Yeniçeriler: Tarihî Özet, Teşkilât
Osmanlı Devleti’nin kuruluş döneminde savaşta alınan tutsakların
beşte biri sultana teslim olunurdu, bunlara pencik (beştebir) oğlanı
denirdi. 1355–1360 yıllarında, sultanın kapısında pencik oğlanları
çoğaldı, o zaman devlet kurumlarını düzenleyen ulemâdan Çandarlı
Halil, bu oğlanlardan sultanın bir hassa ordusu meydana getirmeyi
düşündü. Bizans’ta, imparator kapısında böyle bir hassa ordusu vardı.
Böylece, sultanın kapıkulu ortaya çıktı ve adına yeniçeri adı verildi
(1363?). Aynı zamanda, eskiden olduğu gibi, Türkmen gazîlerinden
kızıl-börklü akıncı kuvvetleri devam ediyordu. Yeniçeriler kışlalarında
onar kişilik odalarda kalır, tüm gereksinmelerini ulûfe adıyla verilen
gündelik ile sağlarlardı. Yeniçeriler pâdişahın emriyle her an harekete
hazır, savaşta pâdişah otağı önünde yer alan bir hassa ordusu, bir
daimî ordu oluşturmaktaydı.
Yeniçeri ordusunun Avrupa’da ilk daimî ordu olduğu ileri sürülür;
öte yandan Bizans’ta ve Avrupa’da hükümdara bağlı hassa birlikleri
bilinmektedir. Yeniçeri ordusu, en etkin ordu çekirdeği olarak, ilk
dönemde savaşlarda Osmanlılara üstünlük sağlayan bir kuvvet
oluşturduğu gibi, pâdişahın merkeziyetçi otoritesinin başlıca aracı ve
desteği olmuştur. Yeniçeri ordusunun bu görevleri dolayısıyla zamanla
sayılarını artırmak gerekmiş, Osmanlı idarecileri, bu kez devşirme
usûlünü uygulama alanına sokmak zorunda kalmışlardır. Devşirmeoğlanları, ülkenin fakir dağlık bölgelerinde, birden fazla çocuğu olan
ailelerden alınan çocuklardan ibarettir. Kavânîn-i Yeniçeriyân
devşirmenin ilk kez Trakya Fâtihi Süleyman Paşa (öl. 1357)
zamanında uygulandığını ileri sürer. Yeniçeri ordusunu genişletmek
isteyen Yıldırım Bayezid döneminde, devşirmeye başvurulduğu tespit
edilmiştir. Onun zamanında, kapıkulu 7000’e çıkmış, Rumeli ve
Anadolu’daki rakiplere karşı etkin bir kuvvet oluşturmuştu. 1402
Ankara Savaşı’nda Timur, Bayezid’i tepede kuşatınca, yeniçeri
sultanın etrafında onu koruma görevindeydi, fakat ihânet ettiler. Fetret
döneminde Bayezid’in oğulları çelebiler arasında sürüp giden savaşta,
yeniçeri hangi tarafı tutarsa o galebe sağlıyordu. Devşirme-oğlanı, esîr
statüsünde değildi. Yeniçerilerin ak-börkü, Türkmen aslından yaya
askerinin kızıl-börkünden farklı olarak uygulanmıştır.
Yeniçeriler II. Murad döneminde Çandarlı Halil Paşa’nın mutlak
otoritesine destek olmuşlardır (ulûfe pratikte veziriâzamın onayı ile
verilirdi). Çandarlı 1446’da II. Murad’ı yeniçeri desteğiyle yenidentahta çıkarmış, böylece II. Mehmed’in ilk saltanatına (1444–1446) son
vermiş, onun daimî düşmanlığına hedef olmuştur.
162 Fâtih, tahta
çıktığında yeniçerinin itaatsizliğini şiddetle cezalandırmış, saray av
köpeklerine bakan sekbanları yeniçeri ocağına katmış ve yeniçeri
ocağı ağalarını sekbanlardan seçmeye başlamıştır. Böylece, ocakta bir
denge kurmuş, yeniçeri ordusunu 10.000’e çıkarmış ve fetihlerinin en
etkili bir aracı haline getirmiştir. İstanbul kuşatmasında, fetihle
sonuçlanan son genel saldırıda, top gediğine saldıran ve orduya yolu
açan yeniçeriler olmuştur.
Fâtih’in iç-oğlanı G.-M. Angiolello’nun verdiği bilgilere
163 göre,
1470’lerde yeniçeri ağasının ulûfesi, günde 500 akça idi. Ayrıca iki
köyün vergi gelirini (zeâmet) alırdı. Yeniçeri ağası, orduda en yüksek
ulûfe alan komutandır; yardımcısı komutanlar, sıra ile kâhya (kethüda)
bey 200, yeniçeri kâtibi 200 akça ulûfe alırlardı.
