28 Ekim 2019 Pazartesi

Yeniçeriler: Tarihî Özet, Teşkilât



Yeniçeriler: Tarihî Özet, Teşkilât

Osmanlı Devleti’nin kuruluş döneminde savaşta alınan tutsakların beşte biri sultana teslim olunurdu, bunlara pencik (beştebir) oğlanı denirdi. 1355–1360 yıllarında, sultanın kapısında pencik oğlanları çoğaldı, o zaman devlet kurumlarını düzenleyen ulemâdan Çandarlı Halil, bu oğlanlardan sultanın bir hassa ordusu meydana getirmeyi düşündü. Bizans’ta, imparator kapısında böyle bir hassa ordusu vardı. Böylece, sultanın kapıkulu ortaya çıktı ve adına yeniçeri adı verildi (1363?). Aynı zamanda, eskiden olduğu gibi, Türkmen gazîlerinden kızıl-börklü akıncı kuvvetleri devam ediyordu. Yeniçeriler kışlalarında onar kişilik odalarda kalır, tüm gereksinmelerini ulûfe adıyla verilen gündelik ile sağlarlardı. Yeniçeriler pâdişahın emriyle her an harekete hazır, savaşta pâdişah otağı önünde yer alan bir hassa ordusu, bir daimî ordu oluşturmaktaydı.

 Yeniçeri ordusunun Avrupa’da ilk daimî ordu olduğu ileri sürülür; öte yandan Bizans’ta ve Avrupa’da hükümdara bağlı hassa birlikleri bilinmektedir. Yeniçeri ordusu, en etkin ordu çekirdeği olarak, ilk dönemde savaşlarda Osmanlılara üstünlük sağlayan bir kuvvet oluşturduğu gibi, pâdişahın merkeziyetçi otoritesinin başlıca aracı ve desteği olmuştur. Yeniçeri ordusunun bu görevleri dolayısıyla zamanla sayılarını artırmak gerekmiş, Osmanlı idarecileri, bu kez devşirme usûlünü uygulama alanına sokmak zorunda kalmışlardır. Devşirmeoğlanları, ülkenin fakir dağlık bölgelerinde, birden fazla çocuğu olan ailelerden alınan çocuklardan ibarettir. Kavânîn-i Yeniçeriyân devşirmenin ilk kez Trakya Fâtihi Süleyman Paşa (öl. 1357) zamanında uygulandığını ileri sürer. Yeniçeri ordusunu genişletmek isteyen Yıldırım Bayezid döneminde, devşirmeye başvurulduğu tespit edilmiştir. Onun zamanında, kapıkulu 7000’e çıkmış, Rumeli ve Anadolu’daki rakiplere karşı etkin bir kuvvet oluşturmuştu. 1402 Ankara Savaşı’nda Timur, Bayezid’i tepede kuşatınca, yeniçeri sultanın etrafında onu koruma görevindeydi, fakat ihânet ettiler. Fetret döneminde Bayezid’in oğulları çelebiler arasında sürüp giden savaşta, yeniçeri hangi tarafı tutarsa o galebe sağlıyordu. Devşirme-oğlanı, esîr statüsünde değildi. Yeniçerilerin ak-börkü, Türkmen aslından yaya askerinin kızıl-börkünden farklı olarak uygulanmıştır.

Yeniçeriler II. Murad döneminde Çandarlı Halil Paşa’nın mutlak otoritesine destek olmuşlardır (ulûfe pratikte veziriâzamın onayı ile verilirdi). Çandarlı 1446’da II. Murad’ı yeniçeri desteğiyle yenidentahta çıkarmış, böylece II. Mehmed’in ilk saltanatına (1444–1446) son vermiş, onun daimî düşmanlığına hedef olmuştur. 162 Fâtih, tahta çıktığında yeniçerinin itaatsizliğini şiddetle cezalandırmış, saray av köpeklerine bakan sekbanları yeniçeri ocağına katmış ve yeniçeri ocağı ağalarını sekbanlardan seçmeye başlamıştır. Böylece, ocakta bir denge kurmuş, yeniçeri ordusunu 10.000’e çıkarmış ve fetihlerinin en etkili bir aracı haline getirmiştir. İstanbul kuşatmasında, fetihle sonuçlanan son genel saldırıda, top gediğine saldıran ve orduya yolu açan yeniçeriler olmuştur.

