27 Ekim 2019 Pazar

MEMLÛKLER DÖNEMİNDE KİLÂBZÎLER VE AV KÖPEKLERİ


MEMLÛKLER  VE AV ile ilgili görsel sonucu"
Mısır, Suriye ve Hicaz’da hüküm süren müslüman Türk devleti (1250-1517).

MEMLÛKLER DÖNEMİNDE KİLÂBZÎLER VE AV KÖPEKLERİ

Özet 

Memlûkler döneminde av sporunun yükselişe geçişi avda kullanılan silahları, alıcı kuşları, av köpekleri ile bunların bakımı ve eğitimiyle ilgilenen memurları ön plana çıkartmıştır. Memlûk sultanları ve emirleri en çok sülûkiyye cinsi köpekleri tercih etmişlerdir. Sülûkiyye köpekleri, sultanlara ve emirlere verilen hediyeler arasına girecek kadar değer kazanmıştır. Köpeklerin bakım ve terbiyesinden kilâbzî denilen memurlar sorumlu tutulmuştur. Söz konusu dönemde hükümdarların veya emirlerin kilâbzîlerinden başka toplumun farklı kesimlerinin ihtiyacını karşılayan kilâbzîler de vardır. Bu çalışmada Memlûkler döneminde kilâbzîler ve bunların sorumlu tutulduğu av köpekleri hakkında bilgi vereceğiz.


GİRİŞ 

Orta Çağ’da avcılık yönetici zümrenin en fazla rağbet ettiği saygın ve eğlenceli aktivitelerdendi. Çok sayıda üst düzey devlet adamı, yılın belirli aylarında, büyük bir keyifle av partileri düzenlerdi. Av partilerinde, av silahları ve aletleri, terbiyecileri ile birlikte avcı kuşlar ve av köpekleri hazır bulunurdu. Avlanırken en çok şahin veya doğandan faydalanılırdı.1

Orta Çağ’da avcılık Türk-İslâm devlet adamlarının tutkuyla icra ettikleri bir spor dalına dönüştü. Devlet adamları avlanmakla yetinmeyip bu işte uzmanlaşmak istedi ve dönemin av ustalarına avla ilgili bâznâme denilen eserler yazdırdı. Bu bâznâmeler arasında en bilineni Sultan Melikşah’ın kendi adına yazdırdığı Saydnâme-i Melikşah olup daha sonra yazılan bâznâmelere de kaynaklık etmiştir.2

İlk Müslüman Türk Devletlerinde av işlerinden sorumlu bir takım memuriyetler bulunuyordu. Bu memuriyetler Büyük Selçuklulardan Zengiler vasıtasıyla Eyyûbîlere ve Memlûklere intikal etti. Memlûkler döneminde avcılık, av işlerine bakan memurlar, av kuşları ve av köpekleri için inşa edilen tesisler ve avla ilgili bilimsel eserlerin kaleme alınmasıyla yüksek bir noktaya ulaştı.3 Memlûk sultanları pek çok emirin ve devlet adamının katıldığı büyük av partileri tertip ediyor, en çok alıcı kuşlarla ve bundukla avlanıyordu. Rükneddin Baybars,4 el-Melikü’lMansur Hüsâmeddin Laçin,5 el-Melikü’n-Nâsır Muhammed b. Kalavun6 ve oğlu Enük,7 Hama hâkimi el-Melikü’l-Mansur Muhammed8 avcılıkta oldukça yetenekli idiler.

 Memlûkler döneminde, Bedreddin Muhammed b. Begtut Abdullah el-Hazindâr er-Rummâh ez-Zâhirî ( Ö. H. 680/1281-1282 ) tarafından yazılan Kitab el-Bâiri9 ile İbn Mengli’nin Enes el-Melâ Bivahş el-Felâ10 başlıklı eseri gibi av hayvanlarının, avda kullanılan köpeklerin ve kuşların özelliklerini, hastalıklarını ve bunların tedavilerini anlatan elbeyzere ilmiyle ilgili eserler de kaleme alındı.

Memlûkler döneminde ava biçilen yüksek değer hilatlere ve kumaşlara da yansıdı; av sahneleri hilatlere11 ve gayyarlı elbiselere işlendi12 ve bu elbiseler dönemin en kıymetli hediyeleri arasına girdi.
 Söz konusu dönemde avcılık, halk için geçim kaynağı idi. Avcılar nehir, deniz ve göllerde balık avlarlar, bunları ya taze ya da kurutarak pazarlarda satarlardı. Büyük şehirlerde, yenilmesine izin verilen av hayvanlarının satıldığı pazarlar vardı. Örneğin Dımaşk’ta Bâbu’s-safîr yanındaki Sûku’t-tuyûr pazarı avcıların avladıkları hayvanları özellikle de kuşları satmaları için tahsis edilmişti.13

Avcılar kuş avına çıktılarında kendi aralarında geceleri bazı oyunlar oynayarak avcılığı eğlenceli bir hâle getirirlerdi. Bu oyunlardan biri “hutta” denilen bir oyundu. Bu oyunda, avcılardan gece, kuru meyve, helva ve reçel getirmeleri istenir; bunların her biri en yakın avcının yanına konur; avcı bunları küçük parçalara ayırıp avcıların ortasından kuşlara doğru koyar; sonra reçelin ve helvanın yanına suyla dolu bir testi bırakır; avcılardan her biri bir eliyle alabildikleri kadar fındık alır; avuçlardaki fındıklar sayılır; en fazla fındığı olan su içer, daha az alan helva ve reçel yerdi.14


Kilâbzîler:

 Kilâbzî ( çoğulu: Kilâbziye veya Kilâbze ) kelimesi, Arapça kelb ( köpek ) kelimesinin çoğulu olan kilâb kelimesi ile Farsça bâz ( doğan ) kelimesinin birleşmesinden oluşmaktadır. Terminolojik olarak “ köpek eğitmeni, bakıcısı, terbiyecisi, köpek alıp satan” anlamına gelmektedir.15

Kilâbzînin kelime anlamı ise “doğan/bâz kuşunun köpeği” demektir. Orta Çağ’da en yaygın avlanma yöntemi, doğanla/bâz avlanma olduğundan buradaki bâz avda istifade edilen bütün avcı kuşları kapsamaktadır.

 Orta Çağ’da av ustaları, ava dair bilgi ve tecrübelerini bâznâme adı verilen eserlerde toplamışlardır. Bu ustaların eserlerine eski İran hükümdarları adına kaleme alınan bâznâmeler ile diğer önemli bâznâmeler kaynaklık etmiştir.16 Bu nedenle emiru şikâr, hondâr ( hayvandâr: hayvan sahibi ), bâzdâr ( doğan sahibi ) ve kilâbzî gibi bazı av memuriyetlerinin adı Farsça haliyle Türk-İslâm dünyasında kabul görmüştür.

Kilâbzîler, sultanların ve diğer büyük devlet adamlarının köpeklerinden sorumlu memurlardı. Av partilerine köpekleriyle birlikte katılırlardı. Kilâbzîlere düzenli maaşlar ( cevamık ) verilirdi. Bununla birlikte sultanlar bunlara maaşlarından hariç ihsanlarda da bulunurdu. Sultan Nasır zamanında bunlara verilen ihsanlar bin dinara ulaşıyordu.17 Fakat el-Melikü’n-Nâsır Hasan devlet harcamalarında kesintiye gidince ( Şevval 748/ Ocak-Şubat 1348 ) bu durum kilâbzîlere de yansımış, gelirleri azalmıştı.18

Hükümdarın kilâbzîlerinden başka bu işi halkın farklı kesimlerine hizmet olarak sunan kilâbzîler bulunuyordu. Kilâbzîler, kasaplar, debbağlar, eşek bakıcıları, avcılar ve çöpçülerle birlikte toplumun en alt tabakasını oluşturmaktaydı.19 Bunlar şehrin belirli bölgelerinde bulunurlardı. Fatımiler zamanında kilâbzîler Kahire’de çok az gelirli dükkânların kapısının yanında dururlardı.20

Kilâbzîlerin tek geçim kaynağı köpekleriyle katıldıkları avlar değildi. Onlar, Kahire’de her Cuma, namaz ve hutbeden sonra, çoğunlukla tüccarlar ve sınaat erbabının yaşadığı Kahire’nin çok geniş bir alanda kurulu Özbekiyye denilen mıntıkasında toplanır, soytarıları izlemek üzere buraya gelen Kahirelilere köpekleriyle bir takım gösteriler yaparlardı. Kilâbzîlerin dışında burada cambazlar, develer, eşekler ve kılıçlarla gösteri yapanlar ve güreşçiler de halkı eğlendirirdi.21

Kilâbzîler kimi zaman ülkede çıkan bir takım büyük olaylara katılırlardı. 721/1321 yılında İskenderiye’de bir Cuma namazı sonrası toplanan halk şehirdeki kiliselerden bazılarını tahrip etmiş; hâdise bir anda ülkenin diğer şehirlerine yayılmış; Buheyra, Kavs, Asvan, Dimyat ve Kahire’de altmış kilise yıkılmış; bunun hemen akabinde Kahire’de büyük bir yangın çıkmış; rüzgarın da etkisiyle yangın pek çok yere yayılmış ve şehirdeki birkaç yeri küle çevirmişti. Emirler, görevliler, memlûkler ve halk yangını birkaç gün içinde ancak söndürebilmişti. Sultan Nasır, hadiselerin bu kadar büyümesine çok öfkelenmiş ve olayda parmağı olan pek çok kilâbzînin şiddetli bir şekilde cezalandırılmasını emretmiş, bunun üzerine kilâbzîlerden kimi asılmış; kiminin elleri kesilmiş, kimi de ikiye bölünmüştü. Neyse ki Emir Begtemur es-Sâki araya girmiş ve sultandan kilâbzîleri affetmesini istemiş, bunun üzerine sultan da onları hafriyat işlerinde çalışmak üzere Cize’ye göndermişti.22

Kilâbzîlerin adının geçtiği diğer bir hadise de Dımaşk’ta yaşanmıştır. Kilâbzîler ve bâzdârlar Dımaşk’ta Emevi Camii’nin yakınlarında bulunurlardı. 758/1357 senesinde Dımaşk halkı içki ve esrar satılan yerleri tahrip etmeye başlamış; şehrin ayak takımı bunlara karşı direnmiş; kilâbzîler ve bâzdâriyeler de ayak takımına katılınca olay büyümüş; nihayetinde Şam valisi, halka direnenleri cezalandırmak için harekete geçmiş ve kilâbzîleri tutuklayarak olayı sonlandırmıştı.23

Av Köpekleri:


Orta Çağ’da Türk-İslâm devlet adamları, başarılı bir avın
gerçekleşmesi için avın temel unsurlarından olan av köpeklerinin cinsine önem ve özen gösterirlerdi. Büyük Selçuklu sultanlarından Sultan Muhammed Tapar, av köpeklerini ve parslarını seçerken çok dikkatliydi.Âdeta köpeklerin şeceresini çıkarırdı.
24 Sultan Mahmud da, zağar ve diğer av köpeklerine çok meraklıydı. Yüz adet, altın tasmalı ve altın sırmalı ipek çulları bulunan avcı köpeği bulunuyordu.25 Üsâme İbn Munkız’ın babası Şeyzer hâkimi de av köpeklerinin seçimine önem verir 

   adamlarını en iyi cins köpekleri almaları için de Anadolu’ya gönderirdi.26Atabeg Zengi’nin ve oğlu Nureddin Mahmud b. Zengi’nin de av
köpekleri mevcuttu.
27
Bu köpeklerin bakımı ve eğitimden kilâbzîler mesuldü.


Orta Çağ’da av köpekleri arasında en çok talep gören cinsler
sülûkiyye ve zuğariyye denilen cinslerdi. Bu cinslerden ilkinin vatanı Yemen’de Sülûk denilen bir yerdi. İkincisinin vatanı ise belli
olmamakla
28 birlikte Mengli’ye göre bu köpekler Anadolu’dan
geliyordu.
29 Üsâme İbn Munkız, sülûkiyye ve zuğariyye cinslerinden yer yer söz etmektedir fakat bu iki cinsin vatanlarını belirtmemektedir.Bununla birlikte yukarıda da değindiğimiz gibi babasının en iyi cins av köpeklerini Anadolu’dan getirttiğini söylemektedir. Bu bilgilerden hareketle Üsâme’nin sözüne ettiği bu köpeklerin Zuğariye olabileceği düşünülebilinir


 Memlûk hükümdarları, ava olan düşkünlükleri nispetinde av
köpekleri edinmeye önem vermişlerdir. Nitekim Kalavun’un oğlu Sultan Muhammed Nasır pek çok avcı kuşa ve av köpeğine sahipti ki bu köpekler 80 sürü kadardı.30 Sultan Muhammed’in emirlerinden av sporuna meraklı olan Sungur el-Aşkar’ın Sahyun’da ( 741/1340-1341 ),
sayısız şahinleri, doğanları ve kilâbzîleriyle birlikte 80 sürü av köpeği vardı. Sungur, av köpekleri için el-Cebel’de bir de yer yaptırmıştı.
31 9 Muharrem 742’de ( 25 Haziran 1341) tutuklanan Mukaddemu Devle İbrahim b. Sabr’ın malları arasında da, iki sürü Sülûkiyye köpeği bulunuyordu.32 El-Melikü’n-Nâsır Hasan’ında 50 sürü köpeği vardı.
Fakat sultan devlet harcamalarında tasarrufa gitmiş ( Şevval 748/ Ocak-Şubat 1348 ) ve bu köpeklerden yalnızca iki sürü bırakmıştı.
33



   Memlûkler döneminde en çok sülûkiyye köpekleri tercih edilmiştir. Bu köpekler sultanlara ve emirlere takdim edilen değerli hediyeler arasına girmiştir. Nitekim Şam naibi Emir Baydemir, Sultan ez-Zâhir Berkûk’a 13 sülûkiyye köpeği hediye etmişti.34 774/1373 yılında da Şam nâbi Emir Muncuk el-Yusufî sultana pek çok değerli hediyeler göndermişti ki bunların arasında iki aslan, ayı, deve ve 40 sülûkiyye köpeği bulunuyordu.35 786 yılının Safer ayında/Mart-Nisan 1384 Şam nâibi Emir Baydemir el-Harezmî, sultanı ziyaret etmiş ve ona 23 sülûkiyye köpeği, 20 memlûk, 33 hammal, yün ve ipekten kumaşlar ve pek çok şey takdim
etmiş, sultan da ona hilat giydirmiş, 80 at ve altın işlemeli kumaş hediye etmişti.36
 Memlûkler döneminde av köpeklerinin dışındaki diğer köpekler
önemsenmemiştir. Kimi zaman, sokak köpeklerinin sayısı çoğalınca bunlar toplanır ve Cize’ye gönderilirdi. Nitekim 781/1380 senesindeçıkarılan bir emirle her emir ve her tüccarın Kahire valisine sokak köpeklerinden belirli sayıda köpek teslim etmeleri istenmiş, bunun üzerine halktan kimileri bu köpekleri toplayıp birer dirheme tüccarlara satarak kâr etmişlerdi.37 Şam naibi Emir Tengiz de muhtemelen salgınlara sebep oldukları için Dımaşk’taki sokak köpeklerini toplatmış, halkın da
katıldığı toplama işi on gün sürmüş ve neticede şehirdeki bütün köpekler hendeklere atılmıştı.
38




Sonuç:

Memlûkler döneminde avcılık sultanların ve diğer devlet
adamlarının en gözde spor dallarından biri olmuştur. Memlûklu devlet adamları ava düşkünlükleri nispetinde av köpekleri edinmiştir. Bunların bakımı ve eğitiminden kilâbzîler sorumlu tutulmuştur. Memlûk sultanları en çok sülûkiyye cinsi köpeklerden edinmiştir. Bu köpeklerin kıymeti oldukça yüksek olup sultanlara ve emirlere hediye olarak takdim edilmiştir.
  



Kilâbzîler toplumun en alt tabakasını oluşturan gruplardan biri
olmuştur. Kilâbzîlerin sayıları toplum içinde azımsanamayacak ölçüdedir. Zira avcılığın aynı zamanda geçim kaynağı olması kilâbzîlerin varlığını gerekli kılmıştır. Kilâbzîlerin, Kahire ve Dımaşk’da istenmeyen olaylara müdahil olmaları da bu meslek grubunun sayıca az olmadıklarını göstermektedir.




KAYNAKLAR

ABBAS EL-AZZÂVÎ, Aşairu’l-Irak, III, Beyrut 2005.

ALİ MAZAHERÎ,
Orta Çağ’da Müslümanlar Yaşayışları, Çev.
Bahriye Üçok, Varlık Yayınları, İstanbul 1972.
 AYNÎ, Ikdu’l-Cumân ( Asru Selâtini’l-Memâlik ), I, Tahkik:
Muhammed Emin, Dâru’l-Kutûbi ve’l-Vesâiku’l Kavmiyye, Kahire 2010.

BİLGE, RİFAT, “İstanbul Kütüphanelerinde Bulunan Bâznâmeler”,
TM,
VII-VIII/2 (1945) s. 170-176.


BUNDÂRÎ,
Zubdetu’n-Nusra ve Nuhbetu’l-Usra, Irak ve Horasan
Selçukluları Tarihi,
Çev: Kıvameddin Burslan, TTK, Ankara 1999.


CAROLE HİLLENBRAND, “Aspects of The Court of The Great
Seljuqs”,
The Seljuqs Politics Society and Culture, Edited by Chrisitan
Lange and Songül Mecit, Edinburhg University Pres., Edinburgh 2011, s.
13-21.


FAYSAL ABDULLAH BENİ HAMD,
el-Esvâku’l-Şâmiyye fî’l-‘Asri’l
Memlûkî
, Basılmamış yüksek lisans tezi, Tarihu İslâmi ve Hadaratu
İslâmiyye Anabilim Dalı, Yermük Ün., Ürdün-Yermük 1988.


İBN İYAS,
Bedâiu’z-Zuhûr fî Vekâi’il-Duhûr, I/II, Tahkik:
Muhammed Mustafa, el-Heyetu’l ‘Amme Li’l-Kitâb, 1984.


İBN KESÎR,
el-Bidâye ve’n-Nihâye, 18.cilt, Tahkik: Abdullah b.
Abdulmuhsin et-Turkî, Hicr, Kahire 1998.


İBNÜ’L-CEVZÎ,
el-Muntazam fî Tarihi Mülûk, 17.cilt, Tahkik:
Muhammed Abdulkadir el-Ata, Dâru’l-Kutubi’l-İlmiyye, Beyrut 1992.


İRA LAPİDUS,
Mudunu İslamiyye fî ‘Asrı Memâlik, Arapça Çev. ‘Alî
Mâdî, el-Ehliyye Lineşr, Beyrut 1987.


KALKAŞENDÎ,
Subhu’l-Aşâ, II, el-Matbaatu’l Emiriyye, Kahire 1913


LUTFİ AHMAD NASSÂR, Vesâilu’t-Terfîh fî ‘Asrı Selâtini’l Memâlik,
el-Heyetu’l Mısrıyyeti’l-‘Amme li’l-Kitâb, 1999.


MAKRÎZÎ,
es-Sülûk, I-V, Tahkik: Muhammed Aldulkadir el-‘Atâ,
Dâru’l-Kutûbi’l-İlmiyye, Beyrut 1997.


MEHÂSİN MUHAMMED EL-VAKKÂD,
el-Tabakâtu’ş-Şa’biyye fî’l

Kahirati’l Kitâb,1999.Memlûkiyye, el-Heyetu-l-Mısriyyeti’l ‘Amme li’l

MUHAMMED B. EL-MENGLİ, Enes el-Melâ bivahş el-Felâ, Paris
1880.


MUHAMMED EL-ŞEŞTAVÎ,
el-Muntezahâti’l-Kahire fî’l-Asrayni’lMemlûkî ve’l-0smânî, Dâru’l-Âfâki’l-Arabiyye, Kahire, 1999.


NEBİL MUHAMMED ‘ABDULAZİZ,
Riyâdatu’s-Sayd fî ‘Asri
Sleâtîni’l-Memâlik
, Mektebetu’l- Encelu el-Mısrıyye, Kahire 1999.
RÂVENDÎ,
Râhat-Üs-Sudûr ve Âyet-Üs-Sürûr, I, Çev. Ahmet Ateş,
TTK, Ankara 1999.


RİFAT BİLGE, “İstanbul Kütüphanelerinde Bulunan Bâznâmeler”,
TM,
VII-VIII/2 (1945) s. 170-176.

 
RİNHART DOZİ, Tekmiletu’l Meâcimi’l- Arabiyye, VI, Arapça
Tercüme ve Tahkik: Muhammad Suleyman el-Niaymî, Dârul-reşîd, Irak
1980.


SAÎD ‘AŞÛR,
el-Muctema el-Mısrî fi Asri Selâtin el-Memâlik,
Dâru’n-Nahdati’l-Arabiyye, Kahire 1999.


SAMİRA KORTANTAMER, “Memlûklerde Av”,
Av ve Avcılık Kitabı,
Editörler: Emine Gürsoy Naskali ve Hilal Oytun, Kitabevi, İstanbul 2008,
s. 45-53.


TÜLAY YÜREKLİ, “Büyük Selçuklular ve Memlûklerde Av”,
Prof Dr.
Eşref Buharalı’ya Armağan Türk Tarihine Ait Yazılar II
,
Gecekitabevi, Ankara 2017, s.723-732.


USÂME İBN MUNKIZ,
Kitâbu’l İtibâr, İbretler Kitabı, Çev: Yusuf
Ziya Cömert, Kitabevi, İstanbul 2015.


Süleyman Demirel Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Dergisi Yıl: 2018/1, Sayı:30, s.236-244  
TÜLAY YÜREKLİ

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder