’da kızıl geyik, devetüyü rengi geyik, ceylan ve vahşi dağ keçisi bilinmekteydi. (Albenda, 2008, s. 61). Aslanlar ise, M.Ö. 1. Binyılda Asur’da artık yaygın değildi, düzenlenecek bir av için sayıları yeterli oluncaya kadar yakalanıp kraliyet hayvanat bahçelerinde tutulmak zorundaydı. (Collon, 2004, s. 81). Gerçekten de II. Asurnasirpal’in dağlardan ve ormanlardan topladığı hayvanların yavrularını saraya getirdiği metinlere yansımıştır. Avlanan hayvanların yavrularının alınıp saraya götürüldüğü, beslenip büyütüldüğü ve hatta halka da teşhir edildiği II. Asurnasirpal’e ait (M.Ö. 883-859) bir kitâbede kayıtlıdır. Bu hayvanlar, kutlamalardaki av gösterileri için hazır tutuluyor olmalıydı. İlgili satırlar: “Dağlardan ve ormanlardan 150 güçlü aslan yakaladım. 50 yavru aslanı alıp götürdüm.Onları (yavru aslanları) Kalah’ta, sarayımın içindeki kafeslerde topladım. Onların çok sayıda yavrularını besledim. Canlı kaplanlar yakaladım. Vahşi boğalar, filler, aslanlar, devekuşları, erkek maymunlar, dişi maymunlar, vahşi eşekler, geyik, ayalu-geyiği, dişi ayılar, leoparlar, senkurru tušēnu sürülerini ve dağların canavarlarını topladım. Onların hepsini kentim Kalah’ta topladım. Memleketimin bütün insanlarına onları/hayvanları gösterdim/teşhir ettim.‛ (Grayson, 1972, s. 149).

II. Asurnasirpal sarayında 5 hükümdarın oturduğu taht salonu duvar kabartmalarında, eylem üst kuşakta, sonuçları da alttakinde betimlenmiştir. Salonun dekoratif düzenlemesi, farklı sahnelerin sıradan bir biçimde yan yana dizilmesinden oluşmamıştı; sahneler ele geçirilen bütün ülkelerin dökümünü yapmak ve imparatorluğun sürekli genişlemesinin kaçınılmaz ve meşru niteliğini vurgulamak için belirgin bir program ve amaca yönelik olarak yerleştirilmişti. Önce batıda, ardından kuzeyde, daha sonra doğuda ve en sonunda güneyde yürütülen askerî seferler betimlendiği için sahneler coğrafi bir sıra izlemekteydi. (Bordreuil-ChatonnetMichel, 2015, s. 427-428). Albenda (1974, s. 2-4), Asur saray rölyeflerindeki aslan tasvirleri üzerine yaptığı çalışmasında, Asur kralları zamanında aslan betimlemelerinin zaman zaman değişiklik gösterdiğini söylemektedir. Albenda’nın verdiği bilgiye göre (1974, s. 2-3), II. Asurnasirpal zamanındaki yapılarda tasvir edilen aslanlar daha kaba, ağır ve baskın karakterize edilir ve keskin çizgi formu özelliği taşımaz. Hayvanın vücudunun ağırlığı, bazen hayvanın gövdesi altına düzensiz çekilen çizgi ile vurgulanır. Asurbanipal dönemi duvar rölyeflerindeki aslanların, daha çok av faaliyetlerinde ön plana çıktığı ve hayvanın göz, yüz ve ayak gibi pek çok fiziksel özelliklerinin ayrıntılarıyla betimlendiği görülmektedir. (Albenda, 1974, s. 3-4). Kralların libasyon sahnelerinde de (Res. 19), kurban olarak aslan kullandıklarına ilişkin hem yazılı hem de arkeolojik kanıtlar vardır. Kral Asurbanipal’e ait bir yıllığın ilgili bölümünde, kralın kurban olarak seçtiği aslanınüzerine şarap döktüğü anlatılmaktadır.6 Bu sahne, Asurbanipal’in Kuzey Sarayı olarak geçen saray bölümünün S odasındaki rölyeflerde canlandırılmıştır. (Dick, 2006, s. 251). Ninive sarayındaki C odası ise aslan avı sahnelerinin en çok tasvir edildiği yerdir. (Dick, 2006, s. 248). Krallar bütün bu av faaliyetlerini ormanlarda, dağlarda ya da saraylarda özel olarak yaptırdıkları av parklarında gerçekleştiriyorlardı. II. Sargon’un (M.Ö. 722-705), kraliyet bahçesinde av faaliyetleri düzenlediği ve şahinle avlanma etkinliklerinin bu bahçede (Res. 20) yapıldığı düşünülmektedir. (Dalley, 1993, s. 5). Asurbanipal’in aslan avı da ambassu adı verilen özel bahçede/av parkında (Res. 21-22) yapılırdı. (Dick, 2006, s. 255).