Yine Angiolello’nun verdiği bilgilere göre, yeniçeri ordusu 10–
100–1000 kişiden ibaret birlikler halinde örgütlenmiştir. Komutanların
gündelik ulûfeleri sıra ile 5–15–50 akçadır. Yeniçeri erlerinin ulûfeleri
kıdemine göre 2–3–4 akça arasında değişirdi. Yeniçeriler, büyük bir
kışlada odalarında otururlar, her odada on bir kişi olarak yaşarlardı.
Odaya en son giren 11. er, aşçıdır. Gruba katılma, aralarından birinin
ölümü veya başka bir nedenle ayrılması üzerine yapılırdı. Seferde de
11 kişi bir çadırda otururdu. Yeniçeriler, disiplinli düzenli askerdir.
Merâtipte alttaki üste mutlak itaat gösterirdi. Bunda kusuru olanlar
cezaya çarptırılırdı. Yeniçerilerden sonra 200 kişiden kurulu solaklar,
köpeklere bakan segmenler gelirdi (Angiolello öteki bölüklerden söz
etmez, timarlı sipahilere geçer).
1481’de, Cem’e karşı II. Bayezid, başlıca yeniçeri desteğiyle tahta
oturmuş, yeniçeriler ondan, Fâtih’in devletleştirdiği vakıfları ve
emlâki eski sahiplerine geri verme sözü almıştır. Yavuz Sultan Selim,
rakipleri kardeşlerine karşı ulûfelerini artırma vaadiyle yeniçerileri
yandaş yaparak tahta oturmuştur. Özetle, yeniçeriler başlangıçtan beri,
saray ve paşalarla işbirliği halinde pâdişahların ve idare başında
olanların kaderini belirleyen başlıca kuvvetti. Kanunî Süleyman bir
ara, yeniçerilerin baskısına karşı, İstanbul debbağlarını (sayıları beş
altı bine varıyordu) kullanmak tehdidinde bulundu. Yeniçeriler, emekli
olur veya timar tevcihiyle eyâletlere çıkma şansını elde edince
evlenme, yer yurt sahibi olma şansına erişirlerdi.
1528’de doğrudan pâdişahın emri altındaki ulûfeli ocaklar:
yeniçeriler, altı-bölük sipahiler, topçular, ahır ve çadır mehterleri,
kapıcılar, özetle, kapıkulu toptan, 14.146 kişiye varıyordu. 1593–1606
döneminde, Avusturya-Almanya ordularına karşı savaşlarda,
düşmanın ateş gücü yüksek tüfekli askerine karşı koyma âcil bir sorun
olarak ortaya çıktığında, devlet tüfekli askeri artırma zorunluluğu
karşısında kaldı.
164 Bu gereksinim iki yolla karşılandı: Tüfekli
yeniçeri sayısı büyük ölçüde artırıldı. Öbür yandan reâyaya tüfek
kullanma yasağı kaldırıldı, Anadolu ve Rumeli’de tüfek kullanan
reâyadan sekban-sarıca adı altında yevmiyeli bölükler meydana
getirildi.
165
Yeniçeri hoşnutsuzluğunu, ayaklanma kararını, sultanın “çorbasını”
yemeyi reddetmek (kazan kaldırmak) veya sultana karşı merâsimde
“bağrışmak” biçiminde belli ederdi. Aşağıda anlatılacağı üzere 16.
yüzyıl sonlarından başlayarak, başlıca ulûfe yüzünden yeniçeriler sık
sık ayaklanıp büyük bunalımlara neden oldular.
Tüm ülkede, padişâhın kontrolünü temsil etmek üzere her önemli
şehirde ve kalelerde ayrı bir hisarda yerleştirilen yeniçeriler (Şam,
Bagdad gibi şehirlerde 500, 1500 kişi) âsâyiş polisi vazifesi görür,
ayaklanma ve yağma karşısında harekete geçerdi. Bunlara yasakcı
veya kollukcu denirdi. Şehirlerdeki yeniçeri garnizonu, yerel
otoritelerden, kadı, subaşı ve validen bağımsız olup doğrudan
merkezin emrindeydi.