Fâtih’in iç-oğlanı G.-M. Angiolello’nun verdiği bilgilere 163 göre, 1470’lerde yeniçeri ağasının ulûfesi, günde 500 akça idi. Ayrıca iki köyün vergi gelirini (zeâmet) alırdı. Yeniçeri ağası, orduda en yüksek ulûfe alan komutandır; yardımcısı komutanlar, sıra ile kâhya (kethüda) bey 200, yeniçeri kâtibi 200 akça ulûfe alırlardı.

Yine Angiolello’nun verdiği bilgilere göre, yeniçeri ordusu 10– 100–1000 kişiden ibaret birlikler halinde örgütlenmiştir. Komutanların gündelik ulûfeleri sıra ile 5–15–50 akçadır. Yeniçeri erlerinin ulûfeleri kıdemine göre 2–3–4 akça arasında değişirdi. Yeniçeriler, büyük bir kışlada odalarında otururlar, her odada on bir kişi olarak yaşarlardı. Odaya en son giren 11. er, aşçıdır. Gruba katılma, aralarından birinin ölümü veya başka bir nedenle ayrılması üzerine yapılırdı. Seferde de 11 kişi bir çadırda otururdu. Yeniçeriler, disiplinli düzenli askerdir. Merâtipte alttaki üste mutlak itaat gösterirdi. Bunda kusuru olanlar cezaya çarptırılırdı. Yeniçerilerden sonra 200 kişiden kurulu solaklar, köpeklere bakan segmenler gelirdi (Angiolello öteki bölüklerden söz etmez, timarlı sipahilere geçer).

1481’de, Cem’e karşı II. Bayezid, başlıca yeniçeri desteğiyle tahta oturmuş, yeniçeriler ondan, Fâtih’in devletleştirdiği vakıfları ve emlâki eski sahiplerine geri verme sözü almıştır. Yavuz Sultan Selim, rakipleri kardeşlerine karşı ulûfelerini artırma vaadiyle yeniçerileri yandaş yaparak tahta oturmuştur. Özetle, yeniçeriler başlangıçtan beri, saray ve paşalarla işbirliği halinde pâdişahların ve idare başında olanların kaderini belirleyen başlıca kuvvetti. Kanunî Süleyman bir ara, yeniçerilerin baskısına karşı, İstanbul debbağlarını (sayıları beş altı bine varıyordu) kullanmak tehdidinde bulundu. Yeniçeriler, emekli olur veya timar tevcihiyle eyâletlere çıkma şansını elde edince evlenme, yer yurt sahibi olma şansına erişirlerdi.

1528’de doğrudan pâdişahın emri altındaki ulûfeli ocaklar:

yeniçeriler, altı-bölük sipahiler, topçular, ahır ve çadır mehterleri, kapıcılar, özetle, kapıkulu toptan, 14.146 kişiye varıyordu. 1593–1606 döneminde, Avusturya-Almanya ordularına karşı savaşlarda, düşmanın ateş gücü yüksek tüfekli askerine karşı koyma âcil bir sorun olarak ortaya çıktığında, devlet tüfekli askeri artırma zorunluluğu karşısında kaldı. 164 Bu gereksinim iki yolla karşılandı: Tüfekli yeniçeri sayısı büyük ölçüde artırıldı. Öbür yandan reâyaya tüfek kullanma yasağı kaldırıldı, Anadolu ve Rumeli’de tüfek kullanan reâyadan sekban-sarıca adı altında yevmiyeli bölükler meydana getirildi. 165

Yeniçeri hoşnutsuzluğunu, ayaklanma kararını, sultanın “çorbasını” yemeyi reddetmek (kazan kaldırmak) veya sultana karşı merâsimde “bağrışmak” biçiminde belli ederdi. Aşağıda anlatılacağı üzere 16. yüzyıl sonlarından başlayarak, başlıca ulûfe yüzünden yeniçeriler sık sık ayaklanıp büyük bunalımlara neden oldular.

Tüm ülkede, padişâhın kontrolünü temsil etmek üzere her önemli şehirde ve kalelerde ayrı bir hisarda yerleştirilen yeniçeriler (Şam, Bagdad gibi şehirlerde 500, 1500 kişi) âsâyiş polisi vazifesi görür, ayaklanma ve yağma karşısında harekete geçerdi. Bunlara yasakcı veya kollukcu denirdi. Şehirlerdeki yeniçeri garnizonu, yerel otoritelerden, kadı, subaşı ve validen bağımsız olup doğrudan merkezin emrindeydi.

 Yeniçerilerin İktidarı Ele Geçirmeleri

Yeniçeri ocağı ve ona dayanan eski ağaların “Ocak Ağaları” adıyla kurdukları cunta, 1648–1651 döneminde doğrudan doğruya siyasî kontrolü ele geçirmiştir. Saray, başta devletlü vâlide sultan Kösem, yeniçeri cuntasıyla ittifak etmiş ve böylece iktidarı sipahilere karşı koyabilmiştir. Adı geçen dönemde sayıları 50.000’i aşan ocak yeniçerileri, sipahiler gibi hali vakti yerinde bir grup oluşturmuyordu. Bu bakımdan, sipahi–yeniçeri mücadelesini, organize iki sosyal grup arasında bir karşılaşma olarak da düşünebiliriz. Sonuçta, sipahiler karşısında yeniçeriler, ağır basan bir askerî-siyasî grup halinde olayların gelişiminde başlıca rol sahibi oldular.

 Yeniçerilerin çocukları ve emekli yaşlıları (oturak) için ayrılan tahsisler, hazine için ayrıca bir yük oluşturmaktaydı. Devlet, hazine gelirlerini tam olarak tahsil edemediği için bu baskı zaman zaman ortaya çıkan ayaklanmaların gerçek nedeni olmaktaydı. Özellikle,1618–1632 kargaşa döneminde yeniçeri ayaklanmalarının gerçek arka plânı, geliri sınırlı bu asker grubunun baskısıyla açıklanabilir. Devlet iktidarını temsil edenler, Vâlide Kösem olsun, veziriâzamlar ve defterdârlar olsun, yeniçeriye ulûfe ve bahşiş parası bulmak durumunda idiler, bu da başlıca siyasî bunalımların kaynağı oluyordu. Bir yeniçeri en çok 15 akça alıyordu. Akçanın değer kaybı dolayısıyla bu gündelik yetmiyordu. Ayrıca züyuf akça almak istemeyen esnafla yeniçeri arasında çekişme eksik olmuyordu. Hazineye gelen züyuf yani değeri düşük akça (bir gümüş akça 8 züyuf akça kabul ediliyordu) yeniçeriye verildiğinde, bu parayla pazarda alışveriş yapmak isteyen yeniçeriyle esnaf arasında kavga çıkmakta idi. Bu yüzden ulûfenin esedî guruş veya altınla ödenmesi için yeniçeriler devlet sorumluları üzerinde baskı yapmakta idi.

Devleti temsil edenler, Vâlide Kösem, IV. Murad ve Sultan İbrahim’den sonrakilerin hepsi, sipahilere karşı yeniçeriye dayanmak zorunluluğu karşısında kalmışlar, ulûfe yetiştirmek devletin temel kaygısı olmuştur. Devlet başında olanlar, sipahilerden başlıca devlet gelirlerinin tahsilini devralmak için yeniçeriye taviz vermek, ocağı ve ocağı temsil eden ağaları kollamak gereğini duymuşlardır. 1618–1656 döneminde, Osmanlı siyasî hayatına bu durum damgasını vurmuştur.

 161 Bu konuda ayrıntılı bilgi için bkz., H. İnalcık, Devlet-i ‘Aliyye, c. I, s. 57-58 ve 205-207.

 162 H. İnalcık, Fâtih Devri Üzerinde Tetkikler ve Vesikalar, Ankara, 1954, s. 1-50. 

163 Gian-Maria Angiolello 1470 Agriboz fethinde esir edilmiş, Konya’da Şehzâde Mustafa’nın içoğlanı olduktan sonra, onun ölümü üzerine 1474’te İstanbul’da Fâtih’in sarayında iç-oğlanı olarak hizmet görmüş, 1481’de Fâtih’in ölümü üzerine İtalya’ya kaçmayı başarmış ve gördükleriyle başka İtalyan kaynakların verdiği bilgileri ilâve ederek genişletmiş, Historia Turchesca adlı eserini yazmıştır (Historia Turchesca, Ion Ursu (yay.), Bükreş, 1909). Kâzım Nebi’nin Türkçe çevirisi TTK’da yayınlanmayı beklemektedir. 

164 Koca Sinan Paşa’nın Telhîsleri, yay. H. Sahillioğlu, İstanbul, 2004, s. XXVIII-XXXIX. 

165 M. Akdağ, Celâlî İsyanları, 1550-1603, Ankara, 1963; M. Akdağ, Türk Halkının Dirlik ve Düzenlik Kavgası, Ankara, 1975. Akdağ bu olguyu Anadolu halkının sosyal-siyasî mücadelesi biçiminde yorumlayarak, kuşkusuz abartmaya gitmiştir.


Yeniçeri Ocağı: Örgüt

Yeniçeriler üç koldur: 1. Ser-piyâdegân, 2. Ağa bölükleri, 3. Sekbanlar, hepsi 196 odadır (orta). Odadakiler: çorbacı, oda-başı, vekîlharc, bayrakdâr, baş-hâsekisi, korucu, oturak (emekli) ve yetimler olarak sınıflandırılmıştır. Yeniçeri ağasının ak-bayrağı ve arkasında yürüyen mehterhânesi (tablhânesi) vardır. Yeniçeri ağası ancak pâdişah seferlerine katılır. 1002/1593’te geleneğe aykırı olarak Macar seferinde Koca Sinan Paşa emrinde ağa da cepheye gitti, paşa Yemişci Hasan’ı yeniçeri ağası atadı.

 Sigetvar seferinde (1566) 12.000 yeniçeri vardı, 1000’i korucu, emekli idi. Yeniçeri ağaları belli bir tarihten sonra saraydaki Bîrun ağalarından seçilir oldu. Sonraları, saray dışından, özengi ağalarından, sekbanbaşıdan, ocağın kul-kethüdasından veya vezirlerden yeniçeri ağası atanır olmuştur. Ağanın yıllık maaşı 8000 guruştur (1550’lerde 1 guruş=80 akça, 1 altın=60 akça). Merâsim kılığı, vezirlerinki gibidir.

1676 Kanûnnâmesi’nde Yeniçeriler

1676 Kanûnnâmesi’nde 166 Köprülü Mehmed Paşa’nın reform girişiminden sonra yeniçeri ocağının son durumu tespit edilmiş bulunmaktadır.

Yeniçeri ağası pâdişah kapısındaki tüm ağalardan önce gelir ve ayrıcalık taşır. İlk görevi İstanbul’da polis görevidir. Kanûn ve nizâmlara veya âsâyişe karşı gelenleri yakalayıp hapsetmektir. Emrindeki korucu yeniçerilerden bir müfreze şehri dolaşır ve suç işleyenleri yakalayıp veziriâzama gönderir. Eğer suçlu ocaktan ise ocakta cezalandırılır.

 Yeniçeri ocağında atamalar ve suçluları cezalandırma görevleri tamamıyla ocağa aittir. Bu görevleri yeniçeri ağası, sultanın vekîli sıfatıyla görür. Fakat çok önemli işleri veziriâzama arz edip onayını almaya mecburdur. Arz günlerinde pâdişah huzuruna herkesten önce girip arzda bulunur. Keza her çarşamba veziriâzamı ziyaret edip arzda bulunur. Vezir unvanı var ise pâdişaha ikinci kez veziriâzamla arza girer. Vezir unvanı taşımıyorsa, pâdişah yanındaki ağalar, dîvân kâtipleri ve öteki ocak ağaları gibi vezirlerin, nişancı ve iki kadıaskerin “eteklerin öper” (yani rütbesi onlardan aşağıdır). Pâdişahın saray dışında gezintilerinde ata binip giderken yeniçeriler selâm için dizilirler, yeniçeri ağası pâdişahın binek taşında hazır bulunur.


1. Ağa Bölükleri

61 ortadır. Kethüda-bey, birinci ortanın (700 nefer) çorbacısıdır (komutan) ve öbür çorbacıların başıdır. Tüm kollukları, kethüda-bey dağıtır. Bu sıfatla ocakta büyük nüfuz sahibidir.

2. Çavuşlar 

Yeniçeri ocağında disiplini sağlamak üzere gedik-çavuşlar vardır. Yalnız baş-çavuşun bölüğü vardır, beşinci bölüğün (500, 600 yeniçeri) çorbacısıdır. Çavuşlar, yeniçeri ocağında ve savaşta disiplini gözetirler. Cezaları uygulama hapis ve ta’zîr (paylama), orta-çavuşun görevidir. Yeniçerilerin saflar ve alay halinde düzenini çavuşlar yapar. 167 Ocağa yeni katılanlara disiplin âmiri olarak ilk tokatı o vurur. Azlolan baş-çavuş deveciler bölüğüne gider, korunursa hâseki olur.

 3. Ser-piyâdegân (yaya-başılar)

101 cemâ’attır (orta). Her ortanın bir çorbacı, bir oda-başı, bir vekîlharc, bir bayrakdâr, bir baş-eskisi bulunur; oturakları (emeklileri), korucuları ve yetimleri vardır. Yayalardan 1–5’inci ortadevecilerdir (seferde ağırlıkları taşırlar, bir deve 250 kg taşır). Bu ortalardan sınır veya donanma hizmetine gönderilenler başına, yayabaşlarından biri ağa, komutan atanır.

4. Hâsekiler

Dört cemâ’at, 14, 49, 66 ve 67. ortalar hâseki (sultan hizmetinde seçkinler) grubunu oluşturur, ağaları, turnacı, samsoncu, zagarcı-başı veya kethüda-bey olur.

5. Solaklar

Dört cemâ’at, 60, 61, 62 ve 63 ortalardır. Her ortada 100 nefer yeniçeri olur. Ulûfeleri yüksekçe, 9 akçadır. Kıyafetleri çorbacılarınki gibidir. Seferde merâsimde sultanın önünde yaya yürürler. Yirmide biri düzen-başıdır. Ellerinde yay ve bellerinde kubûr (okluk) bulunur. Yürüyüşte dört yenli kaftan giyerler. Terfî edince emîn, kethüda veya solak-başı olurlar

6. Zagarcılar

64’üncü orta zagarcılardır, odada 400–500 zagarcı vardır. 34’ü atlıdır. 14 akça ulûfe alırlar, bir okka et ve üç fodula ekmek tahsisatları vardır, pâdişah ava gittiğinde her biri beraberinde bir zagar-köpek
götürür. Sultana ait zagarlara bakarlar. Zagarcı-başı, ocağın başağalarındandır; buradan kethüda-bey olurlar

7. Samsoncular

71. orta samsonculardır, sultanın samsonlarına (köpekleri) bakarlar; ağaları ocağın ikinci ağasıdır, terfîde zagarcı-başı olur

8. Turnacılar

68. orta turnacılardır, sultanın tazılarına bakar, köpekleri sultanın avına götürürler; turnacı-başı sırada, kethüda-bey ve samsoncu ağasından sonra ocağın üçüncü ağasıdır (kumandanı).

9. Zenberekçiler

İki cemâ’at olup, sefere zenberekleriyle (demir yay; cross-bow) katılırlardı (Osmanlılar haçlıların zenberekçilerinden yılmışlardır). Tüfek, zenberek yerini aldığında bu cemâ’at kaldırıldı. Çorbacısı hâseki pâyesindedir. Zenberek 1453’te İstanbul kuşatmasında kullanılan başlıca silâhlardandı.


10. İmâm Ortası 

94. cemâ’at imâm ortasıdır. Çorbacısı yeniçeri ağası imâmıdır. 

11. Çerge (Çadır) Ortası

17. cemâ’attır, seferde düşman toprağına girildikte; bu cemâ’at özel bir çerge (çadır) kurar, bu özel çadırın iki büyük kemer kapısı vardır, sultanın otâg-i hümâyûnu etrafında çepeçevre yeniçeriler yer alır, çerge bu daireye giden yolun ortasında kurulur; sultan, bu kapılardan geçerek otağına gider. Çergenin iki direği etrafında, çerge odası neferleri silâhlarıyla nöbet tutarlar

12. Tâlimhâneciler

54. bölük tâlimhânecilerdir, orada çeşitli silâhlarla tâlim yapılır. Bir zenci, Kanunî zamanında bu ortanın çorbacısı (subayı) olmuştur.


13. Sekbanlar

Yeniçeri ortalarından sonra 34 sekban-ortası gelir. Sekbanbaşı bu ocağın komutanıdır. Yeniçeri ağası sefere gittiğinde sekbanbaşı İstanbul’da kalır, onun sorumluluklarını yerine getirir. Yeniçeri ağası gibi resmî belgelere mührünü basar. Dîvân’da yeniçeri ağası yerine oturur. “Yeniçeri ağasından farkı yokdur”. Yeniçerilerdeki gibi, ortada bir çorbacı, odabaşı, vekîlharc ve bayrakdâr bulunur. Sekbanların kethüdası, kâtibi, çavuşu ve sarrâc-başısı vardır. 18. ortanın çorbacısı sekbanlar kâtibidir. Sekbanlardan 44 kişi atlıdır, çoğu kez ocak ağalarının oğullarından seçilir. Yüksek, 12 akça yevmiyeleri vardır

14. Avcılar

Sekbanlardan 34. orta, avcılar adıyla ayrılır. Sultana av sırasında hizmet ederler. Ortanın kıdemlisi, çorbacısı olur.

Kaynak

  PROF. DR. HALİL İNALCIK

DEVLET-İ ‘ALİYYE OSMANLI İMPARATORLUĞU ÜZERİNE ARAŞTIRMALAR - II
s - 110-117




Hiç yorum yok:

Yorum Gönder