  Aslanlar ve diğer av hayvanları, sadece dağlardan ve ormanlardan toplanarak, avlanma yoluyla değil aynı zamanda başka memleketlerin idarecileri tarafından Asur krallarına ganimet veya haraç olarak da gönderiliyordu. Av merakı olan krallar da bu şekilde kabul ettikleri hayvanları, saraylarındaki av parklarında besleyip büyütüyorlardı. Bu hayvanlar, sözünü ettiğimiz üzere kralların özel günlerdeki kutlamalarında sergiledikleri av gösterilerinde kullanılıyor olmalıydı. Bazı kral kitâbeleri, ganimet olarak kabul edilen av hayvanlarına işaret eder. Asurbanipal’in tarihi prizma kitâbesinde kral, kendisine gönderilen aslan yavrusundan bahsediyor. ‚Bir kızkardeş, (bir) aslan yavrusu ve bir nedime gönderildi.‛ (Piepkorn, 1933, s. 55). Benzer şekilde, I. Tiglat-Pileser’e ait bir kitâbede de kralın ele geçirdiği memleketlerden ganimet olarak at, öküz ve eşek sürüleri oluşturduğu anlaşılmaktadır. İlgili satırlar: ‚Efendim Tanrı Aššur’un desteği ile memleketleri ele geçirdiğimde ganimet olarak atlar, öküzler ve eşek sürülerini oluşturdum. Beni seven tanrılarım Ninurta ve Aššur, yüksek dağlarda avlanmanın yolunu bana gösterdiler. Dağ keçisi, nayalu-geyiği, ayalugeyiğinden oluşturduğum sürüleri kontrol ettim<‛ (Dalley, 1993, s. 3).

Mezopotamya’da krallar, kendi unvan ve sıfatlarından bahsederken, fiziksel güçlerini abartarak anlatmışlardır. Bazen doğaüstü güçlere sahip birisi olarak kendilerini tanımlamışlar bazen de aslan ve boğa gibi güçlü hayvanların özelliklerini unvan ve sıfatlarında kullanmışlardır.7 Av faaliyetlerinin anlatıldığı kayıtların çoğunda, krallar hayvanları öldürdüklerinden bahsederlerken hep ‚cesaretim sayesinde‛, ‚güçlü saldırılarım ile‛, ‚hızlı hareketim sayesinde‛ gibi kendilerinin gücünü kanıtlamak istercesine bir yaklaşım sergilerler.8 Bu ifadeler, bahsettiğimiz üzere avcılığın, aynı zamanda kralların güç gösterisi yaptıkları bir etkinlik olduğunun kanıtıdır.

SONUÇ

 Mezopotamya’da kralların avcılık faaliyetleri hakkındaki yazılı kaynaklar ve arkeolojik buluntular birbirini desteklemektedir. Arkeolojik eserlerde canlandırılamayan bazı av sahnelerini ve soyut olayları, çiviyazılı belgeler sayesinde tamamlayabildiğimiz söylenebilir. Kraliyet avlarının, sadece kralların boş zamanlarında uğraştığı bir spor faaliyetinden ibaret olmadığı anlaşılmaktadır. Avcılık, kralların güç ve cesaretlerini göstermenin en etkili yollarından biriydi. Nitekim, kralların kullandığı bazı unvan ve sıfatlarda, onların fiziksel güçlerini aslan ve boğaya benzetmeleri de dikkati çekmektedir. Erken dönemlerde, bazı kralların aksesuarlarında da aslan motifli süslemelerin yer alması herhalde tesadüf değildir.

Silindir mühürler ve Asur rölyeflerinden çıkarılabilecek bir sonuç da, vahşi hayvan avı özellikle aslan avı sahnelerinde, kralın yanında onu korumaya hazır muhafızlar bulunsa da, aslanı öldürenin her zaman kral olduğudur. Çünkü krallar, ne kadar güçlü hayvanlarla mücadele ederler ve öldürürlerse, o kadar güçlü sayılmışlardır

Mezopotamya’da sanatın, tanrılara ve iktidara hizmet ettiği söylenebilir. Çünkü krallar, sanat yoluyla, sanatı bir araç olarak kullanarak, resmettirdikleri bu av tasvirleri sayesinde, sadece fiziki güçlerini değil, politik güçlerini de ispat etmiş oluyorlardı.

 Mezopotamya’da av faaliyetlerinin, zaferlerin ardından yapılan eğlencelerde, tanrılar için düzenlenen şölenlerde ve belki de başka özel günlerin kutlamalarında, krallar tarafından bir gösteri niteliğinde yapıldığını söyleyebiliriz. Yine yazılı kaynaklardan öğrendiğimize göre, avcılık faaliyetlerinin amaçlarından biri de, hayvanlardan farklı şekillerde (derileri, kemikleri ve belki de hastalıkların tedavisinde veya ritüellerde kullanmak amacıyla bazı organları) faydalanmaktı. Kraliyet kayıtları, kralların ava çıkarken, avın güzel ve sorunsuz geçmesi için bazı tanrıların desteğini alarak hareket ettiklerini gösterir. Sözünü ettiğimiz üzere, Mezopotamya’da krallığın ve adaletin tanrısal olması gibi, avcılığı da bazı tanrılarla ilişkilendirmişler ve bu faaliyetin de tanrıların isteği olduğunu düşünmüşlerdir.

                  LEVHALAR

 Yazılı Kaynaklar ve Arkeolojik Buluntular Işığında Mezopotamya’nın Erken Dönemlerinden Yeni Asur Devri


                                                        Res. 1. (Roaf, 1996, s. 154). Res.





                                                            2. Dick, 2006, fig. 1. Res.




                                              3. Pittman-Aruz, 1987, müh.





                                             Res. 4. Kantor, 1966, fig. 9. Res.



                                                 5. Pittman Aruz, 1987, fig. 12.





                                        Res. 6. Legrain, 1951, lev. 10, 136. Res.



               7. Legrain, 1951, lev. 12, 153. 152 Esma ÖZ


                                        Res. 8: Legrain, 1936, lev. 13, 254.




                                     Res. 9: Legrain, 1951, lev. 9, 128. Res.


                                            10. Dick, 2006, fig.



                                               Res. 11. Frankfort, 1939, lev. 30-i.



                                             Res. 12. Opitz, 1935-36, fig. 1.





                                    Res. 13. Opitz, 1935-36, fig. 2. 154 Esma ÖZ



                                                      Res. 14. Opitz, 1935-36, fig. 3.



                                          Res. 15. Opitz, 1935-36, fig. 4.


                                            Res. 16. Albenda, 1972, fig.


                                    Res. 17. Albenda, 1972, fig. 5.


                                                Res.18. Albenda, 1972, fig. 6. .



                                               Res. 19. Reade, 1984, lev. 84. Res.



                                       20. Dalley, 1993, fig. 1. 156 Esma ÖZ Res.




                                                        21. Barnett, 1976. Res.


                                                 22. Dalley, 1993, fig. 1.


                               Res. 23. Barnett, 1970, lev. XVIII, Ninive C odası.



                                           Res. 24. Reade, 1984, fig. 33, Nimrud Sarayı.





                                        Res. 25. Barnett, 1970, lev. XX, Ninive L odası. Res.




                                   26. Reade, 1984, lev. 88. Ninive Sarayı.





               KAYNAKÇA

Albenda, P. (1972). ‚Ashurnasirpal II Lion Hunt Relief BM 124534‛, Journal of Near Eastern Studies, Vol. 31, No. 3, s. 167-178, Chicago


Albenda, P. (1974), ‚Lions on Assyrian Wall Relief‛, JANES, Vol. 6, s. 1-27.



Albenda, P. (2008), ‚Assyrian Royal Hunts: Antlered and Horned Animals from Distant Lands‛, BASOR 349, s. 61-78, Leiden


Barnett, R.D. (1970). Assyrian Palace Reliefs in the British Museum, London.



Barnett, R.D. (1976). Sculptures From the North Palace of Ashurbanipal at Nineveh (668- 627), Oxford.


Bordreuil, P-Chatonnet, F. B-Michel, C. (2015). Tarihin Başlangıçları, Eski Yakındoğu ve Uygarlıkları, Alfa Yayınları, Çev. Levent Başaran, İstanbul.


Bottéro, J. (2011). Gılgamış Destanı Ölmek İstemeyen Büyük İnsan, Yapı Kredi Yayınları, Çev. Orhan Suda, 4. Baskı, İstanbul.


Breniquet, C. (2002). ‚Animals in Mesopotamian Art‛, A History of the Animal World in the Ancient Near East, Edt: B. J. Collins, Handbook of Oriental Studies: Sect. I, The Near and Middle East Vol 64, s. 146-168, Leiden


Budge, E.A. (1880). The History of Esarhaddon, King of Assyria B.C. 681-668, London.



Cole-Machinist. (1998). Neo-Assyrian Text Corpus Project. oracc.museum. upenn.edu/saao/corpus. Helsinki.


Collon, D. (2004). ‚Eski Yakındoğu’da Rahip ve Rahibe Tasvirleri‛, Çev. Fatma Sevinç
AÜ. DTCF Dergisi 44, 2, s. 79-110, Ankara.


Dalley, S. (1993). ‚Ancient Mesopotamian Gardens and the Identification of the Hanging Gardens of Babylon‛, Garden History Society, Vol. 21, No. 1, s. 1-13, London.


Dick, M.B. (2006). ‚The Neo-Assyrian Royal Lion Hunt and Yahweh’s to Job‛, Journal of Biblical Literature, Vol. 125, No. 2, s. 243-270, America.


Frankfort, H. (1939). Cylinder Seals, A Documentary Essay on the Art and Religion of the Ancient Near East, London


Gökçek, G.L. (2015). Asurlular, Bilgin Kültür Sanat Yayınları, Ankara.


 Grayson, A. (1972). Assyrian Royal Inscriptions, Vol. I, Wiesbaden

Kantor, H. (1966). ‚ Landscape in Akkadian Art‛, Journal of Near Eastern Studies, Vol. XXV, No. 3, s. 145-155, Chiacago

Kramer, S.N. (2002). Tarih Sümer’de Başlar, Kabalcı Yayınları, Çev. Hamide Koyukan, 2. Baskı, İstanbul.


Köroğlu, K. (2008). ‚Eski Mezopotamya’da Kralların Av Partileri‛, Av ve Avcılık Kitabı, Edt: E. Gürsoy Naskalı- H. Oytun Altun, Kitabevi 364, s. 3-12, İstanbul.


Köroğlu, K. (2011). Eski Mezopotamya Tarihi, Başlangıcından Perslere Kadar, İletişim Yayınları, 6. Baskı, İstanbul


Legrain, L. (1936). Ur Excavations Archaic SealImpressions. Vol. 3, New York.


 Legrain, L. (1951), Ur Excavations Seal Cylinders, Vol. 10, New York.

Livingstone, A. (1989). Neo-Assyrian Text Corpus Project. oracc.museum. upenn.edu/saao/corpus. Helsinki.


Luckenbill, D.D. (1926-1927). Ancient Records of  Assyria and Babylonia (ARAB), Vol. I-II, Chicago.


Madhloom. T.A. (1970). The Chronology of Neo-Assyrian Art, London

McMahon, A. (2009). ‚The Lion and The Cage: Late Chalcolithic Iconography and Ideology in Northern Mesopotamia‛, Iraq LXXI, s. 115-124, UK


Munn, J.M- Rankin, (1975). ‛Architecture and the Arts‛, The Cambridge Ancient History, Vol. II, Part. 2, s. 298-306, Edt: I.E.S. Edwards-N.G.L. Hammond- E. Sollberger, Cambridge

Opitz, D. (1935-36). ‚Die Siegel Ninurta-tukulAššurs und seiner Frau Rimeni‛, Archiv for Orientforshungen 45, s. 48-52, Berlin


Öz ve Albayrak, (2015). ‚ Çiviyazılı Belge ve Kitâbelerde Kralları Tanımlayan Unvan ve Sıfatlar‛, History Studies, İbrahim Güler’e Armağan, Vol. 7, Sayı. 1, s. 139-151, Samsun.

Piepkorn, A.C. (1933). Historical Prism Inscriptions of Ashurbanipal I, Assyriological Studies, No.5, Chicago



Pittman, H- Aruz, J. (1987). Ancient Art in Miniature: Near Eastern Seals from the Collection of Martin and Sarah Cherkasky, The Metropolitan Museum of Art, New York.

Reade, J. (1984). Assyrian Sculpture British Museum, England



Roaf, M. (1996). Mezopotamya ve Eski Yakındoğu, Atlaslı Büyük Uygarlıklar Ansiklopedisi 9, İletişim Yayınları, Çev. Zülal Kılıç, İstanbul


Sevin, V. (2010). Assur Resim Sanatı II, Ankara, Türk Tarih Kurumu Yayınları, VI. Dizi, Sayı. 38a, Ankara.

YAZILI KAYNAKLAR VE ARKEOLOJİK BULUNTULAR IŞIĞINDA, MEZOPOTAMYA’NIN ERKEN DÖNEMLERİNDEN YENİ ASUR DEVRİ SONUNA KADAR KRALLARIN AV FAALİYETLERİ


Yrd. Doç. Dr. Esma ÖZ Yıldırım Beyazıt Üniversitesi İnsan ve Toplum Bilimleri Fakültesi Tarih Bölümü
















 
 




Hiç yorum yok:

Yorum Gönder