Yeniçerilerin İktidarı Ele Geçirmeleri
Yeniçeri ocağı ve ona dayanan eski ağaların “Ocak Ağaları” adıyla
kurdukları cunta, 1648–1651 döneminde doğrudan doğruya siyasî
kontrolü ele geçirmiştir. Saray, başta devletlü vâlide sultan Kösem,
yeniçeri cuntasıyla ittifak etmiş ve böylece iktidarı sipahilere karşı
koyabilmiştir. Adı geçen dönemde sayıları 50.000’i aşan ocak
yeniçerileri, sipahiler gibi hali vakti yerinde bir grup oluşturmuyordu.
Bu bakımdan, sipahi–yeniçeri mücadelesini, organize iki sosyal grup
arasında bir karşılaşma olarak da düşünebiliriz. Sonuçta, sipahiler
karşısında yeniçeriler, ağır basan bir askerî-siyasî grup halinde
olayların gelişiminde başlıca rol sahibi oldular.
Yeniçerilerin çocukları ve emekli yaşlıları (oturak) için ayrılan
tahsisler, hazine için ayrıca bir yük oluşturmaktaydı. Devlet, hazine
gelirlerini tam olarak tahsil edemediği için bu baskı zaman zaman
ortaya çıkan ayaklanmaların gerçek nedeni olmaktaydı. Özellikle,1618–1632 kargaşa döneminde yeniçeri ayaklanmalarının gerçek arka
plânı, geliri sınırlı bu asker grubunun baskısıyla açıklanabilir. Devlet
iktidarını temsil edenler, Vâlide Kösem olsun, veziriâzamlar ve
defterdârlar olsun, yeniçeriye ulûfe ve bahşiş parası bulmak
durumunda idiler, bu da başlıca siyasî bunalımların kaynağı oluyordu.
Bir yeniçeri en çok 15 akça alıyordu. Akçanın değer kaybı dolayısıyla
bu gündelik yetmiyordu. Ayrıca züyuf akça almak istemeyen esnafla
yeniçeri arasında çekişme eksik olmuyordu. Hazineye gelen züyuf
yani değeri düşük akça (bir gümüş akça 8 züyuf akça kabul
ediliyordu) yeniçeriye verildiğinde, bu parayla pazarda alışveriş
yapmak isteyen yeniçeriyle esnaf arasında kavga çıkmakta idi. Bu
yüzden ulûfenin esedî guruş veya altınla ödenmesi için yeniçeriler
devlet sorumluları üzerinde baskı yapmakta idi.
Devleti temsil edenler, Vâlide Kösem, IV. Murad ve Sultan
İbrahim’den sonrakilerin hepsi, sipahilere karşı yeniçeriye dayanmak
zorunluluğu karşısında kalmışlar, ulûfe yetiştirmek devletin temel
kaygısı olmuştur. Devlet başında olanlar, sipahilerden başlıca devlet
gelirlerinin tahsilini devralmak için yeniçeriye taviz vermek, ocağı ve
ocağı temsil eden ağaları kollamak gereğini duymuşlardır. 1618–1656
döneminde, Osmanlı siyasî hayatına bu durum damgasını vurmuştur.
161 Bu konuda ayrıntılı bilgi için bkz., H. İnalcık, Devlet-i ‘Aliyye, c. I, s. 57-58 ve 205-207.
162 H. İnalcık, Fâtih Devri Üzerinde Tetkikler ve Vesikalar, Ankara, 1954, s. 1-50.
163 Gian-Maria Angiolello 1470 Agriboz fethinde esir edilmiş, Konya’da Şehzâde Mustafa’nın içoğlanı olduktan sonra, onun ölümü üzerine 1474’te İstanbul’da Fâtih’in sarayında iç-oğlanı olarak
hizmet görmüş, 1481’de Fâtih’in ölümü üzerine İtalya’ya kaçmayı başarmış ve gördükleriyle başka
İtalyan kaynakların verdiği bilgileri ilâve ederek genişletmiş, Historia Turchesca adlı eserini yazmıştır
(Historia Turchesca, Ion Ursu (yay.), Bükreş, 1909). Kâzım Nebi’nin Türkçe çevirisi TTK’da
yayınlanmayı beklemektedir.
164 Koca Sinan Paşa’nın Telhîsleri, yay. H. Sahillioğlu, İstanbul, 2004, s. XXVIII-XXXIX.
165 M. Akdağ, Celâlî İsyanları, 1550-1603, Ankara, 1963; M. Akdağ, Türk Halkının Dirlik ve Düzenlik
Kavgası, Ankara, 1975. Akdağ bu olguyu Anadolu halkının sosyal-siyasî mücadelesi biçiminde
yorumlayarak, kuşkusuz abartmaya gitmiştir.
Yeniçeri Ocağı: Örgüt
Yeniçeriler üç koldur: 1. Ser-piyâdegân, 2. Ağa bölükleri, 3.
Sekbanlar, hepsi 196 odadır (orta). Odadakiler: çorbacı, oda-başı,
vekîlharc, bayrakdâr, baş-hâsekisi, korucu, oturak (emekli) ve yetimler
olarak sınıflandırılmıştır. Yeniçeri ağasının ak-bayrağı ve arkasında
yürüyen mehterhânesi (tablhânesi) vardır. Yeniçeri ağası ancak
pâdişah seferlerine katılır. 1002/1593’te geleneğe aykırı olarak Macar
seferinde Koca Sinan Paşa emrinde ağa da cepheye gitti, paşa Yemişci
Hasan’ı yeniçeri ağası atadı.
Sigetvar seferinde (1566) 12.000 yeniçeri vardı, 1000’i korucu,
emekli idi. Yeniçeri ağaları belli bir tarihten sonra saraydaki Bîrun
ağalarından seçilir oldu. Sonraları, saray dışından, özengi ağalarından,
sekbanbaşıdan, ocağın kul-kethüdasından veya vezirlerden yeniçeri
ağası atanır olmuştur. Ağanın yıllık maaşı 8000 guruştur (1550’lerde 1
guruş=80 akça, 1 altın=60 akça). Merâsim kılığı, vezirlerinki gibidir.
1676 Kanûnnâmesi’nde Yeniçeriler
1676 Kanûnnâmesi’nde
166 Köprülü Mehmed Paşa’nın reform
girişiminden sonra yeniçeri ocağının son durumu tespit edilmiş
bulunmaktadır.
Yeniçeri ağası pâdişah kapısındaki tüm ağalardan önce gelir ve
ayrıcalık taşır. İlk görevi İstanbul’da polis görevidir. Kanûn ve
nizâmlara veya âsâyişe karşı gelenleri yakalayıp hapsetmektir.
Emrindeki korucu yeniçerilerden bir müfreze şehri dolaşır ve suç
işleyenleri yakalayıp veziriâzama gönderir. Eğer suçlu ocaktan ise
ocakta cezalandırılır.
Yeniçeri ocağında atamalar ve suçluları cezalandırma görevleri
tamamıyla ocağa aittir. Bu görevleri yeniçeri ağası, sultanın vekîli
sıfatıyla görür. Fakat çok önemli işleri veziriâzama arz edip onayını
almaya mecburdur. Arz günlerinde pâdişah huzuruna herkesten önce
girip arzda bulunur. Keza her çarşamba veziriâzamı ziyaret edip arzda
bulunur. Vezir unvanı var ise pâdişaha ikinci kez veziriâzamla arza
girer. Vezir unvanı taşımıyorsa, pâdişah yanındaki ağalar, dîvân
kâtipleri ve öteki ocak ağaları gibi vezirlerin, nişancı ve iki
kadıaskerin “eteklerin öper” (yani rütbesi onlardan aşağıdır).
Pâdişahın saray dışında gezintilerinde ata binip giderken yeniçeriler
selâm için dizilirler, yeniçeri ağası pâdişahın binek taşında hazır bulunur.
1. Ağa Bölükleri
61 ortadır. Kethüda-bey, birinci ortanın (700 nefer) çorbacısıdır
(komutan) ve öbür çorbacıların başıdır. Tüm kollukları, kethüda-bey
dağıtır. Bu sıfatla ocakta büyük nüfuz sahibidir.
2. Çavuşlar
Yeniçeri ocağında disiplini sağlamak üzere gedik-çavuşlar vardır.
Yalnız baş-çavuşun bölüğü vardır, beşinci bölüğün (500, 600 yeniçeri)
çorbacısıdır. Çavuşlar, yeniçeri ocağında ve savaşta disiplini
gözetirler. Cezaları uygulama hapis ve ta’zîr (paylama), orta-çavuşun
görevidir. Yeniçerilerin saflar ve alay halinde düzenini çavuşlar
yapar.
167 Ocağa yeni katılanlara disiplin âmiri olarak ilk tokatı o vurur.
Azlolan baş-çavuş deveciler bölüğüne gider, korunursa hâseki olur.
3. Ser-piyâdegân (yaya-başılar)
101 cemâ’attır (orta). Her ortanın bir çorbacı, bir oda-başı, bir
vekîlharc, bir bayrakdâr, bir baş-eskisi bulunur; oturakları
(emeklileri), korucuları ve yetimleri vardır. Yayalardan 1–5’inci ortadevecilerdir (seferde ağırlıkları taşırlar, bir deve 250 kg taşır). Bu
ortalardan sınır veya donanma hizmetine gönderilenler başına, yayabaşlarından biri ağa, komutan atanır.
4. Hâsekiler
Dört cemâ’at, 14, 49, 66 ve 67. ortalar hâseki (sultan hizmetinde
seçkinler) grubunu oluşturur, ağaları, turnacı, samsoncu, zagarcı-başı
veya kethüda-bey olur.
5. Solaklar
Dört cemâ’at, 60, 61, 62 ve 63 ortalardır. Her ortada 100 nefer
yeniçeri olur. Ulûfeleri yüksekçe, 9 akçadır. Kıyafetleri çorbacılarınki
gibidir. Seferde merâsimde sultanın önünde yaya yürürler. Yirmide
biri düzen-başıdır. Ellerinde yay ve bellerinde kubûr (okluk) bulunur.
Yürüyüşte dört yenli kaftan giyerler. Terfî edince emîn, kethüda veya
solak-başı olurlar
6. Zagarcılar
64’üncü orta zagarcılardır, odada 400–500 zagarcı vardır. 34’ü
atlıdır. 14 akça ulûfe alırlar, bir okka et ve üç fodula ekmek tahsisatları
vardır, pâdişah ava gittiğinde her biri beraberinde bir zagar-köpek
götürür. Sultana ait zagarlara bakarlar. Zagarcı-başı, ocağın
başağalarındandır; buradan kethüda-bey olurlar
7. Samsoncular
71. orta samsonculardır, sultanın samsonlarına (köpekleri) bakarlar;
ağaları ocağın ikinci ağasıdır, terfîde zagarcı-başı olur
8. Turnacılar
68. orta turnacılardır, sultanın tazılarına bakar, köpekleri sultanın
avına götürürler; turnacı-başı sırada, kethüda-bey ve samsoncu
ağasından sonra ocağın üçüncü ağasıdır (kumandanı).
9. Zenberekçiler
İki cemâ’at olup, sefere zenberekleriyle (demir yay; cross-bow)
katılırlardı (Osmanlılar haçlıların zenberekçilerinden yılmışlardır).
Tüfek, zenberek yerini aldığında bu cemâ’at kaldırıldı. Çorbacısı
hâseki pâyesindedir. Zenberek 1453’te İstanbul kuşatmasında
kullanılan başlıca silâhlardandı.
10. İmâm Ortası
94. cemâ’at imâm ortasıdır. Çorbacısı yeniçeri ağası imâmıdır.
11. Çerge (Çadır) Ortası
17. cemâ’attır, seferde düşman toprağına girildikte; bu cemâ’at özel
bir çerge (çadır) kurar, bu özel çadırın iki büyük kemer kapısı vardır,
sultanın otâg-i hümâyûnu etrafında çepeçevre yeniçeriler yer alır,
çerge bu daireye giden yolun ortasında kurulur; sultan, bu kapılardan
geçerek otağına gider. Çergenin iki direği etrafında, çerge odası
neferleri silâhlarıyla nöbet tutarlar
12. Tâlimhâneciler
54. bölük tâlimhânecilerdir, orada çeşitli silâhlarla tâlim yapılır. Bir
zenci, Kanunî zamanında bu ortanın çorbacısı (subayı) olmuştur.
13. Sekbanlar
Yeniçeri ortalarından sonra 34 sekban-ortası gelir. Sekbanbaşı bu
ocağın komutanıdır. Yeniçeri ağası sefere gittiğinde sekbanbaşı
İstanbul’da kalır, onun sorumluluklarını yerine getirir. Yeniçeri ağası
gibi resmî belgelere mührünü basar. Dîvân’da yeniçeri ağası yerine
oturur. “Yeniçeri ağasından farkı yokdur”. Yeniçerilerdeki gibi, ortada
bir çorbacı, odabaşı, vekîlharc ve bayrakdâr bulunur. Sekbanların kethüdası, kâtibi, çavuşu ve sarrâc-başısı vardır. 18. ortanın çorbacısı
sekbanlar kâtibidir. Sekbanlardan 44 kişi atlıdır, çoğu kez ocak
ağalarının oğullarından seçilir. Yüksek, 12 akça yevmiyeleri vardır
14. Avcılar
Sekbanlardan 34. orta, avcılar adıyla ayrılır. Sultana av sırasında
hizmet ederler. Ortanın kıdemlisi, çorbacısı olur.
Kaynak
PROF. DR. HALİL İNALCIKDEVLET-İ ‘ALİYYE OSMANLI İMPARATORLUĞU ÜZERİNE ARAŞTIRMALAR - II
s - 110-117
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder