28 Ekim 2019 Pazartesi

Meğer Padişahların Av Merakı Bundanmış

Meğer Padişahların Av Merakı Bundanmış
Meğer Padişahların Av Merakı Bundanmış
İnsanlık tarihinin ilk dönemlerinden itibaren var olan avcılık, ilk insanların yiyecek ihtiyaçlarını karşılamak amacıyla zorunlu olarak gerçekleştirdikleri bir uğraş alanıdır. Ancak zaman içerisinde ziraat toplumuna geçilmesi ve medeniyet seviyesinin gelişmesine paralel olarak avcılık geçim kaynağı olmaktan çıkmıştır. Bu çerçevede av faaliyetleri daha ziyade eğlenmek, spor yapmak, dinlenmek, halkla irtibat kurmak, teftişte bulunmak ve savaş hazırlıkları için tatbikat yapmak gibi amaçlar dâhilinde yapılır olmuştur.


İnsanlık tarihinin ilk dönemlerinden itibaren var olan avcılık, ilk insanların yiyecek ihtiyaçlarını karşılamak amacıyla zorunlu olarak gerçekleştirdikleri bir uğraş alanıdır. Ancak zaman içerisinde ziraat toplumuna geçilmesi ve medeniyet seviyesinin gelişmesine paralel olarak avcılık geçim kaynağı olmaktan çıkmıştır. Bu çerçevede av faaliyetleri daha ziyade eğlenmek, spor yapmak, dinlenmek, halkla irtibat kurmak, teftişte bulunmak ve savaş hazırlıkları için tatbikat yapmak gibi amaçlar dâhilinde yapılır olmuştur.
Avcılık faaliyetlerinin gelişiminde Türklerin önemli katkıları vardır. Nitekim Türklerde avcılık faaliyetleri devlet teşkilatlanmasının bir parçası ve askeri bir tatbikat unsuru haline gelmiştir. Bu çerçevede Türk-İslam devlet zincirinin bir halkası olan Osmanlı Devleti’nde de kuruluşundan itibaren var olan ve zamanla geliştirilen bir av teşkilatı vardır. Makalede Osmanlı’daki bu av teşkilatı ile av kültürü ve padişahların avcılık özellikleri üzerinde durulmuştur.
osmanlıda avcılık ile ilgili görsel sonucu
Osmanlı’da Av Kültürünün Oluşması
 
Av kültürü daha İslamiyet’ten önceki dönemlerde Türkler arasında oldukça yaygın bir spor ve savaş talimlerinden biriydi. Nitekim bulundukları yer ve yaşadıkları doğal koşulların zorluğundan dolayı Türklerde kız ve erkek çocuklarına ok atma, avlanma ve ata binme gibi eğitimler küçük yaşlardan itibaren verilirdi.
 
 İslam’ın kabulünden sonra da Hz. Peygamber’in at binmeyi, ok atmayı ve yüzmeyi teşvik edici sözleri, gerek Müslüman devletlerde gerekse Türklerde av merakının devam etmesine neden oldu. Nitekim Büyük Selçuklu sultanlarının en önemli eğlencelerinden biri sürek avları olup, devlete ilk şeklini kazandıran Tuğrul Bey, avcılık teşkilâtını resmi bir kurum haline getirdi. Bu çerçevede avcı birlikleri kuran Tuğrul Bey, askeri amaçlı ordusunu dinamik hale getirmek için sürek avları tertip ettirdi. Ava çok meraklı olan ve av hayvanlarının her şeyini bilmek isteyen Sultan Melikşah ise avcılık konusunda dünyadaki ilk bilimsel kitap olan Şikâr-name (Avcılığın Usul ve Esasları) yi yazdırdı. Yine av etine oldukça meraklı olan Selçuklu padişahlarının av dönüşlerinde avladıkları hayvan ve kuşlardan oluşan içkili ziyafet verdikleri bilinmektedir Büyük Selçuklulardan sonra av faaliyetleri Anadolu Selçuklu ve Memluklüler gibi diğer Türk- İslam devletlerinde uygulandı. Yine Türk-İslam devletlerinde avcılığın önemli bir faaliyet olarak gelişmesinde dinî bir boyut kazanmasının da etkisi vardır. Nitekim Kuran-ı Kerim’de geçen “Ey Müminler!. Eğer gerçekten Allah’a tapıyorsanız, O’nun verdikleri rızıkların temiz ve helalinden yiyip O’na şükredin” gibi ayetlerin varlığı avcılık faaliyetlerine dini bir dayanak kazandırmıştır. Avcılık ile ilgili ilk yasal düzenleme ise Moğol Sultanı Cengiz Han tarafından yapılmıştır. Cengiz Han’ın “savaşın okulu” adını verdiği av faaliyetleri, yapılış şekilleri ve kuralları yasalar ile belirlenmiştir.
 
osmanlıda avcılık ile ilgili görsel sonucu
 
Bu şekilde Osmanlı Devleti’nden önce Türk-İslam devletlerinde dinî, hukukî ve siyasî dayanakları oluşturulan avcılık faaliyetleri en teşkilatlı halini Osmanlılar döneminde yaşadı.  Osmanlı Devleti’ne av kültürü Türkistan’dan intikal etmiş olup, Osmanlılar bu kültürü geliştirmek suretiyle köklü kurumlar inşa ederek, organize av faaliyetleri düzenlemişlerdir. Nitekim Osmanlı devlet teşkilatında avcılık resmi bir kurum haline gelerek, ordu içinde “Avcı Birlikleri” oluşturulmuştur.
 
Osmanlılar döneminde avcılık geçim kaynağı olmayıp, halk için ek gıda, devlet adamları için hem eğlence hem de askerlerin eğitimi ile sevk ve idaresi için kullanılan bir araçtır. Yine Osmanlı padişahları yönettikleri halkın durumunu yakından görmek amacıyla da av seferleri düzenlerlerdi. Nitekim Osmanlı kaynaklarında eğlence amacına yönelik “tariki’s-sayd veş’şikar meks ü aman iderek” ifadelerine oldukça sık rastlanır.
 
Osmanlı tarihinde padişahların ve şehzadelerin av seferleri düzenlemesi devletin kuruluş yıllarına kadar gitmektedir. Orhan Gazi’nin oğlu Süleyman Paşa’nın bir av sırasında avın peşinde giderken atının tökezlemesi nedeniyle düşerek öldüğü bilinmektedir Yine Sultan I. Murad, Yıldırım Bayezid, Çelebi Sultan Mehmet gibi ilk dönem padişahlarının çeşitli av bölgelerinde minyatürleri bulunmaktadır. Ayrıca Sultan II. Murad ve Fatih Sultan Mehmed’in av faaliyetlerine çok meraklı oldukları ve haftalar süren teşkilatlı av gezileri yaptıkları bilinmektedir. Yine Osmanlı sarayında oluşturulan ilk av kuruluşunun başlangıç tarihi kesin olarak bilinmemekle birlikte Fatih Sultan Mehmed döneminde 1462 yılındadır. Osmanlı Devleti’nde Selçuklular kadar olmasa da av hayvanlarının yendiğine dair ifadeler yer almaktadır. Nitekim Fatih Sultan Mehmed’in oğulları için yaptırdığı sünnet düğününde kaz ve ördek pişirildiği bilinmektedir. Bu şekilde eldeki verilere göre devletin kuruluşundan itibaren Sultan II. Mustafa (1695-1703)’ya kadar bütün Osmanlı padişahlarının av faaliyetleri tertip ettiklerini göstermektedir. Ancak Osmanlı’da av seferlerinin zirve noktası IV. Mehmed dönemi olup bu durum padişahın “Avcı” lakabıyla anılmasına neden olmuştur. IV. Mehmed dışında hiçbir padişahının av yapmayı sevmekle beraber, avlanmayı aşırı bir alışkanlık haline getirmemiş olup, yeri ve zamanı geldiğinde özellikle belli amaçlar dâhilinde avlanmışlardır.
osmanlıda avcılık ile ilgili görsel sonucu
 
 
Osmanlı’da Avcılık Faaliyetleri Nasıl ve Niçin Yapılırdı?
 
Osmanlı padişahlarının avcılıktan hoşlandıkları, bu konuda yazılan kitapları okudukları ve hatta yazılmasını da teşvik ettikleri bilinmektedir. Osmanlılarda av, kadim Oğuz geleneğine göre yapılıyordu. Osmanlı Devleti’nde bizzat avcılık ile uğraşan ve ava meraklı şehzade ve padişahlar şunlardır: Süleyman Paşa, I.Murad, I. Ahmed, II. Osman, IV. Murad, I. İbrahim, IV. Mehmed, II. Ahmed ve II. Mustafa. Görüldüğü üzere Osmanlı Devleti’nde pek çok padişah av ile meşgul olmuştur. Ancak Sultan II. Mustafa’dan sonraki padişahlar av faaliyetlerini terk etmişlerdir. Bu durumun temel sebebi: Sultan II. Mustafa’nın babası IV. Mehmed gibi çok fazla avcılık ile meşgul olarak devlet işlerini aksatması dolayısıyla tahttan indirilmiş olmasıdır. Peki, Osmanlı Devleti’nde padişahların çok önem verdikleri bu avcılık faaliyetleri nasıl yapılırdı? Bu faaliyetler sadece eğlenme ve güzel zaman geçirmeye yönelik faaliyetler midir?
 
Osmanlı Devleti’nde avcılık faaliyetleri sadece eğlenmeye yönelik bir faaliyet olarak görülmemiştir. Osmanlı padişahları kendilerinden önceki Selçuklu, Gazneli, Karahanlı ve Moğol hükümdarları gibi avcılığı savaşa hazırlanmanın yollarından biri olarak kabul etmişlerdir. Ayrıca padişahların av faaliyetleri sırasında halk ile münasebet kurdukları ve halkın istek ve şikâyetlerini dinleyerek bilgi edindikleri bilinmektedir. Osmanlı Devleti’nde av faaliyetleri daha ziyade Istıranca, Kâğıthane, Üsküdar, Sarıyer, Bahçeköy, Belgrad köyü, Terkos gölü çevresi, Alemdar ormanları, Silivri ve Çatalca bölgelerinde yapılırdı. Bu av bölgeleri sadece padişahların avlanması için ayrılmış bölgeler olup, “şikargah-ı selatin” olarak geçerdi. Bunlardan ilki Yıldırım Bayezid döneminde kullanılan Yenişehir ve İznik arasında yapılırken, daha sonra Sultan I. Murad döneminde Çömlekköy, Kurtkayası ve Kayalıdere korulukları da şikargah-ı selatin haline getirildi. Yine Yanbolu yöresindeki Tavuslu koruluğu ile Akpınar köyü çevresi olup, IV. Mehmed’in burada bir av köşkü yaptırdığı bilinmektedir.
 
osmanlıda avcılık ile ilgili görsel sonucu
 
 Osmanlı kaynaklarında iki çeşit av faaliyetinden bahsedilmektedir.  Bunlardan birincisi kuşların dışındaki hayvanları avlamak için yapılan sürgün veya sürek avı, diğeri ise yırtıcı kuşları avlamak için yapılan kuş avlarıdır. Sürek avları uzun süreli avcılık faaliyetleri olup, askerlerin gerek beden, gerekse manevra kabiliyetlerini geliştirmeyi amaçlayan av türüdür. Yine Osmanlı padişahları bu tür av faaliyetleri aracılığıyla sancaklardaki şehzadelerin durum ve kabiliyetlerini görmeyi amaçlamışlar ve çoğu zaman şehzadeleri de av faaliyetlerine dâhil etmişlerdir. Osmanlı Devleti’nde bu tür avlar daha ziyade teşrifat kurallarına uygun şekilde törenler dâhilinde yapılırdı. Bununla ilgili padişah tarafından av isteği silahtar ağa aracılığıyla şikâr ağalarına, Enderun halkına, doğancıbaşıya, bostancıbaşıya ve sadrazama bildirilerek hazırlıklara geçilirdi. Bu tür avlar için gerekli tedbirlerin alınması ve hazırlıkların eksiksiz yapılması oldukça önemlidir. Nitekim padişahın bizzat katılacağı bu tür faaliyetlerde hata ve kusurlar pahalıya mal olabiliyordu. Yapılan hazırlıklarda öncelikle hangi av yerlerine, hangi yoldan gidileceği ve dönüleceği ile yol üzerindeki av ve sürgün yerlerinin tespiti yapılırdı. Ardından yollarda nerelerde konaklanacağı ve bu konakların hangilerinde istirahat ve yemek yenileceği, padişahın hangi şehir ve kasabada kalacağı gibi konular belirlenirdi. Yine Enderun, Birun ve Yeniçerilerden ne kadar personelin gideceği, şehzadeler, valide sultan ve hasekilerin gidip gitmeyeceği sadrazam ve vezirlerin katılıp katılmayacağı nerelerde kaç günlük zahire depolanacağı ve padişaha kimin kaymakamlık yapacağı gibi konular önceden belirlenerek, buna göre hazırlıklar yapılırdı. Görüldüğü üzere av organizasyonları büyük ve kapsamlı bir hazırlık ve alt yapı gerektiren faaliyetlerdir. Tabi bütün bu hazırlıkların yapılması devlet hazinesinden büyük miktarda paralar gerektirmekte ve önemli harcamalar yapılmaktadır. Bununla ilgili sefer organizasyonlarında olduğu gibi Nüzul Eminleri tarafından yapılmakta ve av için ihtiyaç duyulan maddeler satın alınarak, etraftaki yakın ambarlara ücret karşılığında depolanırdı. Örneğin Sultan kaynaklarda II. Mustafa’nın av işini sürekli hale getirdiği ve bunun için hazineden yüklü miktarda para harcamaya devam ettiği ve bu çerçevede avlanma için hazineden 15.000 kuruş çıkartılarak Matbah Emini Ahmed Efendi’ye verdirdiğini belirtmektedir. Yine devamında padişahın Edirne’de bulunan Han ve Kocaköy’deki av eğlenceleri sırasında çeşitli satın alımlar için hazineden 1.920 kuruş para harcandığı ifade edilmektedir.
 
Sürgün avlarında avcılar tarafından bir kuşatma çemberi oluşturularak, toplama yerine doğru av hayvanları ürkütülmeden yavaş yavaş daraltılırdı. Ardından avlanacak hayvanlar kalın iplerle örülmüş ağlar ile çevrili bulunan toplama yerine getirilerek, padişah ve diğer devlet erkânı tarafından ok atılarak avlanırdı. Bu tür av faaliyetleri daha çok av alanları geniş olan ve av hayvanları açısından zengin olan Edirne ve Rumeli taraflarında yapılırdı. Yine padişahların avdan dönüşü de ayrı bir tören dâhilinde icra edilirken, padişah İstanbul’dan av yaparak Edirne’ye geliyorsa sadrazam, diğer devlet erkânı ver halk tarafından İskender köyünde, İstanbul’dan geliyorsa Küçük Çekmece Köyünde karşılanırdı.
 
 Diğer av türü olan kuş avları ise törensiz yapılan bir av şekli olup, kısa süre için daha az bir personelle yapılırdı. Yine bu törenler saraya yakın bölgelerde, çoğu zaman da “Hadika-i Hassa” denilen bahçelerde icra edilirdi. Kuş avları günübirlik ve kısa süreli olarak yapılırdı. Padişahla birlikte törensiz bir şekilde günü birlik ava çıkan avcılara saray mutfağından içerisinde peksimet, peynir ve tavuk gibi yiyeceklerin olduğu yiyecekler çıkardı.
 
 Osmanlı Devlet teşkilatında önemli bir kurum haline gelen avcılık faaliyetlerini yürütmek üzere görevli kişiler olup bunlara “av halkı” denilmiştir. Bu “av halkı”nda bulunan görevli sayısı her padişah döneminde değişmekle birlikte, geniş bir sayıda olduğu bilinmektedir. Bu kişiler avlarda kullanılacak olan pars, tazı, zağar ve yırtıcı kuşları eğiterek ava alıştırırlardı. Bunlara yaptıkları işlere göre doğancılar, sekbanlar, çaylak avcıları, akbaba avcıları, atmaca avcıları, zağarcılar, saksoncular ve samsoncular gibi isimler verilmiştir. Yine Osmanlı Devleti’nde av ağaları protokol açısından oldukça yüksek bir konumda olup, bunlar padişah bir yere giderken en yakınında bulunma hakkına sahip olan rikab-ı hümayun ağalarındandır.  Osmanlı devlet teşkilatındaki avcı kuşlarıyla ilgili bu kurumların bir kısmı merkezde bulunurken, bir kısmı taşrada idi. Örneğin çakırcıbaşının idaresi altındaki çakırcılar, şahincibaşının idaresindeki şahinciler ve atmacacılar merkezde bulunurlar ve kendilerine ulufe verilirdi. Taşrada bulunan avcı kuşları yetiştiricileri ise tımarlı olup, hizmetlerine karşılık kendilerinden avarız-ı divaniyye ve tekâlif-i örfiyye gibi vergiler alınmazdı.
 
osmanlıda avcılık ile ilgili görsel sonucu
 
Ayrıca Osmanlı’da avcılık ile ilgili görevlilerin hemen hemen tüm ülkeye yayılması da diğer Türk devletlerinden farklı bir uygulamadır. Nitekim Türk devletlerinin birçoğunda avcılık ile ilgilenen personel daima merkezde hükümdarın çevresinde bulunurdu. Ancak Osmanlılar, bu personele tüm ülkeye yaymak suretiyle bir anlamda vahşi hayvanları ve doğal çevrenin korunması faaliyetlerini de yürütmüşlerdir. Bu şekilde kuruluşundan itibaren giderek daha sistemli bir şekilde kurumsallaşan avcı kuşu yetiştiriciliği, özellikle IV. Mehmed’ten sonra giderek azalmıştır. Bu durumun temel nedenleri şehzadelerin sancaklara gönderilmeyerek, eğitimlerinin sarayda yapılması, ateşli silahların yaygınlaşması ve avlarda kullanılmasıdır. Öyle ki IV. Mehmed’ten sonra ava giden tek Osmanlı padişahı oğlu Sultan II. Mustafa olup, ondan sonraki Osmanlı padişahları av faaliyetlerini terk etmişlerdir. Bu durum teşkilata bağlı görevlilerin fonksiyonunu azaltırken, XIX. yüzyılda Yeniçeri Ocağı’nın kaldırılmasından sonra avcı kuşu yetiştiriciliği teşkilatı da ortadan kaldırılmıştır. 1839 yılında başlayan Tanzimat hareketi ile birlikte saraydaki bütün avcı teşkilatlarına son verilmiştir.
 
Sonuç olarak Osmanlı Devleti kendinden önceki Türk-İslam devletleri gibi avcılık faaliyetlerine önem vermiş ve bu faaliyetleri daha teşkilatlı bir hale getirmişlerdir. Bu durum kuruluştan itibaren Osmanlı padişahlarının ava meraklı yapılarından kaynaklanmaktadır. Yine Türk kültüründen gelen geleneğin ve İslami anlayışın etkisi de avcılık faaliyetlerinin gelişimine olumlu yönde etkilemiştir. Bu çerçevede Osmanlı Devleti’nde avcılık faaliyetleri avcı birlikleri ve av halkı gibi kurumsallaşan bir teşkilat yapısı kazanmıştır.  Bu yönüyle Osmanlı Devleti’nde icra edilen av seferlerinin basit faaliyetler olarak değil, her türlü kurumu ve görevlisi olan ve yine büyük masraflar gerektiren organize işlerdir. Osmanlı padişahlarının av merakı her ne kadar eğlence amacına yönelik olarak geçen “tarıkı’s-say ve’s-şikâr meks ü ârâm iderek”, ifadelerine uygun olsa da aynı zamanda askerî ve idarî amaçlar taşıyan faaliyetler olup, adı konmamış askerî tatbikatlardır. Nitekim avcılık adı altında yapılan faaliyetlerde nişancılık talimi yapıldığı, av takip etme yoluyla da atlı spor yapma imkânı ortaya çıkmaktadır. Yine Osmanlı’daki av faaliyetleri av hayvanları ve avlakların devlet eliyle korunmasını, dolayısıyla orman ve çevrenin de korunmasını sağlamıştır.
 
KAYNAKÇA
 
Alaaddin Ceylan, “Sultan IV. Mehmed’in Avcılığı”, Türk Dünyası Tarih Dergisi, Sayı: 111, İstanbul 1996, s. 57-58.
Anonim Osmanlı Tarihi (1099-1116/1688-1704), (Yay. Abdülkadir Özcan), Ankara 2000.
Defterdar Sarı Mehmed Paşa, Zübde-i Vekayiât Tahlil ve Metin (1066-1116/1656-1704), (Haz.Abdülkadir Özcan), Ankara 1995.
İsmail Hakkı Uzunçarşılı, Osmanlı Devleti’nin Saray Teşkilatı, Ankara 1988.
Abdülkadir Özcan, “Mustafa II”, DİA. XXXI, İstanbul, s.275-280.
Cengiz Orhonlu, “Mustafa II”, İA. C. VIII, İstanbul 1965, s.695-700.
Abdülkadir Özcan, “Mehmed IV”, DİA, C. 28, İstanbul 2003, s. 414-418.
Raşid Mehmed Efendi-Çelebizâde İsmail Asım Efendi, Târîh-i Râşid ve Zeyli, (Hazırlayanlar: Abdülkadir Özcan-Yunus Uğur-Baki Çakır-Ahmet Zeki, İzgüer), C. I, İstanbul 2013.
Mustafa Alkan-Ferdi Gökbuğa, “XVI. Yüzyılda Osmanlı Devleti’nde Av Teşkilatının Silistre Sancağındaki Yapılanması”, Akademik Bakış, Cilt 9, Sayı 17, Kış 2015, s. 23-39.
Şenol Çelik, “Osmanlı Padişahlarının Av Geleneğinde Edirne’nin Yeri ve Edirne Kazasındaki Av Alanları (Hassa Şikâr-Gâhı)”, XII. Türk Tarih Kongresi, Kongreye Sunulan Bildiriler, C. III/ II. Kısım, Ankara 2002, s. 1-15.
Özbay Güven-Gülten Hergüner,“Türk Kültüründe Avcılığın Temel Dayanakları”, PAÜ. Eğitim Fakültesi Dergisi, Sayı: 5, 1999, s. 32-49.
Ahmet Işık, “Avcı”,  DİA. C. 4, İstanbul 1991, s. 113-115.
Priscilla Mary Işın, “Osmanlı Mutfağında Av Etleri”, Acta Turcıca Çevrimiçi Tematik Türkoloji Dergisi, Yıl 1, Sayı: 1, Ocak 2009, s. 450-456.
Mustafa Nuri Türkmen, “Osmanlı’da Av Seferleri”, Acta Turcıca Çevrimiçi Tematik Türkoloji Dergisi,  Yıl 1, Sayı: 1, Ocak 2009, s. 22-32.
Özbay Güven, Türklerde Spor Kültürü, Ankara 1999.
Abdülkadir Özcan, “Sekban”, DİA. C. XXXVI, İstanbul 2009, s. 326-328.
Mustafa Nuri Türkmen, Osmanlı’da Av Kültürü, İstanbul 2013.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder