29 Ekim 2019 Salı

Şahnâme-i Al-i Osman Kanunî Sultan Süleymanın Av Sahneleri





Şahnâme-i Al-i Osman  Kanunî Sultan Süleymanın  Av Sahneleri


Kanunî Sultan Süleyman dönemi (1520-1566) saltanat anlayışında yaşanan dönüşüm, saraydaki sanat üretimine de yansımıştır. Kanunî Sultan Süleyman’ın 1550’lerde bir Osmanlı hanedanlık tarihi yazması için ilk kez oluşturduğu şehnamecilik kurumu ve bu göreve atanan ilk şehnameci Arifî’nin ürünü olan “Şahnâme-i Al-i Osman”, bu yeni üretimin yansımalarından biridir. Teze konu olan “Süleymannâme” adlı minyatürlü yazma eser, Arifî’nin 1558’de tamamladığı “Şahnâme-i Al-i Osman”ın beşinci cildidir. Kanunî Sultan Süleyman’ın bilinçli bir biçimde oluşturduğu şehnamecilik kurumunun ürünü olan Süleymannâme’de yer alan minyatürler dönemin saltanat anlayışına ilişkin simgeler içermektedir.


 Süleymannâme’de yer alan minyatürlerde, Kanunî Sultan Süleyman’ın avlanırken betimlendiği beş adet sahne bulunmaktadır. Süleymannâme’de yer alan av sahneleri, savaş ve kuşatma sahneleri ile bağlantılı sahnelerdir. Süleymannâme’deki minyatürlerin sıralanmasında, av konulu sahnelere, genellikle, Osmanlı ordusunun sefere çıktığı sırada, bir şehri kuşatması sırasında veya bir şehrin alınmasından sonra yer verilmiştir. Burada incelenen beş av sahnesinden ilki, Belgrad kuşatması sahnesinden sonra, ikincisi Belgrad kuşatmasının ardından başlatılan Rodos seferine giderken, üçüncüsü Rodos’un fethini anlatan üç sahneden sonra ve dördüncüsü ise Estonibelgrad’ın alınışı sahnesinden sonra gelmektedir. Beşinci sahnenin konusu ise Kanunî Sultan Süleyman’ın sekizinci seferine çıktığı sırada gerçekleşmiş olan bir avdır.

Teze konu olan Süleymannâme minyatürlerinin incelenmesinde Esin Atıl’ın sahne adlandırmaları aynen kullanılmıştır. Ancak, Süleymannâme minyatürlerinde görülen av sahnelerinden dördü, Esin Atıl tarafından “Süleyman’ın Avı” olarak adlandırılmıştır. Bu nedenle, burada incelenen “Kanunî Sultan Süleyman’ın Avı” adlı sahneleri birbirinden ayırabilmek amacıyla, sahneler 1’den 4e kadar numaralandırılmıştır.

Türklerin avla ilgili olmalarının çok eski devirlerden geldiği ve bunun Osmanlı’da da devam ettiği bilinmektedir. Bunun bir göstergesi olarak, sarayda avcı kuşların eğitimiyle ilgilenen Çakırcıbaşı, Şahincibaşı, Atmacacıbaşı ve Doğancibaşı gibi rütbeli görevliler bulunmaktadır. Bunların içinde, av sırasında sultana en yakın olan Doğancıbaşıdır.114 Topkapı Sarayı’ndaki Doğancıbaşının emrinde, avlarda kullanılmak üzere kuş yetiştiren görevliler bulunmaktadır. Eğitilmemiş hiçbir kuş saraya alınmamıştır. Sultanın kullandığı kuşların hemen hepsinin boynuna değerli taşlar takılıdır.115

  114 İsmail H. Uzunçarşılı; a.g.e., 1988, 420-21 s. 115 J. B. Tavernier; Bir Fransız Seyyahın Gözüyle Topkapı Sarayı’nda Yaşam, Büyük Senyörün Sarayı, Çev.: Haluk Yanardağ.Parıltı Yay., İstanbul, 2005, 138 s.

Esin Atıl’a göre, av sporunda usta olan Kanunî Sultan Süleyman, zorlu ve yorucu seferlerden sonra, rahatlamak amacıyla avlanmıştır.116 Bir kaynakta av, ata binebilen sultanların ve şehzadelerin mutlaka meşgul olması gereken bir uğraş olarak tanımlanmıştır. Bu kaynakta avlanmanın en üstünü ve eşsiz olanı ahu gözlülerin avlanmasıdır. Bunun yanında, turnalar, kazlar, sülünler ile keklikler de avlanabilir. Bunlar, seçkin yiyeceklerdir.117

  Av sporunda, avlanmak kadar ata binmenin de ustalık gerektirmesi, minyatürlerde betimlenen atlı hükümdar imgesini ön plana çıkarmaktadır. Emel Esin, Antik dönemde olduğu gibi Ortaçağda ve sonraki dönemlerde de atın, hükümdarlık gücünün bir simgesi olduğundan söz etmektedir; örneğin, Oğuz destanlarında hükümdarlar, Orta Asyalı avcı hükümdarın bir yansıması olarak betimlenmişlerdir. Osmanlı İmparatorluğu zamanında da av, hükümdarın geleneksel bir sporu olmaya devam etmiş ve hatta geleneksel bir tören olarak adlandırılmıştır.118

Av, gücü sembolize ederek, iktidarı ve iktidarda olmayı temsil eder; hükümran taraf ile boyun eğen tarafı kesin çizgiyle ikiye ayırır. İktidar sahibinin elinde mızrak, ok, silah, yırtıcı kuş, parmağında ok yüzüğü veya şahin yüzüğü, başlığında sülün gibi bir kuşun tüyü bulunur. Avcı avına yukarıdan bakar; boyun eğen taraf yeniktir ve dize getirilmiştir. Hükümdar avcıdır ve avcı kuşlar da bu sebeple iktidar simgesidir. İktidarın düzenini yansıtır biçimde, hükümdarın çevresinde diğer saray görevlileri bulunur. Av partisi bir düzen ve tören çerçevesinde gerçekleşir.119

  116 Esin Atıl; a.g.e., 175 s.
 117 Mehmet Şeker; Gelibolulu Mustafa Ali ve Meva’ıdü’n-Nefais Fi-Kava’ıdi’l-Mecalis, T.T.K., Ankara, 1997, 214 s. 
118 Emel Esin; a.g.e., 2263-66 s. 119 Emine G. Naskali; Marmara Üniversitesi Türkiyat Araştırma ve Uygulama Merkezi’nce düzenlenen “15- 16 Kasım 2006 Av Sempozyumu” açılış konuşması: http://turkolojimerkezi.sitemynet.com/.



“Kanunî Sultan Süleyman’ın Avı 1.” 


Süleymannâme’nin 115. varak a yüzünde yer alan “Kanunî Sultan Süleyman’ın Avı 1.” sahnesi, Kanunî’yi, Belgrad kuşatması dönüşünde, Filibe yakınlarındaki Uzuncaabad Vadisi’nde avlanırken betimlemektedir (Fotoğraf 18).

 Süleymannâme’de “Kanunî Sultan Süleyman’ın Avı 1.” şöyle anlatılmıştır: Kanunî, Belgrad kuşatmasından sonra Niş yakınlarına uğramış ve daha sonra avlanmak için Uzuncaabad Vadisi’nde duraklamıştır.120 Kanunî ‘nin tahta çıkışından hemen sonra, 1521 yılında gerçekleştirdiği Belgrad’ın fethi, saltanatını güçlendirmiş ve İmparatorluk bütününde coşkuyla karşılanmış bir zaferdir. Bu nedenle, buradaki av sahnesinin Belgrad kuşatması sahnesinin hemen arkasından gelmesi, sultanın yeni kazandığı zaferi, bir iktidar gösterisi olan avla kutladığını düşündürmektedir.

Kanunî Sultan Süleyman’ın avlanırken betimlendiği bu sahnede kompozisyon, dikeyde, dikdörtgen bir çerçeve içinde düzenlenmiştir. Kompozisyon bütününde, figürlerin yerleştirilmesi açısından dairesel bir hareket olduğu görülmektedir. Kompozisyon bütününe bakıldığında, sağ orta kısımdan başlayarak, merkezde sultanın bulunduğu kısma kadar insan ve hayvan figürleri, sanki merkeze doğru yönelen bir helezon üzerinde dizilmişlerdir. Böylece sultan, ilgiyi çekmek açısından da kompozisyonun merkezine taşınmıştır. Sultanın merkezde olmasıyla ilgili bir başka etken de, etrafındaki figürlerin statik duruşlarına karşın, sultanın dört nala koşar durumdaki at üzerindeki hareketli ve yön gösteren duruşudur.

 Kompozisyonda altınla boyanmış alan, gökyüzünü çağrıştırsa da, bu alanın üzerine yapraklı ve kuru dallı ağaçların yerleştirildiği görülmektedir. Bu nedenle, altınla boyanmış alanın gökyüzü olmadığı düşünülmektedir. Buradaki ağaçlar, üçgen biçimindeki tepenin arkasında da devam eden bir alan olduğunu belirtmek için yerleştirilmiş olabilir.

120 Esin Atıl; a.g.e., 115 s. 



Fotoğraf 18. “Kanunî Sultan Süleyman’ın Avı 1.”, 115. varak a yüzü.

Kompozisyonun geri kalan kısmına zemin oluşturan açık mavi renkte sivri bir tepe yer almaktadır. Farklı atlar üzerinde ve farklı renkte giysilerle atlı süvariler bu tepe üzerinde yan yana dizilmişlerdir. Kompozisyon bütünündeki dairesel hareketi ilk başta fark ettiren de bu diziliştir. Esin Atıl’a göre, tepe üzerinde dizilmiş atlı süvariler, sultanın avcılıktaki ustalığını takdir ederek hayranlıkla onu izlemektedirler.121 Ancak, atlı süvariler, sultanı izlemekten çok kendi aralarında konuşurken ve farklı yönlere bakarken betimlenmişlerdir. Bu dizilişin de av töreninin bir parçası olması mümkündür. Tahta çıkış ve elçi kabulü gibi törensel sahnelerde de görüldüğü gibi, Osmanlı’da törenler belirli bir protokol içinde görev hiyerarşisine göre gerçekleşmektedir. 

Merkeze yerleştirilmiş sultanın etrafında saray görevlileri yer almaktadır. Sol tarafta, sultanın önünde, elinde yayıyla bir solak ve sağ tarafta, sultanın arkasında ise at üzerinde iki Has Oda ağası betimlenmiştir. En altta, bir çember oluşturacak şekilde, ellerinde gürzlerle atlı saray süvarileri yer almaktadır. Üçgen tepenin uç kısmından başlamak üzere, sultanın etrafına yayılmış çeşitli hayvanlar yer almaktadır. Esin Atıl’a göre bu hayvanlar, en üstte yaban eşekleri, sağ ve sol taraflarda leoparlar, ceylanlar, altta da tilkiler ve kurtlardır.122 

Dört nala koşar durumdaki siyah atının üzerinde sultan, bir dağ keçisini sağ elindeki kılıcıyla öldürürken betimlenmiştir. Sultanın kılıcını sapladığı dağ keçisinin bedeni kanlar içindedir. Sultan, mavi iç entarisi ve altınla işlenmiş seraser kumaştan yapılmış olması muhtemel bir kaftan giymiştir. Üzerinde yay ve süslemeli bir okluk taşımaktadır. Sultan, sol eliyle dizgini tutmakta ve kılıcı hayvana sapladığı için öne doğru eğilmiş durumda betimlenmiştir. Sultanın kabartmalı kumaştan eyeri, mücevherli kılıç kılıfı ve at koşumları olduğu düşünülmektedir. 

 Av törenlerinde, iktidar sahibi ile boyun eğen arasındaki ilişki ve boyun eğen tarafın iktidar ve güç sahibi tarafından dize getirilmesinin, bu sahnede çarpıcı bir şekilde betimlendiği düşünülmektedir. Sultana tabi olan saray görevlileri, onun siyasi gücünün yanında fiziksel gücünü ve ustalığını da bir düzen içinde, itaatkar tavırlarla izlemektedir.

121 Esin Atıl; a.g.e., 115 s. 
122 Esin Atıl; a.g.e., 115 s.  

Sultan, kayıtsız şartsız gücün sahibidir. Bunun yanında, sultan etrafındaki kusursuz diziliş ve törensellikten kaynaklanan statik duruş, sultanı merkeze yerleştirmiştir. İktidar sahibinin bulunduğu yerle ilişkili olan merkez, politik anlamda gücün de dağıldığı noktadır. Bu nedenle, bu sahnede sultanın merkezde olmasının, onun saltanatını ve gücünü yansıtmakla bir ilişkisi olduğu söylenebilir. Güce yakın olanın merkeze de yakın olmasıyla ilişkili olarak, sultanın özel yaşamında, savaşlarında ve resmi törenlerinde ona en yakın olan Has Oda ağalarının bu minyatürde uzamsal olarak ona en yakın olarak betimlenmiş olması da bununla ilgilidir.

 “Kanunî Sultan Süleyman’ın Avı 2.”


Süleymannâme’nin 132. varak a yüzünde yer alan “Kanunî Sultan Süleyman’ın Avı 2.” sahnesi, ordusuyla birlikte Rodos seferine giden Kanunî’nin, Menderes Nehri kıyılarındaki avını betimlemektedir (Fotoğraf 19).

 Süleymannâme’de “Kanunî Sultan Süleyman’ın Avı 2.” şöyle anlatılmıştır: Kanunî, 1522’de, Belgrad zaferinin hemen ardından, Rodos’u almak üzere sefere çıkmıştır. İlk olarak Osmanlı donanması yola çıkmış, ardından Kanunî ve ordusu kara yoluyla Kütahya, Denizli ve Marmaris üzerinden giderek Rodos’a ilerlemişlerdir. Karadan ilerleyen Kanunî, Menderes Nehri kıyılarında, muhtemelen Denizli’de avlanmak için duraklamıştır.123 Belgrad zaferinden sonra, İslam dünyası için Hıristiyanlığın son kalesi olan Rodos’un alınması, genç sultan için büyük bir zaferdir. Buradaki av sahnesi, Belgrad kuşatması sahnesinden sonra ve Kanunî’nin Rodos’a gelişi sahnesinden önce yer almaktadır. Bu sahne, Kanunî’nin saltanatının ilk yıllarında kazanmış olduğu iki önemli zaferi vurgulamak açısından, Belgrad kuşatması ile Rodos kuşatması sahnesi arasına yerleştirilmiş olabilir. Kanunî Sultan Süleyman’ın avlanırken betimlendiği bu sahne, bir önceki av sahnesiyle (bkz.: Fotoğraf 18, 79 s.) benzer bir kompozisyon düzenine ve figür yerleştirmesine

123 Esin Atıl; a.g.e., 117 s. 



                                     Fotoğraf 19. “Kanunî Sultan Süleyman’ın Avı 2.”, 132. varak a yüzü.

sahiptir. Kompozisyon dikeyde, dikdörtgen bir çerçeve içinde düzenlenmiştir. Kompozisyon bütününde, bir önceki sahnede olduğu gibi figürlerin yerleştirilmesi açısından dairesel bir hareket olduğu görülmektedir. Ancak, dairesel hareket burada, yine sağ orta kısımdan başlayarak, kompozisyonun alt kısmına geçmeden sultanın bulunduğu yerde bitmektedir. Çünkü, kompozisyonun alt kısmındaki figürler, yatayda düz bir hat üzerine yerleştirilmişlerdir; bu nedenle dairesel hareket sultan figüründe sonlanmaktadır. Böylece sultan, yine merkeze yerleştirilmiştir. Bir önceki sahnede olduğu gibi, burada da sultan, dört nala koşar durumdaki atın üzerinde hareketli olarak betimlenmiştir. Sultanın etrafındaki figürler ise sabit duruşlarıyla sultanı çevrelemektedir. Kompozisyonda altınla boyanmış alanda kuru dallı bir ağaç bulunmaktadır. Bu nedenle, diğer sahnede olduğu gibi burada da bu alan gökyüzü olarak değil, tepenin arkasında devam eden bir alan olarak kabul edilmiştir.

 Altınla boyanmış alanın altında devam eden açık mavi renkteki tepe, kompozisyonun geri kalan kısmına zemin oluşturmaktadır. Oval biçimdeki tepenin sınır çizgisinin arkasına, farklı renkte giysileri ve uzun tüylü başlıklarıyla solaklar dizilmişlerdir. Solaklar, ellerinde yay tutmakta ve okla dolu sadaklar taşımaktadırlar. Emel Esin, bu sahneyle ilgili anlatımında, tepenin arkasında dizilenlerin yeniçeriler olduğunu söylemektedir, ancak buradaki figürler başlıklarından da anlaşılacağı üzere solaklardır.124 Kompozisyonun sol orta kısmında, birbirleriyle konuşan, at üzerinde iki Has Oda ağası sultanın hemen arkasında yer almaktadır. Kompozisyonun en alt kısmında ise, bitki örtüsü arasında kıvrımlı bir nehir ilerlemektedir. Bu nehir, Kanunî’nin avlanmak için durduğu Menderes Nehri olabilir. Nehrin diğer kıyısında, düz bir hat üzerinde atlı solaklar dizilmişlerdir. Ellerinde gürz taşıyan solaklar, sultanın olduğu yöne bakmayarak kendi aralarında konuşurken betimlenmişlerdir. Sultanın etrafında, yine bir daire oluşturacak şekilde hayvanlar yer almaktadır; Esin Atıl’a göre, en üstte bir çift kuş uçmakta, sol tarafta ceylanlar sekerek koşmakta ve sağ alt kısma doğru ise bir şahin bir karacaya saldırmaktadır.125 Yine, Emel Esin’in bu sahneyle ilgili anlatımında, metne göre, av sahnesinin bahar mevsiminde geçtiğinden, geyiklerin ve ahuların (ceylanların) güzel kokular saçtıklarından söz edilmektedir.126

124 Emel Esin; a.g.e., 197 s.
 125 Esin Atıl; a.g.e., 117 s. 
126 Emel Esin; a.g.e., 197 s. 

Bir önceki sahneye göre, burada sultanın duruşu farklıdır. Sağ kolunu yukarıya kaldırarak elinde bir şahin ve sol eliyle de dizgini tutan sultan, dört nala koşar durumdaki benekli kır at üzerinde betimlenmiştir. Atının eyer örtüsü altınla işlenmiş ve üzerinde rumi motifleri bulunmaktadır. Emel Esin’e göre, sultanın bindiği at, hükümdar atı olan alaca cinstendir, atın gök rengindeki donu ise beyaz beneklidir. Emel Esin, bu tür atların Uygur geleneğinden geliyor olabileceğini ve geç Selçuklu dönemi betimlemelerinde de görüldüğünü belirtmektedir. Sultanın bindiği kır atın boynunda ise düğümlü beyaz bir kuyruk dikkati çekmektedir. Süleymannâme minyatürlerinin av ve savaş konulu sahnelerinde dikkati çeken bu kuyruk, ilk olarak bu sahnede görülmektedir. Emel Esin’e göre bu kuyruk, Oğuz destanlarında geçen ve bir at gerdanlığı olan “kutas”dır; atların boyunlarına bağlanan bir kuyruk nişanı olan kutas, Türkçe “hotaz” (yak öküzü kuyruğu) kelimesinin Arapçalaşmış şeklidir. Emel Esin, ayrıca, Osmanlı kaynaklarında da geçen ve atların boyunlarına asılan bu kuyruk nişanlarının ve savaşçıların başlıklarına taktığı sorguçların da Türk süvari atlarının betimlemelerinde görüldüğünü belirtmektedir.127 Bahaeddin Ögel de, Türklerin yak öküzüne “kutuz” dediğini belirterek, sonradan “kutas” ve “hotoz” kelimelerine dönüşen yak öküzünün kuyruklarının bayraklara asıldığını ve bazı sorguç şekillerine de alem oluşturduklarından söz etmektedir.128 Bunun yanında, Antoine Galland, 1672-1673 yıllarında, Osmanlı sarayında bulunduğu sırada yazdığı anılarında, sultanın atlarının boyunlarına, deniz atı kuyruğuna benzer satenden bir eşarp astıklarını belirtip, bu eşarpların atlara ihtişamlı bir görünüm verdiğinden söz etmiştir.129 Galland’ın sözünü ettiği bu satenden eşarp, kutas olabilir.

 Emel Esin, bu sahnedeki av töreninde bir resmiyet olduğunu, ancak bozkırda avlanma geleneğine ilişkin yansımaların da bulunduğunu belirtmektedir. Bunun nedeninin, sultanın elinde şahin (falco peregrinus) tutuyor olmasına bağlar; çünkü, şahin, Osmanlıların mensup olduğu Oğuzların Kayı boyunu temsil eden avcı kuştur ve Kutadgu Bilig’de ise Alplik simgesi olarak geçmektedir.130 Ayrıca, Bahaeddin Ögel de, Oğuzların Kayı boyunu simgeleyen kuşlardan biri olan şahinin, Osmanlı hayvanat kitaplarında, genel olarak falco peregrinus cinsi kuşlar arasında gösterildiğinden söz etmektedir.131

127 Emel Esin; a.g.e., 283-84 s.
 128 Bahaeddin Ögel; İslamiyetten Önce Türk Kültür Tarihi, Orta Asya Kaynak ve Buluntularına Göre, Türk Tarih Kurumu Yay., Türk Tarih Kurumu Basımevi, Ankara, 1991, 259 s.
 129 Antoine Galland; İstanbul’a Ait Günlük Hatıralar (1672-1673), çev.:Nahid Sırrı Örik., Cilt I., T.T.K. Basımevi, Ankara, 1987. (Şerhlerle Yayınlayan: Charles Scheffer), 119 s. 130 Emel Esin; a.g.e.,.177-78 s. 


Bir önceki sahneye göre sultanın giysilerindeki en belirgin fark, sultanın başlığındaki sorguçtur. Bunun dışında, sultan, mavi iç entari ve üzerinde kırmızı kaftan giymiştir. Emel Esin’e göre sultan, yarı resmi bir kıyafettedir ve dar bir kaftan giymiştir.132

  Avın bir iktidar ve güç gösterisi olması, bu sahnede de yansıtılmış ve sultanın elindeki şahin ile Osmanlıların atalarına da bir gönderme yapılmıştır. Sultanın bu sahnede hükümdarlık simgesi olan sorguçla betimlenmesi ve atının alaca at olması da saltanat sergilemesine katkıda bulunmuştur.

“Kanunî Sultan Süleyman’ın Avı 3.” 


Süleymannâme’nin 177. varak a yüzünde yer alan “Kanunî Sultan Süleyman’ın Avı 3.” sahnesi, Belgrad ve Rodos seferinden sonra Kanunî’nin, Edirne civarındaki avını betimlemektedir (Fotoğraf 20). 

Süleymannâme’de “Kanunî Sultan Süleyman’ın Avı 3.” şöyle anlatılmıştır: Kanunî, Belgrad ve Rodos’un alınışından sonra, gözde av mekanlarından biri olan Edirne civarındaki bir arazide avlanmak için duraklamıştır. Belgrad ve Rodos seferlerinin hemen sonrası, Avrupa’yla ilişkiler açısından sultan için önemli bir dönem olmuştur. Fransızlar ve Habsburglular arasında başlayan ve Avrupa’yı ikiye bölen çekişmede Fransızlar, Kanunî’nin yardımını istemiştir. Kanunî, Macaristan üzerinde olan çıkarlarından dolayı Fransızlar tarafına geçmiş ve ardından Macaristan seferine çıkmıştır.133 Süleymannâme’de Rodos’un alınışıyla ilgili olan sahnelerden sonra gelen bu sahne, yine önemli bir seferin sonrasında yer almaktadır.

 131 Bahaeddin Ögel; Türk Mitolojisi (Kaynakları ve Açıklamaları ile Destanlar), Türk Tarih Kurumu Yay., Türk Tarih Kurumu Basımevi, Ankara, 1998, 355-56 s.
 132 Emel Esin; a.g.e., 197 s




Fotoğraf 20. “Kanunî Sultan Süleyman’ın Avı 3.”, 177. varak a yüzü.


Diğer av sahneleriyle benzer bir kompozisyon düzenine ve figür yerleştirmesine sahip olan bu sahnede kompozisyon, dikeyde dikdörtgen bir çerçeve içinde düzenlenmiştir. Figür yerleştirmeleri bu kez dairesel bir hareket üzerinde düzenlenmemiş; kompozisyonun merkezinde olan sultan, dikey hareketlerle çerçeve içine alınmıştır. Dikeyde kompozisyonun sağ ve sol kısımlarında, yatayda ise kompozisyonun alt kısmında sıralanan figürler, en üstteki tepenin sınır çizgisinde oval bir hat üzerinde sıralanmış figürlerle birlikte, en dıştaki dikdörtgen çerçeveyi tekrar etmişlerdir. Bu tekrarlama, sultanın yerini vurgulamakta ve etrafındaki figürlerin sabit duruşları ise at üzerinde hareketli sultanı yine kompozisyonun merkezine çekmektedir. Sultanın merkeze yerleşmesini sağlayan bir başka unsur da, sultanla aynı dikey eksende yer alan büyük ağaç motifidir. Emel Esin, ağacın İslam öncesi ve sonrası Türk devletlerinde, hükümdarlık ve devletin simgesi olduğundan söz etmektedir. Osmanlıların atası Osman Gazi’nin de kuracağı sülaleyi, göbeğinden çıkan ve gölgesinde dağlar ve pınarların bulunduğu büyük bir ağaç olarak rüyasında gördüğü rivayet edilmiştir* . Bundan dolayı Emel Esin, Eski Türklerde hükümdarlığın simgesi olan dağ, yer-su ve ağaç motiflerinin İslamiyet’ten sonra da kullanılmaya devam ettiğini belirtmektedir.134

  Kompozisyonun üst kısmında mavi ile boyanmış alan gökyüzüdür. Diğer av sahnelerinden farklı olarak burada gökyüzü olarak düşünülen alan mavi, bu alanın altında devam eden tepe ise altın ile boyanmıştır. Oval biçimdeki tepenin sınır çizgisinde, farklı renkte giysileri ve uzun tüylü başlıklarıyla solaklar dizilmişlerdir ve sağ kısımda da iki peyk yer almaktadır. Esin Atıl’a göre, sultanın etrafında yer alan figürler, saray görevlileridir; sağ kısımda at üzerindeki iki Has Oda ağası ise her zamanki yerlerinde sultana yakın bir şekilde betimlenmişlerdir. Av alanında, geyikler, ceylanlar ve bir leopar bulunmaktadır.135 kısımda da iki peyk yer almaktadır. Esin Atıl’a göre, sultanın etrafında yer alan figürler, saray görevlileridir; sağ kısımda at üzerindeki iki Has Oda ağası ise her zamanki yerlerinde sultana yakın bir şekilde betimlenmişlerdir. Av alanında, geyikler, ceylanlar ve bir leopar bulunmaktadır.135


 133 Esin Atıl; a.g.e., 127 s. * Osmanlı devletinin ortaya çıkışıyla ilgili hikayelerden biri olan ve Aşıkpaşazade’nin 1484 civarında yazdığı bu menkıbeyi Colin Imber şöyle aktarmaktadır: “…Osman’ın derviş Edebali’nin evinde konuk olduğu bir gece gördüğü rüya anlatılır. Osman, Edebali’nin bağrından doğan ve kendi bağrına giren bir ay görür. Ondan sonra göbeğinden bir ağaç çıkar ve dünyayı kaplar. Ağacın gölgesinde dağlar, eteklerinden akan sular ve su içen, bahçelerini sulayan ve çeşme yapan insanlar vardır. Ertesi sabah Edebali rüyayı yorumlayarak Allah’ın Osman’a ve soyundan gelenlere hükümdarlık vaat ettiği anlamına geldiğini bildirir. Bu menkıbenin işlevi, önce Allah’ın Osmanlı hanedanının kaderini biçerken devlet kurup devlet yönetmesini istediğini göstermek, sonra da Edebali aracılığıyla onu manevi ve rujani bir şecere ile teçhiz etmektir…”. Bkz.: Colin Imber; The Ottoman Empire 1300-1650, The structure of Power, Palgrave Macmillan, New York, 2002, 160 s. 134 Emel Esin; a.g.e., 46-54 s. 

Sultan burada, bir önceki av sahnesinde olduğu gibi, at üzerinde hareketli bir biçimde, sağ elinde yay tutarken sol kolunu yukarı kaldırmış durumda betimlenmiştir. Okunu sapladığı geyiğe doğru bakan sultan, üzerinde belli belirsiz beyaz benekleri bulunan mavi bir ata binmektedir. Emel Esin, gök rengi mavi atlarla özellikle Selçuklu ve Osmanlı minyatürlerindeki betimlemelerde karşılaşıldığından ve bu tür atların da hükümdar atı olan alaca at grubuna girdiğinden söz etmektedir.136 Sultanın atının eyer örtüsü altın işlemelidir ve atın boynunda ise beyaz renkte bir kutas asılıdır. Sultan, üzeri altın işlemeli kırmızı iç entari ve lacivert kaftan giymiş ve sultanın başlığında da bir sorguç bulunmaktadır.

 Diğer av sahnelerinde olduğu gibi, bu sahnenin de Belgrad ve Rodos zaferinin ardından ve Mohaç Savaşı sahnesinden önce yer alması, kazanılan başarıları vurgulayarak, Mohaç Savaşı’yla kazanılacak zaferi müjdelemektedir. Buradaki iktidar gösterisi, av alanına büyük bir ağaç motifinin yerleştirilmesiyle pekiştirilmiştir.

“Kanunî Sultan Süleyman’ın Avı 4.” 


Süleymannâme’nin 403. varak a yüzünde yer alan “Kanunî Sultan Süleyman’ın Avı 4.” sahnesi, Kanunî’nin sekizinci seferinde, Moldavya’nın güneyindeki Bucak’a ilerlerken Dobruca civarındaki avını betimlemektedir (Fotoğraf 21)

Süleymannâme’de “Kanunî Sultan Süleyman’ın Avı 4.” şöyle anlatılmıştır: Kanunî’nin 1538’de gerçekleşen sekizinci seferi, Bucak’ın alınmasıyla sonuçlanmıştır. Kanunî, Moldavya’nın güneyinde yer alan Bucak’a doğru ilerlerken, Dobruca yakınlarında avlanmak için duraklamıştır. Aynı tarihlerde Kanunî, Preveze’deki deniz zaferinin haberini almıştır. Barbaros Hayreddin Paşa yönetimindeki donanma, Kutsal Roma İmparatorluğunun temsilcileri olan Venedik, Ceneviz, Floransa, Portekiz güçlerini ve Malta’daki Saint John Şövalyelerini yenmiştir. Aynı zamanda, Basra emirinin de Osmanlı yönetimini kabul etmesiyle Osmanlılar, Akdeniz ve Arap Körfezi’nde hakimiyetlerini sağlamışlardır.137 Süleymannâme’de bir zafer sahnesinden sonra yer almamasına rağmen, bu sahne, konusunun geçtiği zamanda kazanılmış başarılar açısından önem taşımaktadır.

135 Esin Atıl; a.g.e., 127 s.
 136 Emel Esin; a.g.e., 268 s. 


Fotoğraf 21. “Kanunî Sultan Süleyman’ın Avı 4.”, 403. varak a yüzü.

Diğer av sahneleriyle kısmen benzer bir kompozisyon düzenine sahip bu sahnede daha az sayıda figür yer almaktadır. Kompozisyon, dikeyde dikdörtgen bir çerçeve içinde düzenlenmiştir. Figürler, en üstte yatay bir hat üzerinde sıralanmışlardır. Yine yatay bir hat üzerinde ilerleyen dik kayaların arkasında, figürlerin bulunduğu zemin altınla boyanmıştır. İlk iki av sahnesinde, altınla boyanmış alanın gökyüzü olmadığı belirtilmişti; ancak, buradaki kompozisyonun sağ üst köşesinde yer alan ve bulut motiflerinin yerleştirildiği bu alan gökyüzünü ifade etmektedir. 

Kompozisyonun sağ üst kısmında, kayaların arkasında, at üzerinde iki Has Oda ağası birbirleriyle konuşurken betimlenmişlerdir. Kompozisyonun sol kısmında ise at üzerinde iki saray görevlisi ilerlemektedir. Esin Atıl’a göre, bunlardan, mavi iç entarisi ve kırmızı kaftanıyla siyah bir at üzerinde olanın elinde tuttuğu hayvan, bir şahindir.138 Buna göre, buradaki figürün, “Kanunî Sultan Süleyman’ın Avı 2.” (bkz.: Fotoğraf 19, 82 s.) sahnesinde görülen, elinde şahin tutan sultan figürüyle bir bağlantısı vardır. Burada da, Osmanlıların mensup olduğu Oğuzların Kayı boyunu temsil eden şahin, bir hükümdarlık simgesi olarak kullanılmıştır.  


Avın gerçekleştiği alan, mavi renkteki kayalarla bir bütünlük oluşturmuştur ve zemini açık mavi renktedir. Üst kısımda, Has Oda ağaları ve saray görevlileri arasında bir kayanın arkasından çıkan ağaç motifi ve aynı ağaç motifinin daha büyüğü alt kısımda sultanın bulunduğu av alanında görülmektedir. “Kanunî Sultan Süleyman’ın Avı 3.” (bkz.: Fotoğraf 20, 86 s.) sahnesinde sultanla aynı eksende yer alan ağaç motifinin devleti ve hükümdarlığı simgelediğinden söz etmiştik. Buradaki ağaç  motiflerinin, bu tür bir simgesel anlama sahip olmadığı söylenebilir. Ağaç motifinin kompozisyonda iki farklı yerde bulunması ve ikisinin de hemen hemen aynı formda olmasından dolayı, bu motifler diğer doğa elemanlarıyla uyum sağlamak açısından kullanılmış olabilir. Ayrıca, “Kanunî Sultan Süleyman’ın Avı 3.” (bkz.: Fotoğraf 20, 86 s.) sahnesinde yer alan ağaç motifi, sultanla hem aynı eksen üzerinde hem de dikkati çekmek açısından sultan figüründen daha büyük biçimde kullanılmıştır. Burada ise, kompozisyondaki en büyük figür sultan ve atıdır; doğal olarak daha küçük olan ağaç motifleri yerleştirme ve oran açısından dikkati çekmemektedir.

Farklı çiçek gruplarıyla süslenmiş av alanında betimlenen sultan, kompozisyonun alt kısmına yerleştirilmiştir. Sultanın etrafında iki yabani tavşan, geyikler ve üstte bir köpek yer almaktadır. Sultanın arkasında duran bir peyk ona av alanında eşlik etmektedir. Dört nala koşar durumdaki beyaz benekli kır atının üzerindeki sultan, önündeki geyiğe okunu saplarken betimlenmiştir. Sultanın başlığında bir sorguç bulunmaktadır ve iç entarisi yeşil, kısa kaftanı ise lacivert renktedir. Sultan, belinde hançer, okla dolu bir okluk ve kılıç taşımaktadır. Sultan, yine, hükümdar atlarından olan beyaz benekli bir ata binmektedir; atın üzerinde altın ve turuncu üzerine mücevher işlemeli olduğu düşülen bir eyer örtüsü vardır; boynunda ise beyaz renkte bir kutas asılıdır.

 Diğer av sahnelerinde kullanılmış olan saltanat ve güç simgelerinin bu sahnede de tekrarlandığını görüyoruz. Burada, insan figürleriyle bir çerçeve içine alınmayan sultan, diğer figürlere göre hareketli olması açısından ön plana çıkmıştır. Av sahnelerinde, sultanın avını yakaladığı veya öldürdüğü anın betimlenmesiyle öne çıkan iktidar, fiziksel güç ve ustalık gösterisi bu sahnede de karşımıza çıkmaktadır.

“Kanunî Sultan Süleyman’ın Selim’le Avı” 

Süleymannâme’nin 462. varak b yüzünde yer alan “Kanunî Sultan Süleyman’ın Selim’le Avı” sahnesi, Kanunî’nin oğlu Şehzade Selim’le avını betimlemektedir (Fotoğraf 22). 

                    Fotoğraf 22. “Kanunî Sultan Süleyman’ın Selim’le Avı”, 462. varak b yüzü.

Süleymannâme’de “Kanunî Sultan Süleyman’ın Selim’le Avı” şöyle anlatılmıştır: Kanunî Sultan Süleyman, 1543 sonbaharında Estonibelgrad Kalesi’nin alınmasıyla sonuçlanan sefer sonrasında İstanbul’a dönmek üzere yola çıkmıştır. Kanunî, dönüş yolunda ilerlerken, oğlu Manisa Valisi Şehzade Mehmed’in öldüğü haberini almıştır. Bunun üzerine, oğlu Şehzade Selim’le buluşan Kanunî, onunla uzun görüşmeler yapmış ve Şehzade Selim’i Manisa sancağına atamıştır. Esin Atıl’a göre, av sahnesi, Şehzade Mehmed’in ölümünden hemen sonra gerçekleşmiştir; avın gerçekleştiği yer hakkında ise bir bilgi verilmemiştir.139 Süleymannâme’de Estonibelgrad kuşatmasının hemen sonrasında yer alan bu sahne, zaferi ve aynı zamanda Kanunî oğlu Selim’in Manisa sancağına atanmasını vurgulamak amacıyla yerleştirilmiş olabilir.
Diğer av sahnelerinden farklı bir düzenlemeye sahip olan bu kompozisyon, yatayda üç farklı bölüme ayrılmıştır. En üstte mavi ve pembe, ortada açık turkuvaz ve en altta yine mavi ve pembe renkte tepelerle yatayda farklı alanlar yaratılmıştır. Bu alanlara yerleştirilmiş hareketli ve statik figürlerle çapraz hareketler oluşturulmuştur.

 Kompozisyonun üst kısmında altınla boyanmış alan gökyüzüdür. Gökyüzünün altında sağda pembe ve solda ise mavi renkte tepeler ve tepelerin arkasına yerleştirilmiş ağaç motifleri görülmektedir. Bu tepelerle, ortadaki açık turkuvaz renkteki tepenin arasında bazı saray görevlileri dizilmişlerdir. Sağ tarafta üç atlı saray görevlisi ve yanlarındaki iki Has Oda ağası, orta kısımda gerçekleşen avı izlemektedirler. Has Oda ağaları, farklı renklerdeki süslemeli giysileri ve atlarıyla dikkat çekmektedirler. Diğer tarafta ise iki peyk ve atlarla beraber bir saray görevlisi yer almaktadır. Atını av alanına doğru süren figür ise sol taraftan çerçeve içine girmektedir. Açık turkuvaz renkteki av alanında ceylanlar, bir geyik, bir yabani tavşan ve bir de kurt bulunmaktadır. Av alanında siyah at üzerinde sakallı olarak betimlenmiş figür sultandır. Sultandan genç oldukları anlaşılan diğer iki figür de onunla beraber avlanmaktadır. Esin Atıl, avlanan diğer iki figürden hangisinin Şehzade Selim olduğunun hemen algılanamadığından söz ederek, kızıl kahverengi atın üzerindeki figürün Selim olabileceğini belirtmektedir; açık kahverengi at üzerindeki diğer figürü ise, ava eşlik eden bir saray görevlisi olarak tanımlamıştır.14

 139 Esin Atıl; a.g.e., 192 s. 

Sultan, şehzadesi ve diğer figür av alanında, üçgen bir hareket üzerine yerleştirilmiştir. Bu üç figürün de hareketli olarak betimlenmesi, dikkati kompozisyonun merkezine çekmektedir. Siyah atının üzerinde, altın işlemeli siyah iç entarisi ve altın işlemeli lacivert bir kaftan giymiş olan sultan, fırlattığı oku ceylana saplarken betimlenmiştir. Sol taraftaki Şehzade Selim ise, kızıl kahverengi at üzerinde sarı iç entarisi ve lacivert kaftanıyla üst kısımda bulunan ceylanlara okuyla nişan almaktadır. Açık kahverengi at üzerindeki diğer figürün iç entarisi lacivert, dış giysisi ise kırmızıdır; o da, önündeki geyiğe kılıcını saplarken betimlenmiştir.

 Kompozisyonun en alt kısmında, ellerinde gürzlerle atlı saray görevlileri, üst kısımda gerçekleşen avı izlemektedirler. Sol tarafta, siyah at üzerindeki sarı kaftanlı figür, elindeki gürzle Şehzade Selim’e doğru işaret etmektedir. Sağ tarafta ise iki atlı figür av alanına doğru hareketli bir şekilde betimlenmişlerdir. Koyu gri alan üzerinde yer alan arkadaki figür, çerçeve dışına çıkmıştır. Buradaki atlı figürlerin arasında kalan mavi tepede ise hareketli iki leopar yer almaktadır.

Diğer av sahnelerinde görülen saltanat ve güç simgeleri bu sahnede de yer almaktadır. Ancak, bu sahnedeki farklılık, sultanın şehzadesiyle birlikte avlanması, bir iktidar ve ustalık gösterisi olan ava, saltanatı devam ettirecek olan veliahdını da dahil etmesidir. Manisa sancağına atadığı şehzadesinin de aynı iktidar gücüne ve fiziksel yeteneğe sahip olduğunu göstermek açısından bu sahne, Şehzade Selim adına yapılan bir güç ve yetenek gösterisi olarak kabul edilebilir.

 140 Esin Atıl; a.g.e., 192 s.
Tez Yazarının Soyadı: ADIGÜZEL TOPRAK Adı: FİLİZ Tezin Türkçe Adı: “Arifî’nin Süleymannâme’sindeki Minyatürlerde Saltanata İlişkin Simgeler” 












Hiç yorum yok:

Yorum Gönder